Kulaklarıma yavaş yavaş sesler gelmeye başlıyordu gözlerimi hala açamıyordum fakat yavaş yavaş seslerin netleştiğini anlayabiliyordum. Bir müddet konuştuklarını dinlemeye karar verdim.
-Bu neydi böyle birşey nasıl olabilir? İmkansız bu yüzyılda böyle bir olay olmaması lazımdı daha 2 yüzyıl zaman vardı. Neden bu kadar çabuk oldu?
-Atalarımızın işine karışamayız Lale bunu benden daha iyi biliyorsun bu kadar erken olmasını istedilerse bir sebebi mutlaka vardır. Konuşan ses erkek sesiydi. Evde benden başka tek erkek olduğuna göre kesinlikle Salih abiydi. Annemin sesi hiç çıkmadı sanırım artık uyanma zamanı geldi, yavaş bir şekilde gözlerimi açtım ama etraf bulanıktı ışık fazla geliyordu sanki çok fazla. Ağrıdan çatlamak üzere olan başımı saymıyorum bile ama onun dışında vücudum çok dinç ve enerjikti hiç olmadığım kadar iyi hissediyordum. En son ne olmuştu hatırlamaya çalışıyordum ki uyandığımı fark ettiler.
-Annecim Akınım uyandın mı annem nasılsın canım bir yerin ağrıyormu?
-İi-İyiyim anneciğim sadece biraz başım ağrıyor. Aslında bakarsan başım hariç hiçbir sıkıntı yok kendimi çok enerjik hissediyorum. Lale abla ve Salih abla ise ona bakmamı bekler gibi başımda dikeliyorlardı. Onlara gözlerimi çevirdiğimde yüzlerinin dehşetle dolduğunu anlamak için medyum olmama gerek yoktu.
-Ne var yüzümde ne oldu?
-Bu nasıl olur salih normalde gücüne göre renk alması gerekirdi. Hala inanamıyorum nasıl mor olabilir?
Salih abinin dediklerini umursamadan birden yataktan kalktım mor bir göz rengi nasıl olabilirdi. Hemen banyoya gittim ve gözlerime baktım, gerçekten mor renk almışlardı bu nasıl olabilirdi ki kahverengi olan gözlerim nasıl mor olabilirdi. Zihnim yavaşça toparlanmaya ağrı geçemeye başlamıştı. Son olanları hatırladım uçan tüy kapalı musluktan boru halinde gelen su camdan masaya gelen topraklar ve en sonunda alev alan tüy. Nasıl bir duruma düşmüştüm. Odama geriye döndüm çok ciddi bir konuşma sürüyordu içeride. Ben girdiğimde herkes sustu, Lale abla koşarak yanıma geldi.
-Korkacak bir durum yok akın merak etme bu bir problem değil sanırım 18 yaşında yapmamız gereken konuşmayı şimdi yapacağız. Gel salona gidelim.
Solana geldiğimizde oturduk ve ben direk söze daldım.
-Lale abla zaten korkmadım. Problem bu değil gözlerim neden mor ve az önce mutfakta olan neydi?
-Tamam ablacım korkmamış olabilirsin ama bu korkmayacağın anlamına gelmez. Gözlerinin rengini biraz sonra konuşalım, az önce dediğin olay altı saat önceydi. Beynimden vurulmuşa döndüm, altı saat aralıksız baygın kalmıştım böyle bir şeyi ilk defa yaşıyordum.
-Peki o yaptıklarım neydi nasıl oldu onlar lütfen bir tesadüf olduğunu söyle.
-Hayır ablacım bir tesadüf değildi fakat bizde bu kadar olacağını tahmin edemiyorduk. Şimdi beni kesmeden dikkatlice dinle. Bahsettiğim okulumuzdaki özel öğrenciler senin gibi yetenekleri olan öğrenciler fakat senin yeteneklerinin hepsine sahip değiller. Onlar sadece bir element kullanabiliyor. Dört temel element var hava,su,toprak ve ateş fakat sen ise dört elementi ilk teste beklenmedik bir şekilde kullandın. Böyle bir olay iki yüzyıl daha gerçekleşmemeliydi, seni bu sözlerle korkutmakta istemiyorum ablacım ama birden anlatmak zorundayım en kısa zamanda okulumuza gitmeliyiz. Çünkü bekleyecek bir yıl vaktin yok. Sorun varsa sorabilirsin zamanla her şey kafana oturacak.
Ben hala çok bir şekilde olanları dinliyordum. Uzun bir süre Lale abla ve Salih abinin yüzlerine baktım. Ağzımı nedense açamıyor aklımdan sürekli az önce öğrendiğim düşünceler geçiyordu. Nasıl bir konuşma yapsam bilemiyordum, aklımda o kadar çok soru vardı ki hangisini sorsam tam bir karmaşaydı, tam karar veriyor ağzımı açıyor fakat ses çıkaramadan tekrar kapatıyordum. Kaç saat geçti bilmiyorum fakat uzunca bir şekilde öyle oturdum. Lale abla odada tur atmaya başlamıştı bir ileri bir geri volta atıyordu, Salih abi ise dikkatlice bana bakıyor herhangi bir şey olacakmış gibi beni detaylı bir şekilde inceliyordu. Neredeyse hiç konuşmamış ve tepki vermemişti, haddinden fazla sakindi. Kendimi topladığıma kanaat getirdiğim anda soru yağmuruna tutacağımı farketmişlerdi.
-Lale abla tüm bunlar ne demek oluyor?
-Korkulacak bir şey değil ablacım şimdi sana biraz bilgi vereceğim.
Evin kapısını açtı ve dışarıya çıktı, daha önce orada olduğunu fark etmediğim siyah minibüs tarzı araç kapının önünde duruyordu. Kapısını açtı, arabanın içerisinden oldukça büyük ve kalın bir kitap çıkardı. Zor taşıyor olacak ki Salih abi hemen yardıma gitti. Kitabı salona getirdiklerinde salonun tam ortasına yere koydular. Lale abla kitabı açtı.
-Şimdi beni dikkatli dinle ablacığım.
Boğazını temizledi derin bir nefes aldı ve kendini konuşmaya hazırladı. Sanırım o da benim kadar şaşkınlık yaşıyordu, ama neden şaşırıyordu sonuçta anlattıklarına göre benim gibi öğrencileri vardı.
-Dünyada huzur ve barışın az olduğu bir zamanda insanlar dört temel gruba ayrıldılar. Air(Hava) halkı, başka gruptaki insanların ulaşamayacağı kadar yükseklere binalar şehirler kurarak yaşamaya başladılar. Eart(Toprak) kendilerine yer altı ve yer üstü olarak şehirler hazırladılar yer altı şehirleri olduğunu kendi gruplarından başka kimse bilmiyordu. Water(Su) kendilerine açık okyanuslarda su üstü şehirler kurarak yaşamaya başladılar. Geniş görüş alanı ile kendilerine en iyi savunmaya hazırlıyordu. Fire(Ateş) grubu ise kendileri düzenli olarak patlayan volkanik dağların koruyacağına inandılar. Uzun yıllar geçtikten sonra her gruptan bir temsilci bir toplantı için birleşti. Artık savaş istemiyorlar tüm halk birlikte barış içinde yaşasın istiyorlardı. Toplantılarda cevaplar ve çözümler konuşuldu, insanlar için ortak bir yaşam alanı belirlediler ve oraya yerleştiler. Herkes liderlerinin sözlerini dinliyor isteklerini onlara söylüyorlardı bu istekler veya sorunlar ise dört liderin katıldığı lider toplantılarında konuşuluyordu. Bir gece herkes uykudayken 4 genç arkadaş şehirden uzaklaştı hepsi farklı bir grup üyesiydi. Belkide yıllardır gruplar arası ilk güzel arkadaşlığı onlar kurmuşlardı. Hepsi on yedi yaşındaydı şehirden yeterince uzaklaştılar bir yanardağ ve denizin arasında kalan açıklık bir alana ateş yakarak oturdular. Bir kişi toprağa uzanmıştı diğeri ise ayaktaydı. Bir genç sırtını sulara vererek oturdu diğer genç ise arkasını yanardağa dönmüştü. Saatler geçti sohbet ettiler muhabbet ettiler ateş fazla büyüdüğü için çok yakın oturamıyorlardı. Gökyüzünden sesler gelmeye başlamıştı gerip hareketler vardı yıldız kayıyor sandılar ve muhabbetlerine devam ettiler. Bir kaç dakika sonra sesler ve ışık şiddeti artınca hepsi tedirgin oldu ve aynı anda yukarıya baktılar tam üzerilerine yanarak gelmekte olan bir kaya gördüler. Kaçmaya fırsat bulamadan o gelen cisim tam ortalarına düştü bir kişi denize diğeri yanardağa uçtu toprakta uzanan genç ise cisim ile biraz toprağa gömüldü. Son genç ise havalanmıştı en son ormana düştü. Gençler kendilerine geldikleri zaman bir şekilde birbirlerini buldular garip bir şekilde nerede olduklarını hissedebiliyorlardı. İlk başta kendinde olan değişimi suya düşen kişi anlamıştı gerip bir şekilde gözlerinin karıncalandığını hissetti. Gözlerini kaşımak için kapatırken arkadaşlarının da aynı girişimde bulunduğunu gördü. Bir kaç dakika sonra hepsinin göz rengi değişmişti. Suya düşen mavi, yanardağa uçan turuncu, toprağa gömülenin kahverengi ve havalanan kişinin ise beyaz göz rengine sahip olduğunu gördüler. Çok şaşırmışlardı fakat daha şaşırtıcı bir olay gördüler, şehirlerinden duman yükseliyordu. Hiç beklemeden oraya koşmaya başladılar birisi yanlarına düşen şeyin ne olduğuna bakmayı akıl edip geride kalmıştı. Biraz inceledi fakat bunun bir gök taşından başka bir şey olmadığında kanaat getirdiğinde arkadaşlarına yetişti. Hepsinin gözleri ağlamaklı olmuştu tüm şehir yerle bir olmuş insanların ölü bedenleri yerde uzanıyordu. Tam şehrin ortasında ise şehrin yarı boyutunda bir gök taşı gördüler. Hepsi belki bizim gibi kurtulmuşlardır şeklinde düşünüp tüm insanları bir yere taşıdılar ölüleri ayırdılar içlerinden hala nabzı atan bir kaç kişiyi ayırdılar. Onlara yardım etmeye çalıştılar fakat sabaha karşı yaralılarda ölmüştü. O gün tüm insanlıktan dört genç kalmıştı. Dört özel genç işte bu gençler bizim atalarımız biz onların soyundan geldik hepimiz onların torunlarıyız. Aradan geçen zaman boyunca onlara ne olduğunu bilmiyoruz. Tek bildiğimiz onlara o geceden sonra belli güçler verildiğiydi. Aralıksız okuduğu metni nasıl dinledim bilmiyorum ama çok dikkatimi çekmişti. Metin bittiğinde bana döndü yüzünde güzel bir gülümseme vardı.
-Akın ablacağım bizler bu güçleri olan dört insanın torunlarıyız Fakat sen sadece altı yüzyılda bir olan mucizesin, sen Elementler Kralısın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elementler Kralı
Science FictionAkın 17 yaşında hayatının baharında, pek duygu kavramını bilmeyen bir genç. Bir hafta sonu kalkıyor kahvaltı için mutfağa gittiğinde hayatının en ilginç anlarına tanık oluyor. Gelişen bir olay dizisi ile atalarını ve onların başına ne geldiğini öğre...