YAZAR: URAGOS ---- EDİTÖR: HARUN ÜNAL
--------------------------------------------------------------------------------------------------
"Evladım... Sen, uyuyan delikanlı, sana diyorum!"
Kafamdaki sesle birlikte gözlerimi yavaşça açtım. Sanırım yine derste uyumuştum ve yine hoca tarafından kaldırılmıştım. Sanırım yine azarlanacaktım. Senenin başında nakil olduğum bu liseye başlayalı sadece birkaç gün olmasına rağmen her gün aynı şeyi yaşamak gerçekten çok garip bir his. Çok mu uyuşuğum? Hayır, bence neden bu değil. Sadece derslerin bana bir şey katacağına inanmıyorum. Her ne kadar istisnalar olsa da kesinlikle kaideyi bozmaya yetmiyor.
"Buyurun hocam..." derken kafamı yavaşça kaldırdım. Karşımdaki sarışın, uzun boylu, minyon tipli tatlı teyzeyi gördüğümde yüzümde bir tebessüm oluşsa da kalbim içinde olduğum duruma sövüyordu. O kadar ders varken neden son derste uyanmak zorundaydım ki? Neden Einstein'ın dişi versiyonuna benzeyen minnoş teyzenin dersi olmak zorundaydı? Tüm dersler içinde sevdiğim birkaç dersten biri olan felsefe dersinin birazını bile kaçırmayı istemiyordum.
"Sen bu konuda ne düşünüyorsun, anlat bakalım?" dedi ismini bile bilmediğim felsefe hocası, yüzündeki kızgın ifade ile. Ona da hak veriyorum aslında. Bir öğretmen olsam ve bir şeyler anlatmaya çalışsam, dersimde uyuyan birini gördüğümde ben de uyuz olurdum.
"Sayın hocam, bize yönelttiğiniz gerçekten zor bir soruydu ve bu yüzden de gözlerimi kapatıp iç dünyamda bunu derinlemesine düşünmek istedim. Ama o kadar derine indim ki farkında olmadan uzaklaştım. Eğer sorun olmazsa sorunuzu tekrar etmeniz mümkün mü?" diye cevaplarken yüzümde utangaç bir gülümseme bulunuyordu. Her ne kadar böyle konuşmayı sevmesem de bunun gibi cümleler böyle durumlardan genellikle kolayca çıkmamı sağlıyordu.
"Delikanlı adın ne?" dedi Einstein'in dişi versiyonuna benzeyen teyzecik bana bakarken. Yüzündeki şaşırmış ifade bu durumdan kurtulacağımı anlamamı sağlamıştı.
"Benim adım Alkım..." dedim ona bakarken. Her ne kadar yüzümde bir gülümseme olsa da uyanmamla beraber dün geceden kalan acı da tekrar kalbime akın etmeye başlamıştı. Dün kardeşim olarak gördüğüm küçük kızın artık beni abisi olarak görmediğini öğrenmiştim. Onu ihmal etmiştim. Nedeni ne olursa olsun onun yanında olmalıydım. Kardeşi gibi gördüğü birini kaybetmek, benim gibi maske ile yaşayan biri için bile fazlasıyla acı vericiydi.
"Felsefeyi kendi kelimelerinle nasıl tanımlarsın Alkım? Sence Felsefe nedir?" dedi felsefeci bana bakarak. Bu oldukça basit gibi görünen bir soruydu. Sıradan cevaplar vermek bile sorunun başka kişilere yönelmesi için yeterliydi. Normalde de yapacağım şey bu olurdu. Ama nedense bugün bunu istemiyordum. Liseye başladı başlayalı sıradan biri gibi görünen ve hiçbir şeye öncelik etmeden pasif takılan ben, bu sefer aklındakileri söylemek istiyordu. En azından böyle yaparak, farklı düşüncelere yoğunlaşarak, belki de kardeşimin güvenini kaybetmenin verdiği acıyı biraz da olsa hafifletebilirdim.
"Hocam bu soru gerçekten zor..." derken yavaşça ayağa kalktım. Uykudan yeni uyandığımdan dolayı iyice dağılmış olan kumral saçlarım, karşımdakinin düşüncelerini etkileyebilirdi. Bu yüzden de ayağa kalkıp haddinden daha açık kahverengi gözlerimle, felsefe hocasının gözlerine bakarken konuşmam gerektiğinin farkındaydım. "Aslına bakarsanız, felsefenin ne olduğundan çok bana ne hissettirdiği hakkında düşünürüm. Örneğin felsefenin dallarından biri olan 'Varlık felsefesi' hakkında konuşulduğunda, ne olduğunu boş verip tamamıyla varlık hakkında kafa yorarım. Varlık nedir? Hangi kurala göre bir şeye var veya yok diyebiliriz? Var olmak ve yok olmak arasındaki fark nedir?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sıradan
Teen Fictionİnsanlar. Özenli giyimleri, bakımlı vücutlarıyla amansızca gerçek görüntülerini gizlemeye çalışan ve kendi reklamını yapmak gibi muazzam bir yeteneğe sahip olan, ilk teknolojinin son ürünleri. İnsanlar. Dünya isimli çöplükte amaçsızca dolaşan, kimi...