Kürşat ?

56 9 6
                                    


   Sonbaharın sonu, ilk baharın ilk yaprakları açtığı zaman. Dökülen o yapraklar ve ağaçların arasında sevgili ile el el tutuşarak mutluluk pozu vermenin bittiği zamanlardı. Saat akşam 10 civarıydı. Sahil kenarında banka oturuyordu bir delikanlı. Yanında küçük bir otuz beşlik rakı. İki paket sigara üst üste duruyordu, biri henüz açılmamıştı. Belli ki daha çok buradaydı delikanlı. İki çay bardağına da rakı doldurdu. Birini dikledi kafasına. Karşısında kız kulesi duruyordu. Silüeti gözünde canlandı İstanbul'un. Gece uzun geçecek gibiydi. Dertli olduğu kadar da yalnızdı. Tek başına sigara içiyor sahili izliyordu. Bir insan yalnız rakı içiyorsa, hele de böyle bir havada, bu saatte ve tek başınaysa, o insan gerçekten tek başınadır. Yalnız kelimesinin kökü yalından gelir ya o misal yalın bir haldeydi. Elbiseleri olmasa anadan doğmaydı hatta. Zaman ilerledikçe elini cebine attı. Bir düğün davetiyesi çıkardı. O davetiyenin verildiği zaman geldi aklına. 

  Annesi, ''Yavuz, oğlum her şey herkes yolunda gidiyor. Gel yapma böyle kendine. Toparlan artık he oğlum.'' dedi boynu eğik ve çaresiz ses telleri titrerken. Yavuz kaldırdı kafasını annesine sert bir bakış attı sadece. Konuşmadı hiç. Annesi bir süre bekledikten sonra girdi lafa ve bir çırpıda ''Al bak, evleniyorlar işte. Karşı apartmandalar bize de davetiye göndermişler. Komşuyuz şurada. Başkasından duyma diye söylüyorum. Sakın ola  bir delilikte yapma.'' dedi. Yavuz için o an, tam anlamıyla durdu zaman. Boğazını nasıl keskin bir darbeyle kesti o kelimeler, nefes verememek ne demek o an anladı. Ölüm ne demekmiş hissetti sanki her bir zerresinde. Kalbi var mıydı yok muydu o an anlayamadı. Nabzı bile durmuş olabilirdi. Belki orada o an öldü Yavuz, ölmediyse de o an tek istediği şey tam anlamıyla buydu. Sevdiği kadın evleniyordu. Kulaklarından kalbine doğru inen öldürücü kelimeler her yanını keserek saplandı kalbine. Tam dört senelik birliktelikten sonra ''çocuklarımın annesi'' dediği kadın evleniyordu. Hemde Yavuz'un en yakın arkadaşıyla. Tam dört sene. Dört seneye bir ömür feda etmişti Yavuz. Bir çırpıda ayrılmıştı sevdiği kadın. Annesi de bir kaç salisede dökmüştü ağzından ''evleniyorlar'' kelimesini. Bu, bu kadar kolay olamazdı Yavuz için. Bir kelimeye sığmamalıydı en azından. Uzun uzun anlatmalılardı. Senelerce sürmeliydi. Bir kurşun kalem durmadan yazarak bitmeliydi. Çünkü Yavuz o an ki duygularını anlatamayacaktı hiçbir zaman. Anlatamazdı da. Öyle bir lügat yok kim anlatabilirdi ki bunları. Kafasını annesine kaldırdı. Bir şeyler söylemek istedi. Dudakları öne doğru uzasa da, boğazında kendi elinden de büyük bir yumruk vardı. İzin vermedi konuşmasına o yumruk. Söyleyemedi. Yutkunamadı da. Gözlerine doldu tüm kelimeler. O da yumdu gözlerini. Sahilde davetiyeye bakarak ağlarken buldu kendini. Rakının şişesini dikledi ağzına. Ağzından çok üzerine döküldü rakı. Sarhoş olmuştu iyice. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Tuttu rakı şisesini fırlattı kız kulesine doğru. Düştü denize doğru şişe. Ağlaması daha da artıyordu. Bağırdı denize doğru. Birine saldırırcasına ellerini savurdu. ''Yeteeeer. Yeter lan yeter artık.'' dedi cümlenin sonuna doğru azalan bir ses tonuyla. Denize doğru yürümeye başladı. Adımları gayet yavaştı. Her adımdan iyice ikna ediyordu kendini. İntihar edecekti. Ceketini çıkardı bıraktı yere. İlerlemeye devam etti. Kazağını çıkardı sonra. Ardından atletini attı. Dizlerinin üstüne çöktü birden, sırtından vurulmuşcasına. Dizlerinin üstünde ilerlemeye çalıştı. Ölmeliydi o an. Rakı şişesi gibi batmalıydı en derinlere doğru.Takati kalmamıştı. Denizin tam kıyısında bayıldı düştü yere. Elinde ise hala o davetiye. Yarım saat, bir saat kadar sonra ayıldı Yavuz. Hafiften kırparak açtı gözlerini. Karton toplayan çocukların arabasının arkasında yarı oturur pozusyonunda yatıyordu. Üzerinde bir battaniye. Tam karşısında tenekede bir ateş. Kendine geldi doğruldu biraz. Toplam üç kişiydiler. Hemen üzerini kontrol etti elleriyle. Karşısındaki çocuk ''Merak etme abi, daha intihar etmeyi başaramayan bir adamı soymayız biz. İnsan soyacak olsak zaten karton toplamayız.'' dedi. Gerçektende karton toplayan çocuklar ne zaman kime bir hata yapmıştı ki. Yavuz da ''Yok hayır ona bakmıyorum ben.'' dedi. Bunun üzerine çocukta ''He, sen bunu mu arıyorsun.'' dedi elinde sallayarak davetiyeyi. ''Bazen acılardan kurtulmanın en iyi yolu vedalaşmatır. Yak gitsin.'' dedi çocuk bir filozofmuşcasına. Yavuz ses çıkarmadan düşündü bir kaç dakika. Sonra kalktı ayağa ''Haklısın küçük adam, bazen en iyisi vedalaşmak.'' dedi ve davetiyeyi attı tenekedeki ateşin içine. Sonra cüzdanını ve telefonunu çıkardı arka cebinden. Telefonuyla bir mesaj gönderdi çocuğa uzattı. Çocuk bu ne gibisinden bir bakış atınca Yavuz da ''Al işte vedalaşıyorum, benim bunlara daha ihtiyacım olmayacak. Tek isteğim 10 dakika sonra şu eski sağlık ocağının oraya bir polis çağırman. Biliyorsun değil mi orayı.'' dedi. Çocuk biraz şaşkınca bakarak aldı elinden telefonu ve cüzdanı. Yavuz kararlı bir şekilde yürümeye başladı. Eve gitti gizlice odasına çıktı ve dedesinin silahını aldı. Altı patlardı silah. Tam rus ruleti oynamalık olanından. Yavuz üç kurşun aldı yanına ve çıktı evden. Gitti sağlık ocağına beklemeye başladı. İlk gelen Cenk oldu. Yavuz Cenk ve Ceylan'ı normal çağırırsam gelmezler diye, blöf yaptı. ''Artık oyun bitti. Sevgilinle vedalaşmak için hemen sağlık ocağına gel.'' yazmıştı mesajında. Silahında bir kurşun vardı. Rus ruleti oynamayı düşünüyordu. İlk ölen Cenk ya da Ceylan olursa diğer iki kurşunu kalanları öldürmek için kullanacaktı. Eğer kendisi ölürse cebindeki kurşunlar veda metni olacaktı. ''Ne oldu Yavuz ne bu halin ? Ne oyunu, Ceylan nerede ''' diye girdi konuya Cenk. Yavuz ''Bekle.'' dedi sadece. Cenk ''Ceylan yanımda diye mesaj atmışsın. Kim ne söylediyse yalan.'' demeye kalmadan Ceylan belirdi birden. Panik bir şekilde nefes nefese kalmıştı. Yavuz Ceylan'a bakamadı. Baksa affederdi çünkü biliyordu. Cenk ''Ceylan sen Yavuz'la değil miydin. Eve git çabuk.'' dedi korku içinde. Ceylan'ın bir şey demesine fırsat vermeden Yavuz atıldı. ''Dur bakalım Cenk. Kim bana ne yalan söylemiş olabilir ?'' dedi. Cenk duraksayarak ''Hayır. Yani ben. Sen öyle yazınca bir şey oldu sandım.'' dedi. Ceylan ''Yavuz ne yapmaya çalışıyorsun anlamıyorum ama bitti artık anla.'' dedi hafif kızarak. Yavuz bir anlam veremedi olanlara. Bu kadar panik olduklarına göre gerçekten seviyorlar diye düşündü. O kurşunu kendisine sıkmayı düşündü. Sonra Ceylan'a ''Beni neden sevmedin ?'' dedi Yavuz bütün kalbini ortaya bir paspas gibi atarak.Önceden hevesle oynanan ama yenisi gelince modası geçmiş oyuncak gibi döktü kelimelerini. ''Sahi sevemez miyiz yeniden. Bakarsın yeniden biz oluruz. Sevdiririz bu şehri birbirimize.'' Herkes sustu o an. Cenk bir şeyler mırıldanır gibi oldu ama Yavuz çıkardı silahını ve ''Acılardan kurtulmaya geldik buraya.'' dedi. Silahın şarjör kısmını açtı. İçine baktı. Hızlıca çevirerek kapattı şarjörü. Cenk'e uzattı silahını. Cenk aptalca atılarak ''Onun rızası vardı. Seni unutmak için o istedi benden. Beni de kullandı yemin ederim'' dedi. Yavuz Ceylan'a dönerek ''Ne saçmalıyor bu ?'' dedi. Ceylan ilk Cenk'e baktı ve ''Şerefsiz.'' dedi. Sonra başladı anlatmaya. ''Yavuz, ben seni hep sevdim. İlk aşkım sen oldun benim ve son da sen olacaksın. Seni seviyorum Yavuz ama sana bu kötülüğü yapamazdım. En yakın arkadaşının çocuğu sana baba desin istemezdim. Bu şerefsiz bana tecavüz etti. Söyleyemedim yapamadım Yavuz anla beni'' diye konuşuyordu Ceylan ağlayarak .Yavuz ''Bu şerefsiz bana tecavüz etti.'' cümlesinden sonrasını duymuyordu. Art arda tekrarlanıyordu beyninde bu cümle. Zaman kelimesi yine anlamını yitirdi. Hiçbir şey görmüyordu Yavuz. Bütün sokak tek hamlede silindi sanki. Arkadan siren sesleri geliyordu. Cenk'te yalvarıyordu ama hiç birini duymadı yavuz. Sonra Yavuz birden ateşledi silahını yere yığıldı Cenk. Ceylan ağlamaya başladı. Yavuz silahına iki mermi daha koydu. Polis hemen anons geçti ''Teslim olun!'' diye. Ardından iki el ateş sesi daha geldi.

   Olaydan bir ay sonra olayın mahkemesi vardı. ''5237 sayılı TCK'nın 81. Maddesine göre, kasten adam öldürmenin basit şeklinin cezası müebbet ağır hapis cezasıdır. Sanığın her hangi bir savunması var mı ?'' diyen Hakime Yavuz'un avukatı hemen ''Sayın hakim, daha öncede söylediğimiz gibi nefsi müdafaa söz konusu.'' diye atıldı. Yavuz'a ve annesine kurtaramasa bile nefsi müdafaa iyi hal derken en aza indiririm demişti avukat. En azı da 5 ila 10 yıl arasıydı. Yavuz o olaydan sonra hiç konuşmadı. İfade bile vermedi. Avukatı yazdı herşeyi. Ta ki o an konuşana kadar. Yavuz hakimin gözlerine bakarak ''Sayın hakim, ben şu son 5 yıldır hapisteyim. Engizasyonlarda idam ediliyorum her gün. Nefsi müdafaa bir anlık cinnet geçirmektir. Ama ben arkadaşıma 3 kurşun sıktım. Silahımda bir kurşun vardı. Diğer ikisi cebimdeydi, dördümüzü de kurtaracaktım o gün. Gel gör ki, olaylar farklı gelişti. İlk kurşunum nefsi müdafaaydı. Diğer ikisini Kürşat istedi !'' dedi...
  Mahkemenin uzamasının ardından 3. celbinde çıkan karar, gerekli deliller ve sağlık raporları ile beraber sanığın kontrol altında hastaneye yatması oldu. Yavuz, şizofren oldu.

İyilik CehennemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin