Calum Hood, elindeki kitabı yere fırlattı. Bir an önce ona doğum gününde bu kitabı veren kızı bulmalı, ve onu öldürmeliydi.
Hayır, bunu yapmak istemesinin nedeni kitabın sonunda kendisinin ölmesi falan değildi. Sebep şuydu ki, birinin onun hakkında bu kadar çok şey bilmesi imkansızdı.
Gerçekten imkansız.
Sarah ile yaptığı tüm konuşmaları, sanki oradaymış gibi biliyordu. Konuşmalar kelimesi kelimesine aynıydı ve bu Calum'ın delirmesine bile sebep olabilirdi.
Ve lanet olsun, Amnesia'yı Sarah birlikte yazdıklarını, onun gerçekten hatırlamayla ilgili problemlerinin olduğunu, gerçek ölümünün nasıl yaşandığını, ve uçak kazasında, tam olarak o şekilde öldüğünü nasıl bilebilirdi?
Calum, derin bir nefes çekti ve hızlı adımlarla çocukların prova yaptığı odaya girdi. "Yaşadığım olayları medyaya sızdırmak gibi bir adilik yaptıysanız, tanrı şahidim olsun ki, bu lanet gruptan giderim."
Michael, Calum'a garip bir bakış attı. "Ne diyorsun sen?" ardından koluna hafif bir yumruk geçirdi. "Senin özel hayatını neden başkalarına anlatalım?"
Calum derin bir nefes çekti ve elindeki kitabı çocuklara fırlattı. "Okuyun!"
***
Luke, gözlerini şaşkınlıkla açmış, bir kitaba, bir de Calum'a bakıyordu. Ashton nefes almayı unutmuş gibiydi ve Michael'ın gözleri dolmuştu.
Garip bir sessizliğin ardından, ilk konuşan Ashton oldu. "N-nasıl olur?"
Luke yapmacık bir şekilde gülümsemeye çalıştı. "Hey, bunu sen yazdın ve bizi kandırıyorsun değil mi? İyi denemeydi."
"Neden kendime böyle bir şey yapayım!?" diye bağırdı Calum sesinin ne kadar yüksek çıktığını umursamadan. Ardından Michael'a döndü. "Neden onun kendini bir aptal gibi hissetmesine sebep oldun? Neden onu eve soktuğunu kendin söylemedin!"
Michael, yumruk yaptığı elini kaldırmamak için kendisiyle mücadele ederken, boğuk bir sesle boğuştu. "Sana bu kitabı veren kişiyi bul ve onu cehennemde olmaktan beter et. Sarah'nın ölümünü, senin üstünde kullandığı için onu öldür."
Calum kafasını salladı. Nefes almakta zorlanıyor gibiydi fakat bunu umursamadan, kızın ona bu kitabı verdiği yere gitti.
Londra'ya.
***
Londra'ya geleli neredeyse iki gün olmuştu ve her yere bakmış olmasına rağmen, ona bu kitabı veren kızı bulamadığı için hâlâ delirmiş gibiydi. Grup, birkaç konseri iptal etmiş ve bazı konserleri onsuz vermişti.
Ardından, aklına parlak bir fikir geldi.
Bu kız, Sarah'nın hayatını bu kadar iyi biliyorduysa, mutlaka onun yaşadığı bir yerlerde olmalıydı.
Tottenham Court'a vardığında, ilk gördüğü şey olan Starbucks dükkanına girdi ve orada çalışanlardan biriyle konuşmaya çalıştı. "Merhaba."
Oldukça genç görünen çocuk, başıyla selam verdi. "Siparişinizi alabilir miyim?"
Calum kafasını olumsuzlukla iki yana salladı. "Buralarda, yazar olmayı düşleyen birilerini biliyor musun?"
"Hayır."
Calum dükkandan çıktı.
***
Caddede, hâlâ büyük bir umutla o kızı aramak için yürüyen Calum, arkasından birinin ona seslendiğini duydu. "Calum Hood!"
Calum, içinden küfürler ederek sese doğru döndü ve sesin sahibini görünce öfkesi iki katına çıkmış gibiydi. "Sen!" diye bağırdı hızlı adımlarla kıza doğru ilerlerken. "Seni öldüreceğim."
Kızın kolundan yakaladı ve onu ıssız bir sokağa götürdü. Kız nefes nefeseydi. "Neden?"
"Kimsin sen?" dedi Calum, kızın kolunu sıkmaya devam ederken.
Kız cevap vermedi. "Demek kitabı okudun."
Calum, onu sertçe duvara doğru itti ve bağırmaya başladı. "Sana kim olduğunu sordum ve bana cevap vereceksin!"
"Cevap vermek zorunda değilim."
Calum, kıza öyle sert baktı ki, bunun sonucunda, karşısında TARDIS olsa bile delinebilirdi. Ki TARDIS'e asla zarar verilemezdi. Daha önce hiç bu kadar sinirlendiğini hatırlamıyordu. Kesik kesik aldığı nefeslerin arasında, sonunda bir cümle kurabilirmişti. "Sen kimsin?"
Kız, cevap vermeden önce bir süre bekledi. "Kim olduğum önemli-"
"Ve hakkımdaki her şeyi nasıl biliyorsun?"
"Biliyorum çünkü," hafifçe gülümsediğinde, Calum ona vurmamak için kendini zor tuttu. "Fısıltını duyabilecek kadar yakınından yürüyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
all i want is you ▸ c.h.
Fanfiction"Fısıltını duyabilecek kadar yakınından yürüyorum."