Muazzam kahvaltılar —en azından yıllardır öğrenci olan Soonyoung için— ve hoş iltifatlar maziye kavuşmuşken Jihoon kapıyı çalıyor. Suratı beş karış ve sinirli görünüyor. Bu şaşırtıcı ve afallatıcı. Yani Soonyoung için. Onun cidden somurttuğu bir ana bile tanıklık etmemesi sebep olabilir. Umursamaz davranışlar sergilemek için kendini zorluyor, bunu görebilirsiniz, becerebiliyor mu? Hayır. Kaşları çatılı, Jihoon'a bakmakla yetiniyor.
"Bakma öyle, bakmasana!" Refleksle gözlerini kaçırıyor ardından hemen pişman oluyor. Göz kaçırma korkaklık belirtisi onun lügatında.
"Çok çirkin göründüğün için bakıyorum." Kestirip atıyor. Hallere de bakın! Jihoon zaten sinirli olmasa bir de ona sinirlenirdi.
"Çirkinliğim seni kıç kadar bile ilgilendirmez, göt." Soonyoung onun desteğe ihtiyacı olduğunu göremiyor, hoş, Jihoon bunu pek gösterme taraftarı değil. Boyundan büyük gururu olabiliyor zaman zaman.
Sinirle odasına girip kapıyı çarptığında tıpkı söylediği gibi, Soonyoung götmüşçesine kalıveriyor salonun ortasında. Pekala, bu kavgayı uzatası var? Belki de o aptal gözleri fark etmiştir onun buna ihtiyacı olduğunu. Sizce?
"Beni ilgilendirmeyen neymiş?" Jihoon'u sinirle üstünü çıkarırken görmeyi beklemiyor. Zaten gerisingeri odadan def olmasına sebep olan kükreyişi bir 'siktir' dökülmesine sebep oluyor dudaklarından.
"Def ol odamdan!"
Soonyoung'un gururu çoktan kendi odasına adımladı bile. Ama kendisi hala onun odasının önünde. Jihoon'u neyin bu kadar sinirlendirmiş olacağını merak ediyor. Ve merak etmek istemiyor.
Bir beş dakika geçtiğinde sonunda aptal gibi beklemenin yararsız olduğunu fark ediyor ve odasına gitme kararı alıyor. Fakat bedeni bunun aksini istiyor gibi, Jihoon'un kapısını çalıyor. Tabii ki ses gelmiyor. Ne sandınız, hemen lokum olacağını mı? Yanılıyorsunuz.
Soonyoung kararsızca —şükürler olsun suratı artık daha düzgün— kapıyı açıyor ve boş odayla karşılaşıyor. Yerdeki kıyafet yığınını fark ettiğinde kalbi ağzına geliyor fakat kulağına çalınan iç çekiş onu doğru yatağa götürüyor.
Yorganın altına kendi krallığını kuran Jihoon onun geldiğinden bile habersiz. Sinirlerini yatıştırmak yerine olanları tekrar tekrar başa sarıp daha da sinirleniyor. Bu da onun saçma huyu.
Soonyoung kafasında bir şeyleri tartıyor. Biraz düşünüyor ve doğru yolu arıyor. Sonra yorganı kaldırıp Jihoon'un bağırmasına fırsat vermeden içeri giriyor. Şimdi Jihoon'un krallığında. Havasızlıktan ölmek bir yana, başka şeylerden ölecek gibi ama bunu sikseler kendine bile itiraf etmez. Ben olmasam siz de anlamazdınız. Neyse. Krallığa dönelim. Jihoon ona bakmakla yetiniyor ve kendinin de beklemediği bir şey yapıp kollarını ona sarıyor. Biliyorum siz de beklemiyordunuz, açıkçası ben de beklemiyordum ama boş verin. Bu onlara yardımcı olur. Yani öyle umuyorum. Sonuçta Soonyoung çok sığ biri, yapacak bir şey yok.
"Bir daha bana çirkin dersen dilini ısırırım." Jihoon mırıldanıyor. Soonyoung'un suratına bakın, temin ediyorum hayatınızda onun kadar afallayan birini daha görmemişsinizdir. Çünkü Jihoon sadece iç çamaşırıyla ve buna rağmen ateş gibi yanan bedeni, bedeniyle birleşmiş halde. E bir de nefesi boynunu yalıyor, çocuk başka nasıl tepki verebilir? Sağlıklı kalabilir mi? Ben cevap vereyim ister misiniz? Bence istemezsiniz. Okumaya devam edin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LANE BOY
Fanfictionİnanın bana bu o aptal mantığıdır. Tekrar acı çekmemek için çitlere sardığı mantığıdır. Beynidir veya herhangi salak bir organı. Salak olmayanlara gelelim, kalbi tıpkı o şafaktaki güneş ve gökyüzü temsili gibi, onunkiyle birleşmiş. Bunu hayal edebi...