Gözlerimi kalabalığa yönelttiğimde Irmak çoktan kalabalığa karışmıştı. Koşar adımlarla insanların yanına gidecekken telefonum çalınca elimi hızlıca cebime atıp cep telefonumu açtım, arayan babamdı.
-Efendim baba
+Nasılsın kızım?
-iyiyim baba sen?
+iyiyim kızım da... Bu gece ben eve gelemeyeceğim...
İşte yine oluyordu buna alışmam gerektiğini biliyordum eskiden de oluyordu. Anlayışlı olmam gerekiyor. Sonuçta işi buydu. Biraz duraksadıktan sonra devam ettim
-Tamam, sorun değil
+yalnız kalabilirsin değil mi?
-Baba yakında 18. Yaşıma giriyorum.
Son derse girme zili çalınca
-kapatıyorum iyi uçuşlar...
Telefonu kapattıktan sonra da sınıfa çıkmıştım kalabalıkta çoktan dağılmıştı. Olanları Irmak'a sormam gerekiyordu yoksa merakımdan çatlardım. Sınıfa çıktığımda Irmak başını sıraya dayamıştı kendi yerime oturup " Irmak" dedim.Irmak hala dalgın dalgın bakınıyordu. " Heyy Irmak" diye tekrarladığımda ses yoktu. Elimi alıp gözlerine doğru salladığımda " ha noluyor" başını sıradan kaldırıp bana doğru döndü.
"sana sesleniyorum ama duymuyorsun nerelere daldın?"
Bir kerede merak etme Gece. "bahçede ne oldu öyle? Diye devam ettim. Irmak bıkkınca oflarken bende yanına kendi yerime oturdum.
" Her şey 2 sene önce Ateşin okulumuza gelmesiyle başladı. İlk geldiği andan beri gizemli bir çocuktu insanlarla pek konuşmazdı ama diğer erkekler kızların bu kadar ilgisini çektiği için Ateşle uğraşmaya başladılar. Sonra bir gün Ateşte onlara karşılık vermeye başladı ve kavgalar başlamış oldu. Durum böyle işte" dediğinde " ve sende bu durumdan rahatsız oluyorsun?" diye soru yönelttim.
Kafasını sallamakla yetindi. Biraz düşününce Irmak'a hak verdim. " şimdi ise basketbolda meydan okumuşlar. Yarın maç var." Derken hoca gelmişti. Bütün ders boyunca aklım gelen postadaydı onu Ateş'e vermeliydim.
Çıkışta onunla konuşmaya gidebilirdim. Ben planlara dalmışken zaman geçip gidiyordu. Sonunda çıkış zili çaldığında Irmak'a dönüp
" bana Ateş'i gösterir misin?" sorum karşısında Irmak'ın hafif kaşları çatılmıştı.
"neden diye sormalı mıyım?" dediğinde ikimizde güldük.
" Sanırım hayır" dedim. " peki, öyle olsun. Takip et beni" dedi. Gülümseyerek Irmak'ın peşinden gittim ve bahçeye indik.
Okuldan herkes çıkarken heyecanlanmıştım. İçimde anlam veremediğim bir his vardı. Ayağımla ritim tutturup etrafa bakınmaya başladım. Telefonumdan saate bakmak için elimi cebime attığımda telefon yoktu. İyi de burada olması lazımdı en son babamla konuşup cebime atmıştım. Çantama bakmaya karar verip tüm çantayı alt üst ettim. Sınıfta düşürmüş olabilirdim belki.
" Irmak ben telefonumu sınıfta düşürdüm galiba sen bekle ben bir bakıp geleyim" dedim. Irmak " tamamdır bekliyorum" dedi.
Koşarak okula girdim. Okulun büyük koridorlarından geçerken okul boşalmıştı bile. Merdivenlerden çıkıp sınıfa ulaştığımda kendi sıramın altında olduğunu gördüm. Ah nasıl unuturum derste saate baktıktan sonra sıra altına koymuştum. Telefonumu aldığımda Ateş'in gitmemiş olması için dua etmeye başlamıştım bile. Sınıftan çıktığım gibi hızlı hızlı yürümeye başladım merdivenleri inecekken fen laboratuvarından gelen ses ile durdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sırrımı Saklar Mısın?
PertualanganAy ışığı uzun kirpiklerine vurduğunda mavi gözleri ön plana çıkmıştı. "Virtus" diye fısıldadı. Bana cesaret ve savaş tanrıçasının ismiyle sesleniyordu. "Korkuyor musun?" bu sorunun cevabını bilmiyordum ama öğrenmek üzereydim...