8.

534 2 0
                                    

der.
Nüzhet bana yalan söyledi.
Hem ne çabuk yaratılmış, ne mükemmel, ne güzel yalan! Annesi, aynalı dolabın içinde çıplakmış! Yalanlarla beşli bir muhayyile hakikatin unsurlarını ne çabuk buluyor, etraftaki eşyayı, hâdiseleri kendi gayesine göre ne çabuk tertip ediyor ve malzemesi hakikat olan, hakikî toprakla, alçıyla, suyla yoğrulan bu âbide en kuvvetli gözleri nasıl aldatıyor, ne san'at, ne san'at!
"Bak sen ne vesveseli adamsın!" ha?... Düşün, düşün de anla! "Senden gizli hiçbir şey konuşmuyorduk. Annem soyunuyordu. Sen odadan içeri girince aynalı dolabın içine saklandı. Ben sana işaret ettim, görmedin. Şimdi anladın mı?" İşte şimdi anladım... Ah, küçük aşifte!
Fakat Yarabbi, ben bu gece bu odada yatmaya niçin mahkûmum, niçin tâ buradan kalkıp evime kadar yayan gitmiyorum ve evimin sofasında baygın düşmüyorum? . Nüzhet bana yalan söyledi.
Bunu onun yüzüne vurmak istiyorum. Hakikat, yalana karşı mücadeleye beni memur ediyor. Mukaddes iş. Bunu yapacağım. Bütün hayatımı buna hasredebilirim. Dünyanın hiçbir Nüzhet'i yalan söylememe-lidir. (Zavallı mürâhik.) Tek başıma ben buna mâni olacağım. (Zavallı onbeş yaşındaki hasta mürâhik) Ben mâni olacağım! (Zavallı mürâhik... Zavallı...) O gece uyuyamayacağımı anlıyordum. Nüzhet bana yalan söyledi.
Fakat sabaha kadar nasıl sabredebilirim? Ah, gene odama geliverse... DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU / 51
Bu ihtimali düşünürken onun odasına gitmeği de düşündüm. Bütün mahzurlarını hesap ediyordum.
Büyük bir arzunun bana ilham edeceği akla gelmez tedbirlerle Nüzhet'in odasına gidebileceğimi kendime kabul ettirdim. Vakıa tehlike vardı. Çünkü Nüzhet'in odası Paşa'nın odasının tam üstünde idi ve en küçük ses aşağıdan duyulabilirdi. Bunlara karşı tedbirler düşünürken vücudum daha evvel kararını verdi ve muhakemelerim bitmeden ayağa kalktım.
Kapının eşiğinde biraz durarak etrafı dinledim. Tam sessizlik. Bütün köşk uyku ve karanlık içinde eriyor.
Sofanın ortasına kadar bir kaç adım attım, gene durdum; bu sefer daha emniyetle Nüzhet'in oda kapışma geldim, hafif iki defa vurdum.
- Kim o? diye bir ses geldi, onun sesi.
Bu seste bile ben bir sinsilik, bir hilekârlık, örtünen, değişen, gizlenen ve aldatan bir şey keşfediyordum.
-Aç Nüzhet!
- Kapı kilitsiz. '
Topuzu çevirdim, içeri iki adım atıp kapıyı kapadım ve durdum. Nüzhet yatağının içinde oturuyor, bana dikkatle bakıyordu. Bir dakika böyle geçti.
- Ne var? dedi. Birkaç adım yaklaştım.
- Sana mühim bir şey söyleyeceğim Nüzhet. Odama gelir misin? Burada seslerimiz aşağıdan duyulur.
Yüzüme hâlâ dikkatle bakıyor, birşey söylemiyordu. Ciddî olduğumu gördü.
- Peki... Geliyorum... dedi.
52 / dokuzuncu hariciye koğuşu Azgın Mürâhik İnanmak şehveti.
- Ben belki teselli edilmeye muhtacım, fakat bunu istemiyorum, anladın mı? Ben, yalan söylenmesini istemiyorum. Hem bu ne budalaca teselli! Aldandığımı anladıktan sonra daha fazla sıkılmayacak mıyım?
- Sen neler söylüyorsun kuzum? Ben bir şey anlamıyorum ki.. - Nüzhet! Beni hem dinlemeğe, hem anlamağa mecbursun. Ben sana diyorum ki, bana karşı doğru ol. Herkes yalandan nefret eder ve yalan söyler, hem herkesten fazla nefret ediyorum ve herkesten az yalan söylüyorum. Benim mizacım böyle.
- Peki ama bunları bana niçin söylüyorsun?
- Bunu anlaman lâzım.
* - Hiçbir şey anlamıyorum.
- Nüzhet! Bunu anlaman lâzım.
- Hiçbir şey anlamıyorum, hayretler içindeyim, sana ne oldu, ne var? Gene ne kuruntular yaptın?
- Kuruntu değil. Ben hiç kuruntu yapmam. Ben hissediyorum, ben hakikati hissediyorum.
- Hangi hakikati?
- Benden gizlediğin hakikati.
- Of... ne tuhaf söylüyorsun. Ben böyle konuşulmasından hoşlanmam. Karanlık sözler... Kuzum, açık söyle.
- Bu gece sen bana çok üzüntü verdin.
- Niçin canım?
- Demin Nurefşan burada idi, ben bugün odaya girdiğim vakit neler konuşulduğunu anlattı.
- Peki
DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU / 53
- Artık anlaman lâzım... Ve anlıyorsun. Fakat bu yalanı kapatmak için yenisini arıyor ve vakit kazanmaya çalışıyorsun.
- Fakat sen beni meraktan öldüreceksin. Ne yalanı canım?
- Sen bana dedin ki annen soyunuyormuş da aynalı dolaba saklanmış. , , ¦
-Ey?
- Yalan...
- Sen sahi benden dört yaş küçüksün. Ve çocuksun. Nasıl isbat edeyim sana? Hiç... bak bana, bak yüzüme. Sana tekrar söylüyorum ki sen odadan içeri girdiğin vakit annem odada soyunuyordu. Ve aynalı dolabın içine saklandı.
- Bugün o doktorun annesi gelmedi mi?
- Geldi.
- Birkaç gün içinde söz kesilmesini istemedi mi? Düğünden sonra kocanın seni Avrupa'ya götüreceğini söylemedi mi?
- "Kocanın" deme, sinirleniyorum. Evet, söyledi.
- Bugün, siz odada bunları konuşmuyor muydunuz?...
- Konuşuyorduk.
- Benden niçin gizledin?
- Gizlemedim. Sana bu gece herşeyi anlatacaktım, fakat bahçede pek canın sıkılıyordu, hem de bunlar uzun uzun konuşulacak şeyler. Geceye bıraktım. Annemin soyunup soyunmadığını öğrenmek istersen, şimdi hemen aşağı in, Nurefşan'ı uyandır, ona sor. O seni seviyor, doğruyu söyler.
Ben, bir nefes boşlatmıştım. İnanmanın kurtuluşu. Nüzhet sevinçle:
- Ah! Koca çocuk! dedi.
Ben de gülümsedim ve çılgın bir sevinçle hâdisenin üstüne abanıyor, gayri hakikî bir nokta arıyordum;

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin