Breaking Benjamin - The Diary of Jane
Bring Me The Horizon - DoomedHayatım ikiye ayrılıyordu. Demir'den önceki ben ve Demir'den sonraki ben. Issız bir gecede yardımıma yetişen bir yabancıydı. Farkında değildim belki ama o soğuk akşam da bana 'Efsa' dediğinde ben çoktan Duru olmayı bırakmıştım. Bir yabancı olmuştum, Efsa olmuştum.
Demir bana bir aile, bir iş vermişti, belki de bir amaç vermişti, en önemlisi ise bana Ilgar'ı vermişti.
Ilgar kötü bir adam değildi, korkunç bir adam hiç değildi. İlk başlarda ondan çekiniyordum, ilk başlarda bana tamda pislik gibi davranıyordu. Sonra ise korkularını öğrendim, davranışlarının asıl nedenini anlamak ona olan öfkemi yok ediyordu. O küçüklüğünü atlatamamış acılı bir çocuktu, beni ise o kötü kalpli annesi gibi görmüştü.
Bir şeyleri aşmıştık zamanla, ne o artık benden korkuyordu ne ben artık ondan çekiniyordum. Ona karşı olan hislerimin yerini bambaşka şeyler almıştı. Daha önce hiç tatmadığım bu yeni hisler beni korkutuyordu. Sevgi vardı, tutku vardı, merhamet vardı, daha sayamayacağım bir sürü duygu vardı. Ve bu duygular her geçen gün daha çok artıyordu.
Tam karşımdaydı, hızla inip kalkan göğsüm onun bedeninde atıyordu. Hala hiçbir mesafe yoktu aramızda, hala eli bacağımdaydı. Bu kadar edepsiz bir şey bana o kadar çekici geliyordu ki.
"İşin olmayan şeylere burnunu sokma." Dedi Ilgar nefesini dengelemeye çalışırken. Karşımızdaki kız kaşlarını çattı.
"Bu yaptığınız çok adice, ağabeyin o senin. Bir kız için onu aldatmaya değer mi? Bu kadar aşağılık insanlara inanmıyorum." Kızın sözleri beni şaşırtımıştı, ne yalan söyleyeyim hiç de duyarlı bir kız olduğunu düşünmemiştim.
"Ahlak dersi mi vereceksin bize?" Ilgar kendisini biraz geri çekti, elini bacağımdan çekmişti. Büyük elinin sıcaklığına alışan bacağım hemen üşümüştü.
"Kimsenin hayatına karışacak değilim. Böyle göz önünde yiyişmeye devam ederseniz çok geçmeden yakalanırsınız zaten." Kız yanımızdan geçerek gitti hızla. Ilgar'a baktım, şişmiş pembemsi dudaklarına gözlerim takıldı bir an.
"Sen git ben birazdan gelirim." Dedim, kaşlarını çattı.
"Olmaz, sende gel.
"Demir ikimizi böyle görmesin, biraz kendime gelmeliyim. Merak etme." Bir an kararsız kaldı, güzel yeşilleriyle baktı bana. Sonra ise derin bir nefes verdi.
"Demir'den hiçbir şey saklamayı düşünmüyorum. Ona saygı duyuyorum ama istediğim bir şeye müdahale edemez. Gidiyorum, çok geçmeden gel." Dedi bir adım atarken.
"Ilgar." Kafasını geri bana çevirdi. Üzerindeki gömleğe baktım, az önceki ateşli dakikaların etkisiyle gömleğinin bir kısmı pantolonundan çıkmıştı, yakası dağılmıştı, üstü kırışmıştı. Nasıl bu kadar kontrolü kaybettiğimizi anlamıyordum. Yakınlaştım ona, az önceki anın verdiği cesaretle ellerimi havaya kaldırdım. Gömleğinin yakasının düzelttim, gömleğindeki kırışıklığı az da olsa elimle gidermeye çalıştım, dışarı çıkan gömleğini geri yerine soktum. Bakışlarını üzerime dikmiş bana bakıyordu. Kafamı kaldırır kaldırmaz yeşilleriyle karşılaştım. Bir insanın gözleri nasıl bu kadar güzel olabiliyordu?
Dudağına rujum bulaşmıştı. Rujum kalıcıydı ama dudaklarımız o kadar sert birbiriyle buluşmuştu ki dağılmaması mucize olurdu. Utanç ve değişik bir sürü duygu hakimdi vücuduma. Değişik duygulardan birisi ağır bastı, elimi kaldırdım ve dolgun dudaklarına bulaşan ruju elimle sildim. Nefesi parmaklarım arasındaydı, göğüsü hızla inip kalıyordu ve artık bunun korkudan olmadığını biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİRALIK CEHENNEM
ActionAksiyon 1. sıra 30.09.2017 Yalnızdı. İlk doğduğu andan itibaren, emeklemeye başlarken, ilk harflerini söylerken ve büyürken. O hep yalnızdı. Kimsesiz büyümüştü ona yabancı insanların arasında. O kimsesizdi. Tüm hayatı boyunca tek istediği şey sade...