Ehem, şimdi, ilk 5SOS fanfic denemem falan değil, ama sanırım en rezil ettiğim bu oldu. İlk bölümlere bakarak, "Aaa hemen birbirlerine aşık oldular, klasik fanfic" dememenizi önemle rica ediyorum. İlk bölümlerin böyle bir izlenim vereceğini kavramış olmalısınız, benden ufak spoi size, eheh. Neyse, iyi okumalar.
Uzun boylu kız, etraftaki kalabalığı yararak ilerledi. Elinde sanki dünyanın en önemli şeyini tutuyormuş gibi bir hali vardı. Araştırarak geçirdiği neredeyse üç yılın emeği işte şimdi tam karşısında, ellerinin arasında duruyordu. Bu onu ikinciye canlı görüşü olacaktı. Bir kez daha görmüştü ama o zaman doğru zaman değildi.
Çekik gözlü, esmer çocuğun yanına yaklaştı ve fısıldadı. "Umarım hediyeni beğenirsin. Uzun araştırmalarım sonucu bu kitabı senin için ben yazdım, inan bana beklediğime değdi. Bitirdiğin zaman buralarda olacağım. Mutlu yıllar."
*
"Seni seviyorum," diyerek gözyaşlarımı gizlemeye çalıştım. "Seninle ilgili olan her şeyi seviyorum. Yüzüne büyük gelen kocaman burnunu, güldüğünde kısılan gözlerini, bazen de gözlerinin kenarında oluşan çizgileri seviyorum. Dudak büzdüğünde, oluşan yavru köpek bakışlarını seviyorum. Kahkaha atarken çıkardığın garip sesi, sarılırken hissettirdiğin o güven duygusunu, şarkı söylerken kendinden geçişini, kızgınmış gibi yaparken, aslında öyle olmadığını belli etmeni seviyorum. Aslına bakarsan," duraksadım. "Seni seviyorum. İşte bu sana hazırladığım bilmem kaçıncı video günlüğü ve gerçekten utanıyorum. Çünkü bu çok aptalca. Bunu asla görmeyeceksin, değil mi? Çok meşgulsün ve yaşaman gereken bir hayatın var. Hangi aptal oturup bu saçma şeyleri izler ki? Şey, Mike hariç. Eminim o hiç üşenmez. Ama bu ona salak dediğimden değil tabi ki. Ah tanrı aşkına, ne yapıyorum ben? Bunları asla görmeyeceksin. Ama belki görürsün diye," kamerayı biraz daha kendime yaklaştırdım. "Seni seviyorum. Seni çok seviyorum. Hayatıma anlam kattığın için teşekkürler, gün ışığı."
Kamerayı kapatıp, uyuşuk bir şekilde yatağıma gittim. Yarın büyük gündü ve bunun ona ulaşması gerekiyordu. İnternetten yollayamazdım. Onun yanına gidecektim. Hayatımda en çok uğraştığım şey buydu ve mahvolmasını istemiyordum.
Önce ona gülümseyecek ve nasıl gittiğini soracaktım. Ardından bir fotoğraf çekilecektik ve o sırada belleği cebine koyacaktım, üstünde de minik bir not olacaktı. Calum bunları izleyecek ve bana aşık olacaktı. Benim için çok uğraşmış diyecekti ve beni arayacaktı. En sonunda beni bulacak, ve kavuşacaktık.
*
"Hey nasılsın?"
O an ciğerlerimdeki bütün havanın çekildiğini sandım. Nefes alamıyor, ve gözlerimin dolmasını engelleyemiyordum. Kafamı aşağı yukarı sallamakla yetindim. Bunun 'iyiyim' anlamına geldiğini umarım anlardı.
"Ah," diyerek sırıttı. "Birileri çok heyecanlı ha? Gel bakalım buraya." Kollarını kocaman açarak yanıma geldi ve sarıldı. Ne yapacağımı bilemedim. İç sesim, haydi sarıl ona, seni salak diye bağırırken, beynim ona, kapa çeneni sürtük, burada kararları ben veririm diyordu. En sonunda düşüncelerimi toparlayarak, sarılışına karşılık verdim. O kadar içtendi ki, sanki aylardır birbirini göremeyen iki sevgili gibiydik. Sanki o bana aitti, ben de ona.
"Nasılsın?" diyerek gülümsemeye çalıştım.
"Yeterince iyi," diyerek sırıttı. "Ah tabi biraz da yorgun, bilirsin doğum günü olayları."
Birden doğum gününün olduğu aklıma yeni gelmiş gibi, hafifçe gülümsedim. "Doğum günün kutlu olsun."
Onu arabaya doğru götüren güvenlik görevlilerine inat, sanki daha fazla hayranların yanında kalmak için mücadele ediyordu. "Teşekkür ederim." Cebimdeki belleği ve yanında duran minik hediye paketini ona doğru uzattım. Merakla kaşlarını kaldırdı, "Bunlar ne?"
Hafifçe sırıttım. "Hiç, sadece birkaç hediye."
Gülümsedi. "Bunlara gerek yoktu." Güvenlikler kolunu çekiştirince sesli bir küfür savurarak onlarla birlikte ilerlemeye başladı.
Arkasından bağırdım. "Doğum günün kutlu olsun, gün ışığı!"
Uzaktan gelen hafif kahkahasını duyar gibi oldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
all i want is you ▸ c.h.
Fanfiction"Fısıltını duyabilecek kadar yakınından yürüyorum."