Hiç kontrol etmeden yayınlıyorum, hatalarım varsa mazur görün:d
Gözlerimi, dinlendirmek amacıyla yumarken, dizimin üstüne başını koymuş olan Calum, dinlenmeme izin vermiyor bile sayılabilirdi. Çünkü sürekli gülüyor, veya bacaklarımla oynuyordu. Garip, ama iyi hissettiriyordu.
"Uykum geldi," diye mırıldandım gözlerimi kırpıştırarak. "Gidelim mi?"
"Burada uyuyabiliriz," dedi bakışlarını bana doğru çevirerek.
"Calum," dedim esnerken. "Saçmalama."
"Ciddiyim."
Gözlerimi devirerek yeniden esnedim ve ona doğru eğilerek yanağına sulu bir öpücük kondurdum. Pekala, burada, bu şekilde sonsuza dek kalabilirdim fakat şuan uykum vardı ve bir saniye daha uyanık kalabileceğimi düşünemiyordum.
Başını yavaşça dizimden kaldırdım ve ona yalvaran bir bakış attım. Teslim olmuş bir şekilde, oflayarak ayağa kalktı ve yerdeki ceketini omuzlarıma bıraktıktan sonra, restoranın tüm ışıklarını kapattı ve kapıyı kilitlemeden oradan çıktık. İçeride birilerinin olduğunu umuyordum. Eğer soyulursa, bu yükün altından kalkabilir mi diye merak etmiyor değildim.
Arabaya geldiğimizde, hızlıca ön koltuğa geçtim ve başımı arkaya yasladım. Gözlerim yanıyordu ve son derece rahat olan araba koltuğu, orada uyumak istememe sebep oluyordu. Bir süredir konuşmayan Calum, sonunda konuşmaya karar vermiş gibiydi.
"Şey," dedi utangaç bakışlarla yola odaklanırken. "Benim evime gelir misin?"
Annemin evde olmadığı aklıma gelince, bunun oldukça cazip bir fikir olduğunu düşündüm. Ama biraz naz yapmaya hakkım vardı ve bu anın keyfini çıkarmak istiyordum. "Bilmiyorum," dedim dudak büzerek. "Kesin bir şey söyleyemem."
Yan yan bana bakınca, kahkaha atma isteğimi içime attım ve başımı sallayarak, geleceğimi onayladım. Bu halime gülerken, gözleri parlıyordu ve bu aşık halleri, bana oldukça yabancı ve garip geliyordu. Üstelik, önceden onunla sürekli kavga ettiğimizi bulundurursak.
Her şeyin bu kadar kusursuz ve neredeyse hızlı gelişmesi, beni biraz da ürkütüyordu. Çünkü, onun beni affetmesi bu kadar kolay olmamalıydı. İntikam fikrini kafasına oldukça takması gerekirken hem de.
*
"Sarah, uyan." diye mırıldandı Calum.
"Mm-hm."
Kalkmayacağımı anlayınca, yan tarafıma gelip kapıyı açtı ve beni kucağına alarak arabadan indirip eve taşıdı. Ne romantik ama!
Beni yatağa bıraktığında, buranın araba koltuğundan daha rahat olması beni sevindirmişti. Böylelikle daha rahat uyuyabilecek, ve şansım varsa yarın sabaha göz altı torbalarım şişmeden ve bir yerlerim ağrımadan uyanacaktım.
Gözlerimi hafifçe aralayarak, Calum'a baktım. Altındaki pantolonun yerine bir şort giymiş, üstündeki tişörtü çıkararak, yere fırlatmıştı. Yanıma, üstünde hiçbir şey olmadan mı gelecek acaba? sorusu bütün beynimi çalkalıyor ve beynimin büyük bir kısmı öyle olmasını umuyordu.
Düşüncelerim doğru çıkmıştı ve üstü çıplak bir şekilde yanıma yatmıştı ve dirseğini yastığa koyarak, kafasını eline yaslamıştı. Ona doğru sokulup, vücudundan yayılan nane kokusunu içime çektim. Bu kokuyu hissetmeyeli uzun zaman olmuş gibi geliyordu.
Uyumadığımı hâlâ anlamamıştı ve beni izlediğini bilmek, tüylerimin ürpermesine sebep oluyordu. Bunu farketmemesini umarak, bakışlarımı ona doğru çevirdim ve bana dünyanın en kusursuz şeyi gibi gelen suratını inceledim; Yüzüne büyük gelen bir burnu, sağ yanağında iki ufak beni, dört kemikli bir çenesi vardı. Kaşları kalındı ve gözleri bazen yamuk oluyordu. Mesela şuan gibi. Ve oldukça öpülesi dudakları, mükemmel suratının en nadide parçasıydı.
Onu izlediğimi farketmiş olacak ki, gülümseyerek bana baktı. "Ne oldu?"
"Çok güzelsin," dedim kızaran yanaklarımı bir şekilde farketmemesini umarak.
"Senin kadar değil," dedi kalın dudaklarını yukarı doğru kıvırırken. "Hâlâ uykun var mı?"
"Evet," dedim kaşlarımı kaldırarak. "Neden?"
"Eh, iyi öyleyse." dedi yanıma kıvrılırken. Şimdi sol elini belime yerleştirmişti ve beni sardığını hissetmek, bana güven duygusu veriyordu. "Uyumanı izleyebilirim."
Alnıma bir öpücük kondurduktan sonra, birkaç saniye boyunca dudaklarını alnımda bekletti. Geri çekildiğinde, suratının hüzünle dolduğunu gördüm. Ona nedenini sormadım, çünkü nedenini biliyordum. Yeniden unutacağımdan korkuyordu.
Ve inanın, ben de en az onun kadar korkuyordum.
*
"Sarah," diye mırıldandı Calum kollarıyla beni kendine biraz daha bastırırken. Uyuşuklukla gözlerimi açarak ona baktım. Rüya gördüğünü anlamam birkaç saniyemi almıştı. "Sarah?"
"Buradayım," dedim kollarından sıyrılıp yatakta doğrulurken. Duvardaki saate baktığımda, saatin gecenin üçü olduğunu gördüm.
Gözlerini açarak, rahatlamış gibi derin bir nefes aldı. "Buradasın."
Kafamı salladım. "Su getireyim mi?" Olumsuz anlamda başını salladı. "Ne oldu?"
"Bir yere gidiyordun," dedi tekrar gözlerini kapatmaktan korkar gibi. "Bir yere gidiyordun ve seni bulana kadar oldukça zaman geçiyordu. Seni bulduğumdaysa.." Yutkundu. "Hiçbir şeyi hatırlamıyordun."
"Ama buradayım ve gitmeyeceğim." diyerek onu temin ettim ve yeniden yanına kıvrıldım. Böyle saçma paranoyalara kapılması yetmiyormuş gibi, onları rüyasında görmesi beni oldukça deli ediyordu. Ama hiçbir şey demedim. Bu konuyu yarın konuşabilirdik. Aslında bakarsanız, istediğimiz zaman konuşabilirdik çünkü birbirimize aittik ve zaman denen kavram bizim için işlemiyordu.
Kollarımı inip kalkan göğsüne koydum ve kafamı onu görebileceğim bir mesafede tuttum. Onu iyi hissettirmek, ve böyle bir şeyin asla olmayacağını onun bilmesini sağlamam gerekiyordu.
Zordu, ama yapabilirdim. Sonsuz diye bir kavram olsaydı, sonsuza kadar onunla kalabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
all i want is you ▸ c.h.
Hayran Kurgu"Fısıltını duyabilecek kadar yakınından yürüyorum."