Ölüm

45 7 9
                                    

Sizi çok seviyorum ya. Bir de okuyorsunuz bu hikayeyi. Geçen Kötü Çocuk'a gittim. Çok güzel tavsiye ediyorum. Bir de yorumlara erkek ismi yazarsanız sevinirim. Öptüm hadi.

               Alec'ten
Kız bir anda yere yığılınca olduğum yerde dondum. Ben hala şoktayken(ya da bimdeyken tmm tmm ya vurmayın) Will kendine gelip kızı kucağına aldı. Arabasına koşarken bizde peşinden gitmeyi başardık. Gerçekten de yoruldu sanmıştım ama doğru söylemiş. Gerçi elindeki şırıngayı da görmüştüm ama gerçek olabileceği aklımın ucundan geçmemişti. Ne kadar da aptalım.
Hastaneye varmıştık ve bir sedyeyle götürmüşlerdi onu. Ben de onun telefonundan Jason ve Jasper'ı aradım. İkisi de yoldaydı. Yüzümü sıvazlayıp ayağa kalktım.
"Gidelim artık burdan."
"Ama James hala içerde. Kız sağlam dövmüş. Herhalde eli ağır."
"Maalesef"
Will de konuşmaya dahil oldu
"Baya da güzelmiş. Bir ara çıkma teklif ederim"
Alayla sırıttım
"Emin ol iki en iyi dostu buna izin verir. Hem de Element SAVAŞÇISI olan iki dostu"
"Yuh ama artık. Kızın ne güçlü bağlantıları var"
Konuşmadan hatta dünyadan soyutlanmış olan Jace konuştu.
"Aslında okulun eski bir öğrencisiymiş eğitime gitmeden önce. Ama sadece 2 yıl burada kalmış. Bakın önceki fotoğraflarından biri. Aslında tek fotoğrafı" deyip telefonu uzattı. Fotoğraftaki kızın diş telleri ve gözlükleri vardı. Saçları çok güzel bir kumral rengiydi ve arkadan toplanmıştı. Kaşlarımı çattım.
"Yanlış bir fotoğrafı gösterdin bence bu kızın Isabelle olması imkansız."
"Aynen"
Jace kafasını sağa sola salladı.
"İlk ben de öyle sandım ama gerçekten de oymuş"
Tam bir şey söylemek için ağzımı açmıştım ki HAWEN ikizler geldi. Tam zamanıydı diye homurdanırken Jason
"Siz hala gitmediniz mi diye sorunca tepem atmıştı
"Ne oldu arkadaşınızın hayatını kurtardık diye mi bu tripler "
Jasper Jason'a sakin kalması için bir şeyler mırıldanırken Jason'un gözlerinden kıvılcımlar taşıyordu. Bu işin sonu benim için iyi bitmeyebilirdi.
"Şimdi neden böyle bir anda bayıldığını merak ediyorsunuz. Haksız mıyım?"
Başımızı hayır der gibi salladık.
"Tamam. Şöyle ki bir gün antreman çıkışında bara gittik ve biraz içtik. Izzy 5 bardak içmişti. Bir adam onun bu halini kullanıp ona meydan okudu. Bizde meydan okumaları reddetmek yasaktır. Mecburen dövüştü ama adam onu fena benzetti. 2-3 kaburgası kırıldı, bir sürü yarık açıldı, çok kez ayılıp bayıldı. Ona müdahale etmeye çalışıyorduk ama iki adam bizi olağanca gücüyle tutuyordu. Zaten o günden sonra ne zaman çok içse veya fazla yorgunken sıkı bir dövüş yapsa bayılır."
Nefesimi tutmuş dinliyordum. Ben hayatım boyunca toplam hiç bu kadar yara almamıştım. Herkes gözlerini yere dikmişti. Jason'un ağladığını fark ettim. Duygularını gizleyemiyordu. Isabelle'i kardeşi kadar seviyordu. Hatta daha fazla. En sonunda şunu diyebildi.
"Odası...Odası nerede?"
"309 numaralı oda"
Jason'dan
Odasını öğrenir öğrenmez asansöre binip odanın olduğu kata çıktım. Koridorda yürürken bir yandan da gözümden yaşlar süzülüyordu. Kendimi suçlu gibi hissediyordum. Sonuçta tek başına gitmesinin daha doğru olacağını düşünmüştüm. Ki çok büyük bir hata yapmışım. Bayılma nöbetlerini hesaba katmamıştım.
Odanın önüne gelmiştim. Burnumu çekip gözlerimi de sildim. Kendimi hazırlayıp içeri girdim.
İçerisi aydınlıktı ve odanın ortasında bir yatak vardı. Yatağın yanında bir komidin vardı. Odadaki tek eşyalar bunlardı.
Yatakta Izzy yatıyordu. Ne zaman bayılsa kahrolurdum ama bu sefer daha kötü hissettim.
Ne yapacağımı bilemeyerek ilerledim ve beceriksizce yatağın kenarına oturdum.

"Ah kızım be sen nasıl yapıyorsun bunu bana ha? Hadi uyan da onlara kız seni ciddiye almadıkları için"
"Başımı ağrıttın ya bi git"
Sesi kısıktı ama duymuştum. Odadan çıkıp doktora haber verdim. Çok heyecanlanmıştım. Hızımı alamayıp Jasperların oraya doğru koştum ve haberi verdim.
Odaya girdiğimizde Izzy toplanıyordu. Ağzımdan bir şaşkınlık nidası kaçtı.
"Bir iki gün daha kalman gerekmez miydi?"
"Gerek yok ben gayet iyiyim. Sadece biraz başım döndü o kadar."
Daha çok üstelemeden çıkış işlemleri için düğmeye bastım. Çok geçmeden bir hemşire gelip kağıda birşeyler karaladı ve gülümsedi
"Çıkabilirsiniz bayan"
"Teşekkür ederim"
Böylece hastaneden çıkıp eve doğru yol aldık. Gece olmuştu. Herkes gibi ben de uykunun kollarına kendimi bıraktım.
Isabelle'den
Herkes uyumuştu. Uyumak istiyordum ama içimdeki intikam duygusuyla daha da uykum açılıyordu. O iğrenç adamı bulup öldürecektim. Bugün ve diğer bütün o bayılmalarımın sebebi olan o adamı. Yatağımdan fırlayıp üstümü giydim ve çıktım.
Adamın yerini zor da olsa bulmuştum. Küçük dökülen bir kulübede yaşıyordu. İçeriden sesler geliyordu. Sanki içerde adam dövüyormuş gibi sesler. Tüm ışıklar açıktı.
Kapıyı tekmeleyerek içeri girdim. Odanın ortasında bir sandalyeye bağlı olarak duran bir adam vardı. Adamın başında iki tane iri yarı adam duruyordu ve adamın üstüne doğru eğilmişlerdi. Adamlar bana doğru dönünce sandalyeye bağlı olanın bir çocuk olduğunu fark ettim.
"Bu çocuktan ne istiyorsunuz?!"
"Ne mi istiyoruz? İşte bu seni ilgilendirmez ve sen buraya izinsiz girip bir de bize hesap soramazsın!"
"Öyle mi dersin? Peki şöyle sorayım. İçinizden biri hiç eşek sudan gelinceye dek kız çocuk dövdü mü?"
Sağdaki hemen atladı.
"Böyle bir şey bizim bile adamlığımıza sığmaz. Tabi ki asla dövmedim."
Diğeri ise sararıp bozarmıştı. Gözlerinin içine baktım. Hemen savunmaya geçti.
"Ama öyle bir şey yapmak değildi amacım."
"Demek bunu bana yapan sensin"
Adam kalakalmıştı.
"Sana mı?"
"Evet. Bana ya bana."
"Bunun üstünden yıllar geçti. Hala unutamadıysan..."
"Sen benim bayılma nöbetlerimi, hiçbir şeyimi bilmiyorsun tamam mı? Bu kadar yeter. Sen benim hayatımı mahvettin ben de senin hayatını mahvedeceğim."
Daha fazla bekleyemezdim. Diğer adam şok olmuştu ve kımıldamıyordu. İki adımda yanına yaklaşıp bir yumruk attım. Yere düştü ama hemen toparlanıp ayağa kalktı. Kenardaki silahlara doğru koşuyordu. Hemen önüne geçip çelme taktım ve yere düşürdüm. Yanımızdaki silahlardan bir tane yıldırım bıçağı alıp kalbine sapladım. Yaptığım şeyi idrak edemezken kulağımı bağırışlar ve siren sesleri doldurdu. Ne yaptığımı anlayıp içeriye bakındım. Diğer adam kaçmıştı ama çocuğu bırakmıştı. Çocuğu çözüp yıldırım bıçağını kemerime bağladım. Arka kapıdan çıktım ve ormanın içindeki bir ağacın altına saklandım. Çocuğu yanımda görünce irkildim ama hemen toparlandım.
"Adın ne senin canım?"
Tatlılıkla söylemeye çalışmıştım ama sesim biraz sinirli çıkmıştı.
"Mark"
"Harika. Benim adım da Isabelle."
Elimi uzattım. Tereddütle tuttu. Gülümsedim.
"Korkmana gerek yok. Evin neresi söyle seni bırakayım."
"3. Köy 43. Sokak"
"Tamam. Burası zaten 3. Köy'ün çok yakını hatta 43. Sokak'ın sınırındayız. Sadece çok az yürümemiz gerek."
Bir 5-10 dakika yürüdükten sonra Mark evini işaret ederek bana yol göstermişti. Çok utangaç bir çocuktu. Evinin önüne gelince bana teşekkür edip kaçtı. Gülümsemem soldu. Çünkü ne yaptığımı hatırlamıştım. Gördüğüm bir markete doğru yürüdüm.

Yazardan...

Genç kız çizmelerinin ucuna bakarak yürüdü. Sokakta kulaklıklarını takmış ilerliyordu. Tepeden tırnağa titredi. Hava soğuk olduğu için değil,tam tersine ılıktı hava hem de montunu atkısını kuşanmıştı kız.
Hayır,sadece yalnızdı. Yalnız kalmıştı. Yaptığı şeyden dolayı utanıyordu. Düşününce zaten yalnız kalması gerekiyordu gibi geliyordu.
Marketin önünde dikilmeyi bırakıp içeri girdi.

Bir süre sonra gözüne çarpan şeylere baktı. Renk renk çeşit çeşit çiçeğe baktı küçük bir tebessümle.
Hepsi de insanlara benziyordu. Her birinin farklı renkleri vardı. Bazıları koyu bazıları saf beyaz. Siyah güller çok güzeldi ama bir o kadar da çirkin. Beyaz papatyalar da muhteşemdi fakat bunların kusuru yoktu. Arada kalan pembe,mor gibi renklere baktı sonra. Onlar da arada kalmış insanları hatırlattı kıza. Kötü mü iyi mi olduğunu bilmeyen.
Genç kız tebessümünü silmeden siyah güle uzandı. Annesi onu her zaman beyaz papatyalara benzetirdi. Tabi yanlış hatırlamıyorsa kız. Oysa şimdi bu yaptıklarını görse dehşete düşerdi.
Kız dolu gözlerle siyah gülü kokladı. Harika kokuyordu. Tıpkı bir parfüm gibi. Sahte.

MelezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin