İki gecedir uyumuyordum. Daha doğrusu uyuyamıyordum. Şuan ise Pazar gününün güneşi doğuyor, gecenin sessizliği insanların gürültüsüne devrediyordu yerini.
Usulca oturduğum yerden kalkıp küçük adımlarla mutfağa geçtim.Bardağıma su koyup sandalyelerden birine yerleştim. İştahım resmen bana veda etmişti. Bu durum karşısında ise sadece su içme isteği geliyordu içimden. Bir kaç yudum aldığım suyu bir kenara koyarken masanın üzerinde duran sigara paketinden bir dal alıp, yaktım.
Güneşin ilk ışıkları mutfağı aydınlatmaya başlamıştı bile. Apartmandan gelen ayak sesleri... Şehir bana göre uzun geçen bir geceden sonra yeniden canlanıyordu. Telefonum titredi bu sırada.
"Geliyorum" -Arat-
O günden sonra numarasını kaydetmiştim. İki gündür yoktu. Hayatına devam ettiğini düşünmüştüm. Yanlış bir düşünceye kapıldığımı mesajıyla ispatlamıştı.
"Gelmemen daha iyi olur."
Mesajı gönderip beklemeye başladım. Aradan dakika bile geçmeden cevap yazmıştı.
"Orada kalmana izin vereceğimi sanıyorsan, yanılıyorsun." -Arat-
Ne yapmaya çalıştığına dair hiçbir şekilde fikir yürütmeme olanak sağlamıyordu. Arada kalıyordum. Olmazdı. Buradan elimi kolumu sallayarak ben çıksam her şey daha beter hale gelecekti.
"İzin istemiyorum. Buna mecburum."
Gelmemesi gerekiyordu. Gelse ne yapacaktı ki... Neyim oluyordu ! Ölmekten başka nasıl bir kurtuluş olabilirdi bu dünya da!
Mesajı gönderdikten sonra telefonu kenara bırakıp sigaramdan derin bir nefes çektim.
Peş peşe iki kez titremişti bu sefer. Derin bir nefes aldım. Israr etmeyi bırakmalıydı.
"Mecburiyete inanmıyorum." -Arat-
"Yanına bir kaç parça bir şey al. Aşağıdayım. Bekliyorum." -Arat-
Manyak mıydı ? Neydi yani bu şimdi !
"Olmaz. Israr etme."
Elimde ki sigarayı söndürüp balkon camından dışarıya baktım. Siyah bir arabanın farları yanıyordu sadece. Güneş doğmuştu ama her yer tam aydınlanmamıştı daha. Farlar da bundan dolayı yanıyor olmalıydı sanırım. Telefon titredi tekrar.
"O evden çıkmazsan, ben çıkartırım. Tercih senin." -Arat-
"Çıkmıyorum."
Mesajımın üzerinden saniyeler geçmedi ki arabanın kapısını açıp aşağıya indi. Hızlı adımlarla apartmana girmişti.
Kapının zilini çalıp da herkesi uyandırması kötü olurdu. Vücudumun izin verdiği hızla kapıya ilerledim. Yavaşça açıp beklemeye başladım. Bir bir yanan apartmanın ışıklarından sonra karşıma dikilmişti. Bakışları gezindi bedenimde. Ardından dibime kadar girdi. Saçlarımı geriye doğru savurup boynumda ki çizimde parmaklarını gezdirdi.
Canım yandı, hafif geri çekildim. O da havada kalan elini usulca indirdi ve mesajlarında ki ciddiliğe büründü.
"Hadi !" Bileğimden tuttu. "Gidiyoruz." Hayırı cevap olarak kabul etse ölecekti sanki.
"Gidiyorsun. Bu oyunda tek kişiyim, bu acı benim, bu hayat, bu kavga... Bedenimde ki her bir izin katili, benim katilim. Bu yangın beni yakar, yakar, yakar... Binlerce kez yanarım ama sönmez. Anlasana." Gözlerime dolan damlalar sıraya dizilmiş gibi yanaklarımdan bir bir tenime işliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİÇ
Teen FictionDaha ne kadar saklana bilirdim içimdeki karanlıkta ! Ne kadar yaşaya bilirdim ki sahte samimiyetler ile ! Yetmez miydi içimde ki boğulmalar ? Yaşarken ölmemiş miydim zaten ? O zaman kaybedecek bir şeyim yok elimde. Şimdilerde yakındı benim zama...