Medya: Ahter
"Hadi artık gidelim" deyince kalktık ve beraber evin yolunu tuttuk. Eve geldiğimizde yüzümde tedirginliğin ve merakın buhranları dolaşıyordu. Annem gelip sarılınca sıkıca ona sarıldım ve "anne sizinle konuşmak istediğim bir konu var" dedim. yavaş yavaş merak etmeye başladığı çehresindeki ifadeden belli oluyordu. "tabii annecim gel! Babanın onaylaması gereken bir konu ise onu bekleyelim mi?" başımı salladım ve baba gelince haber ver ben odama çıkıyorum dedim. odama çıktığımda sıkıntıdan ne yapacağımı bilmiyordum. Daha sona aklıma gelen bir fikirle kendime kızdım. Ela ablayı aramayalı uzun zaman olmuştu. Telefonumu alıp numarasını çevirdim ama telesekreterin numaranın kullanılmadığına dair bilgi vermesiyle kendi kendime homurdanıp telefonu yatağa fırlattım. Gözüm kitaplığıma kayınca ona adım attım ve bir roman seçip okumaya başladım. Bazen dost olmayınca kitaplarım tek tesellim oluyordu. Çoğu zaman kendimi içindeki hadiseye o kadar kaptırıyordum ki ağlamadan edemiyordum. Hatta birçok arkadaşım bu hareketime kızıp benim psikolojik sorunlarımın olduğunu söylerdi. Ama onları dinlediğim söylenemezdi. Bana göre kitap okumak kendini ona kaptırmaktan geçerdi. Ben çoğu zaman bunu yapıyordum işte. İçindeki karakterlerle bütünleşip onların hayatlarına ortak oluyordum. Onlarla birlikte üzülüp onlarla mutlu oluyordum ve bu dünyadaki en değişilmez duyguydu. Roman ince olduğu için bitirmeye 15-16 sayfa kala annem odama geldi ve abamın geldiğini söyledi. İşte şimdi sıkıntı terleri vücudumda hareketini almıştı. Derin bir nefes alıp romanı masamın üzerine bırakıp odamdan çıktım. Aşağı da annem ve babam beni meraklı gözlerle beklerken onların bu bakışları merakıma ve endişeme bıçak bilemişti. Yanlarına oturdum ve derin bir nefes aldım. Babam "bir tanem bizimle konuşmak istediğin konu ne?" diye sorunca bakışlarımı yere çevirdim. Annem gelip anlaşılan biraz düşünebileceğimiz bir konu deyince başımı salladım. "söyle kızın elimden geldiğince yardımcı olurum" deyince babam günlerdir aklımda kurduğum labirentin bitişine varmıştım. Bakışlarım onların gözleriyle buluşup tekrar yere inince anlatmaya başladım. "günlerdir içimde bitmek bilmeyen bir sıkıntı var. Bu içimdeki bu içimdeki karanlık son günlerde beni daha çok içine çekmeye başladı. Bugün Çisemle buluştuğumda kafama dank etti ve sorunumun bu yolla geçeceğini düşünüyorum. Bu zamana kadar bana hep yardımcı oldunuz bir dediğimi iki etmediniz . bu nedenle bende size layık olabilmek için çok çalıştım ve yüzünüzü kara çıkarmadığımı düşünüyorum. Hayatıma şu ana kadar okul arkadaşım ve sizlerde başkasını almadım" derken babam sözümü kesti. "yoksa hayatında biri mi var?" "hayır hayır alakası yok demek istediğim sizlerin fikirleri öğütleri sayesinde buraya kadar geldim. Bundan sonra kendi ayaklarım üzerinde durmak istiyorum ve sizden bunun için müsaade istiyorum" annem "hadi ama Ahter çatlatma bizi kızım?" dedi. "be-ben üniversiteyi yurt dışında okumak istiyorum" ikisi de şaşkınlıktan bana bakarken annem hemen yanıma gelip telaşla sıralamaya başladı cümlelerini. "güzelliğim neden böyle bir şey istiyorsun bilmiyorum ama yanlış bir şey mi yaptık. Bir konu da eksiğin var da biz mi tamamlamadık" hemen sözünü kestim " hayır olur mu öyle şey ama bu aralar içimde bitmek bilmeyen bir şeyler var yani bir sıkıntı gibi bir şey bunun geçmesini 1 yıldır bekliyorum ama olmuyor artık anladım ki seyahate çıkmam gerekiyor lütfen izin verin ve bana bu şansı çok görmeyin olur mu?" annem kafasını sallayıp babama döndü. Gözlerini kısmış bir şekilde bana bakıyordu. "peki tamam nasıl istersen" deyince babam ona döndüm "ne?" gülümsedi ve "madem ki sana bunun iyi geleceğini düşünüyorsun o zaman seni tutamayız. Unutma ki artık kararlarını verebilecek yaşa geldin. Biz şu ana kadar senin için hep en iyisini düşündük ve yaptık. Şuan anladım ki sanırım bu yolculuğa ihtiyacın var. Ben izin veriyorum kızım. sana yardımcı olurum her türlü. nereye gitmek istiyorsan gidebilirsin" dedi. Gözlerim dolmuştu. Onlar benim hep iyi ki var dediklerimdi. Eksikliğini göstermesin diye dua ettiklerimdi. Anneme döndüm. O da başını onaylarcasına sallayınca gözyaşlarım pınarlarından yanaklarıma hücum etti. Koşarak babama sarıldım ve teşekkür ederim babam diye fısıldadım. Anneme de sarıldıktan sonra gözyaşlarım içinde konuşmaya başladım. "sizin gibi anne ve babam olduğu için çok şanslıyım ben. İyi ki varsınız hayatımda. Hep yardımcı oldunuz bana. Bunun için Allaha dua ediyorum her gece. Sizler iyi ki benim ailemsiniz" annem de benim gibi duygusal olduğu için ağlamıştı hemen. Çok mu sulu gözdük ne?" babama sarıldıktan sonra o akşamı ağlama akşamı olarak yüreğime ilan etmişimdi. Aynı zaman da günlüğüme de. Ortaokulda başlamıştım yazmaya ve hala yazmaya devam ediyorum. Babam nereye gideceksin diye sorunca "İngiltere" dedim. "tamam babacım her zaman arkandayım sana yardımcı olacağım" başımı salladım ve sonra da "baba ben size sormadan bir şey yaptım ama kızma " dedim. annem ne? Diye sorunca ağzımdaki baklayı çıkardım. "ben kickboks kursuna yazıldım" annem önce şaşırmış, babam gülümseyip aferin güzelliğim dedi. Gururla gülümsedim. Kendimi asla ezdirmezdim. Çünkü hayatımı gözden geçirince güçsüzlüğü önümde diz çöktüreceğim diye söz vermiştim kendime. Akşam yemeğini yedikten sonra romanımı bitirmek için yukarı çıktım. Yine mutlu sonla bitmesiyle havalara uçmuştum adeta. Sevincimden dört köşe olurken annem yakalamıştı beni. Ama bunu gideceğim için mutlu olduğumu sanıp odadan çıkıp gitmişti. Hızla peşinden koşarken o söyleniyordu. "bizden ayrılacağın için bu kadar sevineceğini bilmiyordum" aniden kollarımı bedenine sardım. "olur mu annem ya? Sizden ayrılıyorum diye sevinmedim ben romanım mutlu sonla bittiği için sevinmiştim." Bana şöyle baktı ve "inanayım mı?" diye sordu. Başımı salladım." İnan inan" gülümsedi. Biraz da annemle bahçede oturduktan sonra uyku yavaş yavaş gelmeye başladı. Ayağa kalktım ve esnedim. "annem ben yarın okulsan sonra kursa gideceğim erkenden yatıyorum" başını salladı. "tamam gece yıldızım iyi geceler" deyince gülümseyip yanağından öptüm. "iyi geceler gecenin güzelliğini alan kadın" odama çıktım. Babam çoktan yatmıştı. Yatağıma yattığımda 1 ay sonra beni nelerin beklediğini düşünerek kendimi uykuya teslim oldum. Sabah uyandığımda hazırlanıp okula gittim. Çisemle yine bir gün geçirip okulun ardından kursa gideceğimi haber veren mesaj attım anneme. Kurstaki ilk günümdü ve hayli heyecanlıydım. Ama yapabileceğimi biliyordum. Alıştırma yaptıktan sonra ilk gün olduğu için erken ayrıldım. Yine bir hafta boyunca ders almış ve işi kapmaya başlamıştım. Daha sonraki günlerde ise bayağı ileri gitmiş kurstaki sayılı başarılılardan olmuştum ve kendime güvenim artmıştı. 2 hafta sonunda kurstan çıkarken kurs hocam bir iş teklif etmişti ama İngiltereye gideceğimi söyleyince mecbur kalmıştı. Cuma günü çıkıştan sonra tekrar kursa gitmiştim ve kurstan çıkışta benimle birlikte öğrenim gören bir kızın abisi peşime takılmıştı. Ne zaman dursam o da duruyor ne zaman ilerlesem o da ilerliyordu. Eve yaklaştığımda hala peşimdeydi. Evimi öğrenmemesi için artık durmuştum ve o da durmuştu haliyle. Dayanamamıştım ve arkamı dönüp yanına doğru ilerlemeye başladım. Her adımımda kaşlarım çatılırken, onun sırıtması öfkemi törpülüyordu ve onu öldürme isteğim daha da artıyordu. Yanında soluğu aldığımda yüzündeki muzip sırıtma yerinde duruyordu. "neden kurstan bu yana takip ediyorsun acaba beni zeka özürlü?" cevap vermek yerine hala sırıtıyordu. Gözlerimi kapattım. Burnumdan soludum ve dişlerimin arasından sordum. "neden takip ediyorsun?" Artık yüzündeki muzip ifade gitmişti ama hala ciddi durmuyordu. Sonunda cevap verdi. "belki de seni istiyorum güzelim" şaşkınlıkla gözlerimi açtım e gömleğinin yakasından tutup "ne diyorsun lan sen it?" deyip karın boşluğuna tekme attım. Savurduğum tekmeyle yere savrulan pislik herif olduğu yerde acıyla inleyip duruyordu. Yan komşumuz olan Mete yanıma gelirken Ahter diye sorunca karışma diye bağırıp yerdeki leşe bir daha tekme attım. Ama yok hıncımı alamıyordum. Bunun üzerine yüzüne ard arda tekmeler savurunca çehresi kanlar içerisinde kalmıştı. Son bir tekme geçirmek için yanına yaklaşırken Mete "Ahter yeter. Haşat ettin adamı defolsun gitsin kendine gel" deyince "son tekmeyi geçirmeden olur mu?" deyip son bir hızla tekrar karın boşluğuna tekme attım. Mete gelip kolumdan tutunca okkalı bir küfür savurdum. Küfrümün üzerine Mete'nin ağzı açık kalırken mahcup bir ifadeyle "kusura bakma Mete ama beni kurstan çıktığımdan beri takip ediyor. Unutma ki dünyadaki kadınlar böyle pislikler yüzünden kirletiliyor ve öldürülüyor. Bana az önce iğrenç Bir teklifte bulunan adama aldırmayıp yoluma devam mı etseydim?" dedim. söylediklerimin üzerine yüzünde iğrendiği belli olan bir ifadeyle yerdekine baktı ve haklısın dedi. "kusura bakma tekrar iyi günler" deyip yanından ayrıldım ve atmış olduğum dayağın verdiği rahatlıkla evin yolunu tuttum. Hala düşündükçe sinirlerim bozulurken evin kapısını sinirle çarptım. Çarpmamın etkisiyle annem adeta yerinde sıçramıştı. Homurdana homurdana içimden de küfürler saydıra saydıra merdivenleri çıkıyordum. Ta ki annemin bana ismimi bağırmasına dek. Omuzlarımı kaldırarak suçlu bir çocuk gibi arkamı döndüm. "ne oluyor sana?" yavaş yavaş yanına gittim ve "önce üzerimi değiştireyim gelince anlatacağım söz" dedim ve yanağından öptüm. Ardından bir şey demesine fırsat vermeden odama çıktım. Dolabımdan aldığım siyah dar pantolonumu giydim ve üzerine de beyaz bir bluz attım. Gri bir kapüşonlu hırka da giyip saçlarımı at kuyruğu yaptım. Ayağıma ise gri spor ayakkabılarımı giyip aşağı indim. Annemin yüzünde sıkıntı terleri akıyordu ve bu beni meraklandırdı. Sonunda beni görünce sordu. "ne oldu niye öyle geldin eve?" şey anne önce şöyle korkutucu bakmayı bitirsen ve bende rahatça anlatsam dediğimde tamam deyip o bakışları bıraktı. "anlat" derin bir nefes alıp anlatmaya başladım. Sonunda biraz kızmış, biraz şaşırmış, biraz da gurur duymuştu. Peki ne yaptın diye sorunca yanımda Mete vardı ona bırakıp geldim dedim ve güldüm. "Mete yardım etti mi?" kafamı salladım. "hayır yardım etmek istedi ama ben karışma diye bağırınca durdu" gülüp kafasını sağa sola salladı. "neyse bu gece akşam yemeğini bahçede yemek istedim hadi gel baban gelene kadar yemek hazırlayalım" başımla onayladım ve birlikte mutfağa girdik. Tüm yemekler hazır olunca bahçeye kurduk masayı. Annem babamı arayınca bende telefonumu aldım ve internette gezinmeye başladım. Annem babamın geç geleceğini söylediğinde yemek yemeyip yine telefonla ilgilenmeye başladım. Annem de yemekler soğumasın diye hazırladıklarımızı mutfağa geri taşıdı. Hava, akşam olduğu için serinlemişti ve ben yemek yaparken hırkamı çıkarmıştım. Üşüdüğümü hissedince tekrar hırkamı giydim. Annem hala babamı bekliyordu. Onunda üşüdüğünü düşünüp içeriden bir şal aldım ve omzuna attım. Cevap olarak yanağıma bir buse kondurdu. Kocaman gülümsedim. Ta ki bir kadının bağırmasını kadar. Hızla bahçeden çıkıp kimin bağırdığına baktım. Bağıran Nihal teyze yani Mete ve Berke'nin annesiydi. Neden bağırdığını çok geçmeden anladım ve hızla çantasını çalmaya kapkaçın ayağına bir çelme tatlım. Neye uğradığını şaşırarak yere çakılan çocuğun elinden hızla çantayı alıp Nihal teyzeye attım. Çocuğun kaçmasına fırsat vermeden diz kapağının arkasına bir tekme savurdum. Yine sırtüstü yere düşen çocuk şaşkınlıkla bana bakıyordu. karın boşluğuna-her zaman ki gibi- tekme atmamla bağırdı. Berke ve Mete bağırmasının üzerine dışarı çıktıklarında yine beni görmüşlerdi ve Mete dışında herkes şaşırmıştı. Annemde bana korkuyla bakarken 17 yaşlarında gösteren çocuğun eline bastım. "utanmıyor musun lan sen hırsızlık yapmaya?" eline basmamla daha çok yüzü buruşurken daha fazlasını çektirmek için daha da bastım ve bağırmaya başladım. "utanmıyor musun ha söyle. Hırsızlık yaparak nereye kadar gidebileceğini sanıyorsun? Şimdi söyle. Seni polise vermemem için bir sebep söyle. Ama dur bir bakayım sanırım yok" var dedi Mete hızla yanıma gelirken. Anlamadım dediğimde çekil kenara dedi ve yerdeki çocuğun suratına rastgele ağır yumruklar sallamaya başladı. Çocuğun yüzü kanlar içerisinde kalırken Mete; sen buralarda bir daha görmeyeceğim anladın mı lan diye bağırıyordu. Çocuk sersemlemiş haliyle kalkıp giderken ben Nihal teyzenin yanına yaklaştım. "iyi misin Nihal teyze?" gülümsedi. İyiyim kızım çok sağol" gülümsedim. "Ahter iyi misin?" diye sordu Mete yanımızda soluğu alırken. "iyiyim ben merak etme asıl sen iyi misin?" ağır ağır başını salladı. Burnundan soluyordu resmen. Kana bulanmış elini görünce korkuyla "elin!" dedim. umursamaz bir tonla "o kadar rahatladım ki umurumda bile değil dedi. Annem yanımıza gelirken "göz bebeğim sen ne yaptın öyle?" dedi. Gözlerimi devirdim. "yapma anne" güldü ve Nihal teyzenin yanına gitti. "Nihal teyze iyi görünmüyorsun. Bu akşam bizde yiyelim yemeği ha ne dersin?" Nihal teyze biraz düşündükten sonra "neden olmasın?" dedi ve birlikte içeri girdiler. Hepimizi içeri geçerken annem ve Nihal teyze mutfağa çekildiler. Biz de Mete ile bahçede kalırken ona güzel bir teklif sundum. "ağaçların olduğu yere gitmek ister misin?" kaşlarını kaldırarak "hava karardı ama korkmaz mısın?" diye sordu. Gülümseyerek "iyi ya işte gökyüzünü izler karanlıkta cesaretimizi ölçeriz" dedim. kaşlarını kaldırdı "inanılmazsın" gülümsedim. "herkes böyle diyor hadi" içimdeki ego tavan yapmıştı. Beraber ağaçların sık olduğu yere geldik. Gökyüzündeki yıldızlar bana kendimi hatırlatıyordu. Eninde sonunda aralarında birinin kayması gibi kayıp gidecektim . Lakin terk fark onlar gökyüzünden kayarken ben toprak parçasının üzerinden kayıp gidecektim. Eşsizlerdi hepsi. Sayısızlardı ve ulaşılmazlardı. Belki bende onlar kadar ulaşılmazdım ama bilmemek sinirimi bozuyordu. "neden gökyüzüne bu kadar bağlısın?" Mete'nin sorusuyla derin düşüncelerimden sıyrıldım. "ismimin anlamını bana karanlık bir gökyüzü ispatlıyor çünkü." Gülümsedi ve "her gece seni pencerenden gökyüzünü izlerken görüyorum o yüzden sordum. İsminin anlamı yıldız mı?" kafamı salladım. "gerçekten isminin anlamını taşıyorsun" dedi. "nasıl yani?" gülümseyerek "onlar kadar eşsiz,berrak, güzel ve ulaşılmazsın" dedi. Utanmıştım ve kızarmıştım. Bakışlarımı yere indirdim ve utangaç bir tavırla "teşekkürler" diye mırıldandım. Utandığımı anlamıştı ve gülümsemişti. "gerçekler" dedi. Tekrar bakışlarım gökyüzünü bulduğunda Mete tekrar sordu. "haftaya cumartesi Berke'nin doğum günü var gelir misin?" Yüzümü buruşturdum. "çok istedim ama ben Pazartesi günü İngiltereye gidiyorum. Hediyesini vereceğime emin olabilir ama" kaşlarını çatarak "İngiltere mi? neden?" diye sordu. "üniversiteyi orada okuyacağım" kaşları mümkünmüş gibi biraz daha çatıldı. "Türkiye de üniversite mi kalmadı neden İngiltere?" omuzlarımı silktim. "beni sıkıp boğan bir şey var Mete. Bir yıldır bir şey var ama nedeni yok. Annemlere sormadan psikoloğa bile gittim ama geçmedi. Her şeyden sıkıldım. Herkesten. Okuldan derslerden. Okuldaki gereksizlerden. Uzun bir yolculuğa ihtiyacım var anlıyor musun?" onunda bakışları yere indi ve hiç beklemediğim bir soru sordu. "var mı hayatını süsleyen birileri?" şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı ve ne diyeceğimi bilemiyordum. Sonunda başımı salladım. "hayır tabi ki bu konu hakkında bir şey düşünmüyorum. Henüz erken." Anladım diye mırıldandı. Telefonumu çıkardım ve gecenin kusursuzluğuna ayak uyduran bir şarkı açtım. Şarkıya bir yandan eşlik ederken Mete gökyüzüne değil bana bakıyordu. şarkı bitince bende ona baktım. Kafamı 'ne oldu?' anlamında salladım. "se-sesin çok güzel" dedi kekeleyerek. Bu çocuk beni utandırmak için mi gelmişti dünyaya? Hayır yani başka işi mi yoktu da beni kızartıp duruyordu. Yine "teşekkürler" diye mırıldandım. Aramızdaki bitmeyecek sandığım sessizliği telefonumun zil sesi bozdu. Açıp annemle konuştum. Telefonu kapattığımda "hadi annem çağırıyor yemek için" dedim. başıyla onayladı ve ayağa kalktı. Yolda giderken teşekkürler dedi. "ne için?" "annem için yaptığına ediyorum. Bu arada harikaydın" Allah'ım sana geliyorum. Her kızardığımda ve utandığımda anlıyordu ve şu anda da anlamıştı. Koluna vurarak "ya yapma şunu" dedim. kahkaha attı. Evet gülmek yakışıyordu ve onu çekici yapıyordu. Her neyse beni alakadar etmezdi. "tamam tamam kızma sustum" dedi ve yola devam ettik. Eve vardığımızda annem, babam ve Nihal teyze oturmuş sohbet ediyorlardı. Konu Nihal teyzenin çantasını kapkaççıdan kurtarmamdı. Babam yanıma gelince alnıma bir öpücük kondurdu. "aferin güzelliğim seninle gurur duyuyorum" kocaman gülümsedim. "ayrılmasak olmaz mı?" diye sordu. "baba yapma şöyle" gülümsedi. "tamam tamam kızma" hepimiz yemeğe oturunca telefonum çaldı. Büyük bir mahcubiyetle masadan kalktım. "özür diliyorum hemen geleceğim" arayan Çisemdi. "efendim kuşum" diyerek açtım. "ne oldu bilemezsin" dedi büyük bir heyecanla. Meraklandırmıştı gıcık. "ne oldu?" "sıkı dur söylüyorum" "söyle hazırım" "Kamer bana çıkma teklifi ettiii" an itibariyle kulağım felç olmuştu çünkü resmen bağırmamış cırlamıştı. Önce yüzümü buruşturdum sonra gözlerimi açtım. "ohaa" diye bağırdım. "ya inanmıyorum hala daha. Çok güzeldi." Deliydi bu kız. Gerçekten deliydi ama seviyordum işte. "şimdi sen derhal bize geliyorsun ve olan biten her şeyi anlatıyorsun" güldü. "tamam 1 saate oradayım" dedi. Kamer Çisemin sevdiği çocuktu ve uzun zamandır hoşlanıyordu. Onun adına çok mutlu olmuştum. Yüzümdeki kocaman gülümsemeyle yemeğe geri döndüm. Babam görünce "hayırdır? Güzel bir haber aldın galiba" dedi. Aynı gülümsemeyle "aynen çok güzel bir haber hem de" annem tek kaşını kaldırarak sordu. "kim hakkında?" "Kamer hakkında anne" bakışlarımız Mete ile buluşunca yüzünde tuhaf bir ifade vardı. Hayal kırıklığı gibiydi. Sonra aklıma dank etti. "ve Çisemle ile anne" annem hemen bana baktı yine. "Kamer ve Çisem ne alaka?" dudağımı ısırdım. "sevgililer anne" annem şok olmuş bir ifadeyle bana bakıyordu. Mete tekrar baktı ama bu sefer ona bakmamıştım. Sonra anneme döndüm. "anne Çisem buraya gelecek sorun olur mu?" kaşlarını çattı. "o ne biçim soru öyle. Tabi ki olmaz. Burası onun ikinci evi sayılır" öpücük attım. Eliyle tutup kalbine götürdü. Güldüm. Babam Mete'ye "ee Mete var mı sende birileri?" diye sordu. Mete gülerek "hayır Hakan amca" dedi. Babam "peki ya var mı gönül verdiğin birileri?" diye sordu. Bakışları yine bana kaydı. Sonra babama döndü. "galiba var" Nihal teyze öksürdü. anne hemen su verdi. Nihal teyze uyarıcı bakışlarını Mete'ye çevirince aralarında bir husus olduğunu anladım ama zil çalmıştı. Çisem gelmiştir diyerek kapıyı açmaya gitmiştim. Kapıyı açtığımda yanılmadığımı gördüm ve özlemle sarıldım. Evet abur cubur almıştı ve bu gece güzel geçeceğe benziyordu. "hadi sen odama çık. Ben geliyorum" tamam deyip odaya çıktı. Masaya döndüğümde annem "Çisem mi?" diye sordu. Başımı salladım. "müsaadenizle anneciğim ben odama çıkıyorum" başını salladı. Nihal teyzenin yanına gidip yanağından öptüm. "iyi geceler Nihal teyzem" gülümsedi ve "iyi geceler miniğim " dedi. Mete'ye dönüp "iyi geceler" dedim. gülümseyerek "sana da" dedi. Annemi ve babamı da öpüp odama çıktım. Odaya girer girmez en klasik olandan Çisemle birbirimize bakıp çığırdık ve gülerek sarıldık. Ayrıldığında "ıyk şuan kendimden tiksindim" dedi. Güldüm "bende" sonra "eee hadi anlatsana" dedim. "ya çok güzeldi" deyip anlatmaya başladı. Bitirdiğinde gerçekten de çok güzel bir teklif yaptığını gördüm aynı zamanda da mutluluğunu. O gece İngiltere'ye gitmeden önce onunla geçirdiğim son geceydi. Pazartesi günü gelip çatmıştı. İçimdeki hüzün şehri tüm sokak lambalarını açmıştı. Hüzün bana göre değildi. Uçak saatim yaklaştıkça beni stres basıyordu. Babam eve geldi ve " gitme vakti yaklaşıyor kızım" dedi. Annemin yine gözleri dolmuştu. Ama böyle yaparsa yapamazdım ki ben. Nihal teyze,Mete ve Berke de gelecekti. Arabaya bindiğimizde hemen camı açtım. İstanbul'u belki de uzun zaman göremeyecektim. Deniz havasını içime doldururken gözlerimi de doldurmuştum anlaşılan. Gözyaşlarım yavaşa elime düşerken annem alnımdan öpüp "üzülme beni de ağlatacaksın ama ya" dedi. Ama biliyordum ki o da benim kadar üzgündü. Havaalanına geldiğimizde arabadan yorgun bir tavırla indim. Çisem ve Kamer gelmişlerdi. Gerekli olan tüm işlemler yapıldıktan sonra vakit gelmişti. Evet annemin beni bıraktığı 12 yılı geride bırakmıştım ve o'nsuz bilmediğim diyarlara kucak açıyordum. Bana bıraktığı tek boğazımdaki yıldız kolyeydi. Tek tecrübe ise hayatın adil olmadığı ve vefasızlıktı. Koşarak anneme sarıldım. "gözbebeğim ne yapacağım ben sensiz. Nasıl dayanacağım 4 yıl çabuk gel olur mu? Ben yapamam sensiz" gözyaşlarıma boğulmuştum. "söz veriyorum çabuk geleceğim. Yüzünüzü kara çıkarmayacağım ama bana söz ver ağlamayacaksın" gözlerini silerken "şüphem yok gökyüzü gözlüm ama sen de ağlamayacaksın" başımı salladım ve hızla babama sarıldım. "güzelliğim prensesim. Hepsi sen istediğin içindi. Bilmiyordum bu kadar zor olacağını ama iş işten geçti. Hep mutlu ol. Bakarsın İngiltere'ye geliriz" başımı salladım ve yanaklarından öptüm. Dudaklarını alnıma bastırdı. Çiseme de ağlaya ağlaya sarıldım. Sonra Kamere sarıldım ve kulağına fısıldadım. "onu üzme. Mutlu olun. Kırmayın birbirinizi. Eğer onu üzersen seni öldürürüm. İyi bak kendine" gözleri dolu dolu gülümsedi ve başını salladı. Gülümseyerek ondan ayrıldım ve Nihal teyze ile Berke'ye sarıldım. Mete'ye gelmişti sıra. Gözleri şişmişti ama bu benim için olamazdı değil mi? bakışlarımız buluşunca kollarını açtı ve gülümseyerek "gel" diye fısıldadı. Koşarak sarıldım ve ağlamaya başladım. İç çekişlerimle omuzlarını sıktım. Ayrıldığımızda bana baktı ve gidince bana haber ver dedi. Hepsine baktım. "elvedalar buruk olur biliyorum ama kavuşmak varsa sonunda mesafesiz olur yollar. Hepinizi seviyorum. Kendinize iyi bakın" hepsi ellerini salladı ve uçağa doğru yol aldım. Onlarsız geçirecektim 4 yılı. Koca 4 yıl bakalım neler süpürecekti hayatımdan. Koltuğumu bulup oturduğumda yanıma bir genç kız oturdu. Tarzı farklıydı. Piercing kullanıyordu ama ona yakışmıştı. Mor ruju ve mavi gözlerini ortaya çıkaran sürmesiyle farklıydı. Yanıma gelince göz göze geldik ve gülümseyerek "merhaba" dedi. Gülümseyerek merhaba dedim. "İngiltere'ye mi?" başımı salladım. "bende Oxford üniversitesi için" şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. "neden şaşırdın?" diye sorunca aynı şaşkınlıkla "be-bende aynı üniversiteye gidiyorum o yüzden" dedim. "ciddi misin?" diye sordu. Başımı salladım ve aklıma gelen ani teklifle yüzüne baktım. "nerede kalıyorsun peki?" omuzlarını silkti. "bir yurtta" gülümsedim. "peki bana ev arkadaşı olur musun?" şaşkınlıkla baktı ve "ne?" dedi. "duydun işte tek yaşamak istemiyorum. Bana ev arkadaşı olur musun?" "bana nasıl güveneceksin peki?" diye sordu. "kendine güvenmiyor musun?" kaşlarını çattı. Anlaşılan bu cevabıma o da şaşırmıştı. "tabi ki güveniyorum" muzipçe baktım ve "o halde güvenmemem için bir sebep yok iste misin?" dedim. çatık kaşlarını çözdü ve içten bir şekilde gülümsedi. "pekala kabul ediyorum ama beni bu halimle kabul eder misin ki?" kaşlarımı çattım. "derken?" "yani benim gördüğün gibi farklı bir tarzım var kabul eder misin?" gülümsedim. "tabi ki kabul ederim her insanın farklı yaşam tarzları vardır. Aslına bakarsan bende biraz dağınığım" güldü "bende dağınığım sorun yok. İki dağınık gül gibi yuvarlanır gideriz" güldüm. O telefonuna dalarken bende telefonumdan müzik dinlemeye başladım. Ruh halimi en iyi yansıtacak şarkı zakkumun 'gidiyorum yolcu et' şarkısıydı. Gözlerimi kapattım ve şarkının ahengine ruhumu teslim ettim. Derken mesaj sesiyle irkildim. Mesajı Mete atmıştı. Gülümseyerek mesajı açtım. "neredesin? Ne yapıyorsun?" geri cevap yazdım. "hala uçaktayım müzik dinliyordum" çok geçmeden geri cevap yazdı. "tamam güzellik inince haber ver ;)" kaşlarımı çattım daha sonra da cevap yazdım. "tamam olur" uyumak için gözlerimi kapattım ve uykuya daldım. Biri tarafından dürtülünce gözlerimi açtım ve yeni arkadaşıma baktım. Gülümsedi ve geldik hadi gel dedi. Uçaktan indim ve beraber bavulları aldık. Biri gelip "Ahter hanım sizdiniz değil mi?" diye sordu. Evet dediğimde şöyle buyurun diyerek bizi bir arabaya yöneltti. Ben ve Dolunay arabaya beraber yerleşirken hemen telefonumu aldım ve Mete'ye mesaj attım. "indik biz haberin olsun" hemen cevap gelmişti. "tamam dikkat et kendine." Gülümsedim. Beni düşünmesi hoşuma gidiyordu ve bir şeyler hissettirmeye çalıştığına emindim. Ama korktuğumsa ona karşı bir şey hissetmiyor oluşumdu. Dolunay bana imalı imalı bakınca ne oldu? Dedim. gülerek hadi hadi var sende bir şeyler dedi. Şaşkınlıkla gözlerimi açtım. "hayır bende yok da onda var galiba" dudaklarını büzdü ve tek gözünü kapatarak "karşılıksız yani?" dedi. Sıkıntıyla başımı salladım. Başını omzuma koydu ve "olsun bakarsın onun sana değer verdiği kadar sen de ona değer verirsin" dedi. "ona değer veriyorum ama onun hissettiği gibi bir şey hissetmiyorum ona karşı ve beni korkutanda bu" başını salladı ve "tamam üzerine gelmeyeceğim" dedi. Çoktan yola çıkmış İngiltere'nin bilmediğim sokaklarında İstanbul'un hayallerini kuruyordum. Bilmediğim bu gurbet diyarında beni neşerin beklediğini kestiremiyordum. Dolunay'a dönüp "sen daha önce İngiltere'ye geldin mi?" diye sordum. Gülümsedi. "benim hayatım İngiltere de geçti. Şaşırmıştım. "gerçekten mi?" "evet" "o zaman sen bilirsin her yeri." "hem de avucumun içi gibi" derken büyük bir binanın önüne gelmiştik. Öndeki şoförün "efendim geldik" demesiyle arabadan indik. Büyük,işlek bir caddenin bir köşesindeydi bina. Şoför bavulları indirdi ve buyurun efendim diyerek bizi binaya yöneltti. 15. kata asansörle çıktık. Geldiğimizde kalacağımız evin içine girdim ve şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. Hemen balkona koştum. Burası muhteşem bir yerdi. Dolunay da en az benim kadar şaşırmıştı. Tüm binalar gözlerimin önüne serilmiş, şehrin ahengini sağlamıştı. Dolunay da gelip benimle birlikte bu güzelliği izledi. Sonunda eşyalarımı dolaba yerleştirmek için odama adımladım. Odam tam istediğim gibiydi. Yatağım pencerenin kenarındaydı. Dolabımın yanında bir çalışma masası, yatağımın her iki tarafında ise birer çekmece mevcuttu. Tam karşımda da bir boy aynası yanında ise bir şifonyer bulunuyordu. Eşyalarımı yerleştirdikten sonra acıktığımı hissettim. Mutfakta Dolunay ile birlikte yemek hazırladık. Bu sırada onu biraz daha tanımıştım. Canı sıcak, hoşsohbet bir kızdı. Yemeğin sonunda ona buralarda dövüş dersi alınacak bir yerin olup olmadığını sordum. Başta şaşırmıştı ve neden sorduğumu sormuştu. Olan biteni anlattığımda "senin gibi bir kızın böyle bir şey yaptığına inanamıyorum" diyerek şaşkınlığını belirtmişti. Sonunda arkadaşının bildiği bir salonu söylediğinde rahatlamıştım. Dersleri bırakmak istemiyor devam etmek istiyordum. Akşam olunca yine günlüğüme dökmüştüm satırlarımı. içimde ne var ne yok kusuyordum her bir kalem dokunuşumda. Ve bu akşamki konu ise aşktı. Evet hayatının yarısını esir alan bu varlık belki de insanların gerçek mutluluğuydu. Yine yazmış yine içimdekileri kutsallaştırmıştım okyanus düşüncelerimde. Gökyüzü ilahi bir güzellik sererken, kurduğum ütopyamda ben derin bir uykuya dalmıştım.
Merhaba. lütfen kendinize bir isim bulun. böyle çok yabancı hissediyorum size karşı. faili meçhul gibi oluyosunuz böyle Tekrar yeni bölüm ile yine buradayım. Bu saatten sonra sizlerimuhteşem bölümler bekliyor. Bir sonraki bölüm yine level atlayacağım. Sdjbdsfneyse gelecek bölümde sizi harika bölüm bekliyor hemen yarın yazmayabaşlayacağım. Lütfen bana yardımcı olun multimedya koyamıyorum. Bilgisayardan olmuyorne yazık ki. Bana yardımcı olun lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfenlütfen lütfen hepinizi çok ama çok seviyorum. Yazım yanlışları için özürdiliyorum. Kocaman öpüyorum hepinizi iyi geceler!. "kovalasın sizi tavşanlar "tamam ölün sjjsjsj :) :*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kutup Ahteri; Bedensiz (Düzenleniyor)
Teen FictionCehennemi cennetleştirmek kadar imkansızlık gölgesinin kavisli ruhlarıydı onlar... Cenneti cehennemleştirmek isteyen bir adam... Ve adamın cehennemine girmek isteyecek kadar aptal aşık bir kız... Sessiz çığlıkların arkasına gizlenen ölü duygular ru...