DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU /105 Akşama kadar oturup gittiler. Gazetelere biraz göz atarak yattım ve uyumaya çok çalıştım.
Muvaffak olduğumu sabah olmadan evvel uyandığım vakit anlamıştım. Bir daha uyuyamadım.
Gayet mühim bir günü şuurla karşılamak istiyorum. Bugün ameliyat olacağım. Hep titreyerek nefes alıyor ve su içiyorum. Ameliyat dakikasında korkmaktan korkuyorum.
Korkunun bu en derinleşen nev'i dayanılacak şey değil; ıstırabın vukuundan evvel ruhta bir gölgesinden ibaret olan korku, ıstıraptan bin kat daha müthiş. Muhayyilenin ışığına yaklaştıkça ruhta uzanan, büyüyen ve aslından daha korkunç bir gölge.
Sabahın ışıkları odadan içeri doldukça bütün cesaretim boşalıyor; her ses, kapı açılıp kapanmaları, tek-tük çağırışlar, mırıltılar, varlığımın en hayatî köklerine işleyen bir tesirle beni kendilerine bağlıyor, çekiyor, sarsıyorlar. Gene bir sabah evvelki ziyaretler. Koğuşun uyanışı. Temizlik. Odama giren kadın. Dehlize küçük hastaların sürüklenişleri. Gene seslerin, gürültülerin, hareketlerin çoğalışı.
Gene kapımda bir adam. (Bu sefer daha erken göründü.)
- Hazırlanınız, ilk ameliyat sizinki. Sarardığımı hissediyorum.
Müthiş ağırlığı altında ruhumu deviren korkudan kurtulmak için, felâketin üstüne yürümek istiyorum. Istıraptan korkmamanın tek ilâcı ıstıraptır. Bu ateşi o ateş söndürür.
Hastabakıcılar girdiler. Bir şey söylemelerine meydan bırakmadan yataktan indim, terliklerimi kolayca giydim, fakat artık yelkenli bir gemi gibi kendimi talihin rüzgârına bırakmıştım, akıp gidiyordum, odamdan ameliyathaneye nasıl geçtiğimi bilmedim.
106 / DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU
* * *
Bembeyaz oda. Hamam gibi sıcak. Sessiz. Kaynayan suların ince fısıltıları. Kımıldayan ve kımıldamayan beyazlıklar arasında kamaşan gözler eşyanın çizgilerini seçemiyorlar.
Bütün salonu çökertecek ağır bir sessizlik. Hayatın nasıl bir şey olduğunu unutturan bambaşka bir âlem. Bir rüya odası.
Uyuşturucu koku, belki de kloroform. Herkeste, geçireceğim tecrübenin ehemmiyetini hissettiren bir vazifeperverlik. Operatörün küçük işaretiyle büyük işler yapılıyor.
Masaya uzatıldım. Etrafımda beyazlıklar dalgalanıyor. Hiçbir seçkin şekil göremiyorum.
Gözümün üstüne pamuk geliyor. Yüzümü maske ile örttüler.
- Derin nefes al!
Nefes borularım yandı ve şakaklarım gerilir gibi oldu. Çabuk uyumak, kaybolmak istiyorum. Kuvvetli nefes aldım. *
Sesler, sıcak buğular arasında halvetlere doğru uzaklaşarak eriyorlar. Kendimi son defa olarak bir an bulup kaçırıyorum. Notlar
Büyük bir hastalık geçirmeyenler, herşeyi anladıklarını iddia edemezler. "Bugün dördüncü pansuman. Operatör: "- İyidir, dedi. boş.
DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU / 107 "Can sıkıntısı.
"Altı saat uykuya ayrılırsa her gün on sekiz saat
"Görülecek, işitilecek, tadılacak, okunacak, yazılacak, yapılacak o kadar çok şey birikiyor ki, bundan sonra hayatımın bütün bunlara yetişmeyeceğinden korkuyorum.
"Kendi kendime karşı çok borçlandım. Kendime vaadettiğim şeyleri yapamazsam utancımdan aynaya bakamıyacağım. "Dört duvar arasında.
"Kendimi, kitapların kahramanlarından daha mühim bulduğum için, okumaktan
sıkılıyorum. Istırabımın hodgâmlığı mâni oluyor.
"Odamı düzeltiyorum, masamı topluyorum. Tekrar bozuyor, tekrar topluyorum. Bu iş de bitiyor. Ne yapacağım? Hiç. Nereye bakacağım? Hiç. Ne dinleyeceğim? Hiç. Gözlerim, kulaklarım. Mafsallarım, renge, sese, harekete çok acıktılar. "Bitişik koğuşta hastalar türkü söylüyorlar. Pansuman odasında haykırışlar.
* * *
"Yedinci pansuman. Operatör: "- Bacağın kurtuldu. Fakat yere basmayacaksın! dedi.
"Nüzhet'ten kart geldi. Ziyaret edemediği için af istiyor. Hastalar affetmesini bilirler ama...
"Bugün sonbahar. Beni bahçede soğuk bir rüzgâr karşıladı. "Evvelki gün...
"Dünyanın bütün tavanlarına lanet olsun. Arka üstü yatmaktan usandım. 108 / DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU
"Nüzhet'in babasına nüzul inmiş. Beni sayıklıyor-muş. Nüzhet'in Ragıp Bey'le nikâhı daha olmamış. "Hastahaneye alıştım. "Istırabın derinlerine indikçe sevincimizi kaybetmek korkusu kalmadığı için, yeni bir sevinç başlıyor: Istırabın ilâcı ıstıraptır. İkisinin hâsıl-ı zarbı: Sevinç.
* * *
"Üç güne kadar hastahaneden çıkacağım. Yaralar kapanınca dizim alçıya konacak. Bir daha mafsal oy-namıyacak, bacağım kısalacak. "Bu perşembe Nüzhet'le Ragıp Bey'in nikâhları olacak.
* * *
"Yarın hastahaneden çıkacağım.. "Dışarda yaşamaktan korkuyorum. "Burada ıstıraba ve tevekküle o kadar alıştım ki, onları bırakırsam ruhumun bir parçası kesilmiş gibi boşluk duyacağım; bırakmazsam isyansız nasıl yaşayacağım? "Kalanların bana karşı gıptalarına biraz merhamet de karışıyor. Nadir insanların bildikleri ince bir saadeti kendilerine hasrediyorlar. Hasta olmayanların bilmedikleri bu saadeti, ilerde, hiç olmazsa hatırlayabil-sem. "Zaviye-i kaime halinde iltisak-ı mafsal.
"Bir gün hastahanelerde okunmak için bir roman yazsam ve bu notlarımı içine karıştır sam...
DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU /109
"Büyük bir hastalık geçirmeyenler, herşeyi anladıklarını iddia edemezler. "İki hasta kadar birbirine yakın hiç kimse yoktur. "Hasta olmayanlar bizi ne kadar az anlayacaklar! "Paşa'dan haber: "Hastahaneden çıkar çıkmaz bana gelsin, ölümüm yakın, kendisini bir kere göreyim" demiş.
5 - Teşrinievvel - 1915: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
"Beş dakika sonra hastahaneden çıkıyorum. Son not. Bu odada başkaları inleyecekler. Onları şimdiden gayet iyi tanıyorum. Üstümden çıkarıp yatağa attığım robdöşambr içinde, ebediyen aynı insan bulunacak: Hasta. "Annem, Mithat Bey ve arkadaşım içeri girdiler: "-Haydi..." Son..