Berk tekmeyle kapıyı açtı. Kapı açılır açılmaz herkesin gözü yatağa ilişti. Gizem yatağın köşesinde biraz kıpırdasa düşecek şekilde yatıyordu. Yerlerde kusmuk gibi yeşil bir sıvı vardı.
Fatih: Dönüşmüş mü?
Berk: Gizem? Duyuyor musun?
Bora: Üzerimize atlamadan öldür şunu.
Berk: Yapamayacağım. Öldüremem.
Fatih: Kenara çekil!
Gizem: Durun!
Fatih tam bıçağı Gizem'in kafasına saplayacaktı ki Gizem bağırdı. Kafasını kaldıramıyor dudaklarını zar zor oynatıyordu. Gizem'in bu korkunç hali onları ürkütmüştü. Ama bir nevi rahatlamışlardı çünkü o bir aylağa dönüşmemişti.
Onur: Ona bir bakayım.
Burak: Ben bu kokuda 1 dakika daha duramam. Dışarıda bekliyorum.
Fatih: Bende iyi hissetmiyorum.
Fatih ve Burak çıktıktan 5 dakika sonra Onur ve Berk omuzlarında Gizem'le birlikte çıktılar.
Fatih: Ne oluyor?
Onur: Ciddi bir hastalığı var. Öldürücü olabilir o yüzden revire götürmeliyiz.
Yardımlaşarak Gizem'i taşıdılar revire. İçeride doktor Ersin vardı.
Ersin: Hayrola beyler nedir bu aceleniz.
Bora: Şu arkadaşa bir muayene etmenizi istiyoruz.
Ersin: Tabi... Nedir şikayetiniz.
Ersin elini Gizem'in alnına koyduğu an hemen çekti. Daha önce böyle yüksek bir ateş görmemişti. Boğazına baktı, gözlerine ve kan testi yaptı.
Ersin: Beyler üzülerek söylüyorum ki büyük bir sıkıntımız var. Gizem aşırı bulaşıcı ve öldürücü bir hastalığa yakalanmış. İsmi de Faire. Biraz vebaya birazda İspanyol gribine benzer. Ama daha tehlikeli.
Fatih: Sizce neden bulaşmış olabilir bu hastalık.
Ersin: Daha çok sinek, böcek, kemirgen vs. hayvanlardan bulaşır. Bağışıklığı olmayan insan kapar ve mezara kadar götürür bu hastalık. Tabi tedavisi var. Birkaç yöntem biliyorum ama hastalığın yayılmaması gerekiyor.
Berk: Ben tüm gece Gizem'leydim ama turp gibiyim. Sanırım dirençliyim.
Fatih: Bizde problem olduğunu sanmıyorum.
Konuşmalar bir patırtıyla kesildi. Koridora çıktıklarında Onur ve Burak'ın Bora'yı sakinleştirmeye çalıştığını gördüler. Bora yerde yatıyor ve sürekli titriyordu. Ersin koşarak elinde bir şırıngayla geldi ve içindeki sakinleştiriciyi Bora'ya enjekte etti.
Ersin: Bir arkadaşınız daha yakalandı. Kimse güvende değil. Onur du değil mi senin ismin?
Onur: Evet.
Ersin: Yüzüne bir maske tak. Şuradaki dolapta var. Sen tıpta bilgilisin. Bunları odaya taşıyıp bazı ilaçları serumlarla enjekte edeceğiz.
Onur: Tamam hadi başlayalım.
Ersin: Sizlerde maskenizi takın. Beni dinleyin. Valinin durumdan haberdar edilmesi gerekiyor. Ne kadar insana bulaştırdınız bilmiyorum ama kasabanın sonu olabilir. O yüzden halkı bilinçlendirmek gerekiyor. Hadi gidin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Living Dead
ParanormalDünya var olalı hiç bu halde olmamıştı.Bir tarafta insanlar, bir tarafta ölüler.Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak...