Sirenler beni deli ediyordu.
Ambulansın arkasında oturuyor, elimde ki kana bakıyordum. Gözyaşlarım kazadan sonra durmuyordu.
"Tatlım, ellerini dezenfekte etmemi ister misin?"
Sağlık görevlisinin kristal mavi gözlerine baktım. Bana sempatikçe gülümsedi, yavaşça elimi kendininkine aldı. Islak kanı iki elimden nazikçe temizlerken burnumu çektim. Düştüğümde oluşan dizimde ki kesikleri çoktan bandajlamışlardı. Zayn'in yanına diz çöktüğümde daha kötülerdi.
"Hastaneye vardığımız da, senden bizi odada beklemeni ve bazı formları doldurmanı istiyorum. Bunu benim için yapabilir misin tatlım?" diye sordu.
Onaylayarak başımı salladım. Tüm yol boyunca tek kelime etmedim. Kendi küçük dünyamdaydım. Şu an gerçekle yüzleşmek istemiyordum. Gerçi, başka seçeneğimde yoktu.
Bir makine bip sesinde sabitlendi, dikkatim ona yöneldi. İki adam önümde ki küçük boşlukta hareket etmeye başladı. Onları izlerken nefesim boğazımda takıldı.
Ne olduğunu biliyordum ama konuşmuyordum. Sadece bakıyordum. Ne yapacağımı veya ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Yani hastaneye varana kadar oturdum. Vakit kaybetmeden, hızlıca Zayn'i araçtan çıkardılar.
Bir hemşire bana eşlik ediyordu. Rahatlatan şeyler mırıldanarak beni masaya yönlendirdi. Düzgünce konuşmasına rağmen, sesi bana bulutlu ve boğuk geliyordu.
"Bunları doldur ve sonra bana geri ver." diyerek gülümsedi.
Panoyu aldım ve kağıtlara baktım. Kalemi açtım ve Zayn'in bilgilerini şaşkınlıkla doldurdum. Bir kaçı hariç soruların cevaplarının çoğunu bilmem deliceydi.
Masaya yürüdüm ve kağıtları resepsiyoniste tahtaya tıklayarak verdim* Kağıtları aldı ve üzgünce gülümsedi. "Ameliyatta. Onlar deneyecek ve onu kurtaracaklar."
Denemek duyduğum tek sözdü. Onlar onu kurtarmayı deneyeceklerdi çünkü yaşamayabilirdi. Kurtulamayabilirdi.
Başımı salladım ve yerime yürüdüm. Oturduğumda, duygularımı kontrol edemiyordum, ne yapacağımı bilemiyordum. Tekrar ağlamaya başladım. Ağlamaktan geride gözyaşım kaldığına şaşırmıştım.
Ben olmalıydım, o değil. Beni almalılardı, onu değil. Eğer gelmeseydi, burada oturmazdım. Eğer umursamasaydı, ben burada otururken o kan kaybından ölmezdi. Masada ben yatmalı, kurşunu benden çıkarmaya çalışmalılardı. O bunların hiçbirini haketmiyordu.
"Annie!"
Döndüm ve bana koşan Andy'i gördüm. Kalktım ve yarı yolda onunla buluşup, abimin kollarına atlayıp, göğsünde hıçkırarak ağladım. Bizi koltuklara yürüttü ve beni dizine oturtup, gözyaşlarımı sildi.
"Ne oldu?" diye sordu.
Başımı iki yana salladım. "Tu-tuzaktı. Beni almaya çalıştılar. Bir şey bildiğimi düşündüler ve beni öldüreceklerdi. Sonra Zayn geldi ve onları durdurdu ama- ama onu vurdular." Konuşurken dudağım titriyordu.
Beni kucakladı ve saçımı okşadı. "Her şey iyi olacak."
Göğsüne doğru ağladım ve tişörtünü ıslattım. "Bu adil değil."
"Shh, sakin ol. Hemşire ile konuşup, neler olduğunu soracağım. Sen burada kal." diye söyledi beni yanında ki koltuğa oturturken. Başımı öptü ve sonra masaya yürüdü.
Bulanık görüşümle yere bakarak oturdum. Kolumla yüzümü sildim gerçi yardımı olmuyordu.
Andy geri geldi ve hafifçe gülümsedi. "İyileşecek."
Yüzüm aydınlandı. "O iyi mi?"
"Hala komada." diye söyledi Andy.
Kaşlarımı çattım.
"Ama, dediler ki, kan sayımı geri gelmiş uyanınca iyi olurmuş. Sadece ağrı ve öylesi şeyleri hissedermiş."
İç çektim. ""Onu şimdi görebilir miyim?"
Başını salladı. "Sen git. Oda 234. Ben yiyecek bir şeyler alacağım."dedi. Bana sarıldı ve yollarımızı ayırdık.
Hızlıca hastane koridorlarında yürüdüm. Odasında durdum ve kapalı kapıya baktım. Yutkundum ve kapıyı ittirip açtım.
Hayatsız bedeni orada yatarken nefesim aksadı. Borular burnunda, iğneler iki kolundaydı. Teni her zamankinden daha soluk, rengi tükenmişti. Bu beni korkutuyordu.
"Zayn," diye fısıldadım yatağına yürürken. Milyar farklı makineye bağlıydı.
"Kaybettiği kana bakılırsa, iyi idare ediyor." döndüm ve elinde battaniye taşıyan, gülümseyerek duran hemşireye baktım. "Kardeşin mi?" diye sordu battaniyeleri yatağının ucuna yerleştirirken.
Ekranda ki bip sesi düzenli atıyordu ben ona bakarken. "Hayır, o kardeşim değil." dedim sessizce.
"Oh, Erkek arkadaşın mı?" diye sordu yatağında asılı sıvı torbalarını kontrol ederken.
"Öyleydi." dedim.
Gülümsedi. "Ona nasıl hissettiğini söylemelisin." dedi.
Ona baktım. "Ne demek istiyorsun?"
"Ona, onu sevdiğini söyle." dedi.
Tebessüm ettim. "O beni sevmiyor."
Tatlıca gülümsedi. "Bunu asla bilemezsin." Bununla beraber, odadan ayrıldı.
Zayn'e baktım. Ellerimi soğuk korkuluğa yasladım. Yatağın sonuna yürüdüm ve hemşirenin bıraktığı battaniyeyi aldım. Üstüne örttüm ve onu içine sıkıştırdım.
Derin bir nefes aldım, soğuk, cansız elini kendiminkine aldım. Bırakmadan önce elini başparmağımla okşadım. Odanın diğer tarafına yürüdüm ve sandalyeyi, yatağına doğru sürükledim.
Yatacak yer sağladım ve saçını geriye ittim. Başını nazikçe öptüm ve sonra oturdum. Kollarımı korkulukta dinlendirdim ve yavaşça gözlerimi kapadım. Uzun bir gün olmuştu.
Yavaşça uykuya dalmak üzereydim ama tanıdık ses buna engel olmuştu.
___
Oylarınızı ve yorumlarınızı bırakmadan bu sayfayı kapatmayın! Sınır +40 oy. Bir sonraki bölümde görüşürüz! Xx
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mama, I'm in Love with a Criminal (TÜRKÇE)
Fanfic↳[2/3] Bradford'un kötü çocuğuna aşığım. Uyuşturucu satıyor ve bir dolandırıcı.Yanında bıçak taşıyor ve dairesinde silahı var. Hapse bile girmiş ama benim umurumda bile değil. O aşık olmayacağını söylüyor, o kusurlu kalpli bir kötü çocuk. O benim i...