ShamRain - To Leave
Heyecanlıydım, korkuyordum ve ne yapacağımı bilmiyordum. Demir'in kolunda, içine girdiğimiz bu şatafatlı yere bakıyordum. Her yer altın sarısıyla döşenmişti, kocaman bir yerdi. Demir kulağıma eğildi. "Adın Efsa Keskin." Sıkıntıyla nefesimi verdim."Onuncu söylediğinde anlamıştım." Güldü.
"Dudağını rahat bırak, onun suçu yok. Bu kadar gerin olma." Dudağımı ısırdığımı yeni fark ediyordum. Dudağımdaki ruju hatırlayınca yüzümü buruşturdum. Hafifçe dudaklarımı aralayarak dişlerimi gösterdim Demir'e.
"Ruj olmuş mu?" Erkeksi bir kahkaha attı.
"Kalıcı ruj o bebeğim bulaşmaz." Diyerek arkadan söze atladı Aleda. Karan'ın bakışları sürekli onun üstündeydi ama Aleda ona oldukça normal davranıyordu. Sanki bir arkadaşıymış ve aralarında hiçbir şey geçmemiş gibi. Karan bunu hak etmişti.
Üzerinde sözde soyadımız yazan masayı gördüğümde ne kadar Demir'in planlı bir adam olduğunu bilsem de şaşırmıştım. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar hallediyordu.
Ceketlerimizi girişte çıkarmıştık, ilk defa böyle bir yerde bulunuyordum. Etrafta güzel giyinimli erkekler ve bakımlı kadınlar vardı. Gösterişli Amerikan filmlerinin birinin içindeydim sanki. Her şey göz alıcıydı.
Demir oturacağım sandalyeyi benim için çekti.
"Teşekkür ederim." Otururken sandalyenin bile gösterişli olduğunu fark ettim. Bu adaletsizdi. Dışarıda insanlar açlıktan ölüyordu ve burada insanlar gereksiz bir lüks içinde eğleniyordu. Dünya adaletsizdi.
Demir tam yanıma oturmuştu. Yuvarlak masada Ilgar benden en uzak yere oturmuştu ama tam karşımdaydı. Etrafta gezinen bakışları beni buldu. Gözlerini kaçırmadı, kaşlarını çatmadı, sanki iğrenç bir şeye bakıyormuş gibi bakmadı. Sadece baktı. Yeşil gözleri gözlerimdeydi. Yutkunarak bakışlarımı kaçıran taraf ben oldum. Elim istemsizce kalbime gitti. Neden bu kadar hızlıydı, neden nefeslerim kontrolden çıkmıştı? Ve en önemli soruda neden ona baktığımda oluyordu sadece bunlar.
"Yemekler ne zaman gelir?" Dedi Çağkan masadaki başlangıç salatalarını yerken.
"Evde yedin ya." Dedi Karan ve onun Aleda'nın yanına oturduğunu fark ettim.
Demir kafasını kulağıma eğdi. "Bak avımız orada." Bakışlarıyla işaret ettiği yere baktım. Birden fazla adam vardı işaret ettiği yerde. "Siyah takımlı." Uzaktan bile belli parlayan adama baktım. Sarı saçları ensesine kadar uzuyordu, çok az sakalı ve bıyığı vardı. Boyu epeyce uzundu ve çok yakışıklıydı. Fotoğrafta bu kadar iyi durmuyordu açıkçası. Böyle bir adamın dikkatini nasıl çekecektim?
Adam en az Ilgar kadar güzeldi ve onun gibi benimle dalga geçebilirdi. Beni bir çocuk gibi görebilirdi. Gerçi bu konuda kimse Ilgar'ı geçmezdi, o türünün tek örneğiydi.
"Bu adam bana bakmaz." Dedim hissettiğim mağlubiyetle.
"Bakmasını sağla o zaman." Dedi Aleda.
"Nasıl?" Gerçekten nasıl yapacaktım?
"Bu akşam her an çok önemli, her saniye aleyhimize işliyor." Dedi Demir onun tabiriyle avımıza bakarken.
"Kimsesiz haklı, bu adam ona bakmaz, Hatta buradaki hiçbir adam bakmaz." Yine yapıyordu, yine kanı beynime sıçratıyordu.
"Bunu gecenin sonunda konuşalım." Fazla iddialı konuşmuştum ve büyük ihtimalle bu sözlerimi yutacaktım gece sonunda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİRALIK CEHENNEM
ActionAksiyon 1. sıra 30.09.2017 Yalnızdı. İlk doğduğu andan itibaren, emeklemeye başlarken, ilk harflerini söylerken ve büyürken. O hep yalnızdı. Kimsesiz büyümüştü ona yabancı insanların arasında. O kimsesizdi. Tüm hayatı boyunca tek istediği şey sade...