KAÇIRILMAK...

62 20 6
                                    


Medya: YAĞIŞ ;)

Dolabımın karşısına geçtim ve ne giyeceğime karar verdim. Dar bir siyah pantolon giydim üzerime ise beyaz spor bir gömlek giydim. Deri ceketimi giyerken ayaklarıma yine spor ayakkabılarımı geçirdim. Güneş gözlüklerimi başıma geçirdiğimde makyaj yapmaya başladım. Gözlerimin etrafına siyah bir sürme çekince bütün gösterişle gözlerim ortaya çıkmıştı. Hafif pembe bir ruj sürüp, kirpiklerime rimel sürmemle gür bir görünüme kavuştu. Çok az bir miktarda allık sürdükten sonra çantamı hazırladım. İçine günlüğümü, kalemliğimi, şarj aletimi makyaj malzemelerimi, okuma kitabımı ve son olarak da bir paket özel eşya aldıktan sonra kulaklığımı alıp aşağıya inmeye hazırlandım. Aşağı indiğimde bilmediğim bir kadın, bir erkek ve bir tane de benim yaşlarım da bir kız vardı. Annem gülümseyerek beni yanına çağırırken onları tanıdığını anladım. Annem " bu da benim kızım Ahter" dedi keyifle. Tanımadığım kadın gülümseyerek kalktı ve bana sarıldı. Ayrıldığında hala bana bakıyordu. "merhaba canım. Daha önce tanışmadık biliyorum ama bugün nasip oldu işte. Ben Sedef. Yani annenin kız kardeşi. Senin de teyzen" kaşlarımı kaldırıp gözlerimi açtım ve "teyzem mi?" diye sordum. Başını salladı ve "bunlarda benim çocuklarım Akif ve Şura" dedi. Kuzenlerime batlım. Akif gülümseyerek bakıyor, Şura ise 'nereden çıktı bu?' bakışlarını atıyordu anladığım kadarıyla. Akif kalkıp sarıldı ve "vay ne güzel kuzenim varmış da haberim yokmuş" dedi. Güldüm. Şurada sarıldı ama Akif kadar samimi değildi. Ama ben tüm samimiyetimle sarılmıştım ve ayrıldığınca şaşkın bakışlarını görmüştüm. Annem kahvaltıya çağırınca Sedef teyzem ve Akif önde gitmiş, ben ve Şura onları takip ediyorduk. Kulağına eğilip fısıldadım. "öyle bakma zararım yok kendini beğenmişin teki değilim emin olabilirsin" bakışlarındaki anlamlandıramadığım bir ifadeyle bana döndü ve sonra içten bir şekilde gülümsedi. Daha sonra o eğilip fısıldadı. "ukala bir şeye benziyordun aslında ama şimdi anladım da değilsin. Sevdiğim kuzenlerimde ikinci sırada geliyorsun artık" gülümsedim ve masaya oturdum. Annemler kendi aralarında konuşurlarken aklıma yine rüyam gelmişti ve annemin bana seslenmesiyle elimdeki çatalı yere düşürmüştüm. Tüm gözler bana dönerken Akif; kuzen iyi misin? diye sordu. Titreyerek ayağa kalktım ve "a-anne ben en iyisi gideyim ev beni iyice bastı. Mü-müsadenle "dedim. hızla kapıya çıkarken annem arkadan bağırdı. "gece yıldızım dikkat et" gözyaşlarım yine yanaklarıma süzülmüştü. Neden? Neden? Neden bu kadar kafama takıyordum? Neden böyle oluyordum?. Güneş gözlüklerimi takıp telefonumu çıkardım. Ekranda kayıtlı iki tane telefon numarası gördüğümde kaşlarımı çattım. Neydi bu? Sonra aklıma gelen düşünceyle rahatladım. Biri Akifin diğeri ise Şuranındı. Kulaklığımı telefonuma takıp arabamla değil de yürüyerek yola devam ettim. Ayaklarım istemsizce hareket ediyor, benden bağımsız bir yere yöneliyordu sanki. En sonunda durduğumda etrafımda yıkık dökük, terk edilmiş bir fabrikanın önündeydik. Beni buraya getiren sadece hislerimdi. Hangi histi ki beni bu tekin olmayana yere getirmişti? Telefonumdaki müziği kapatıp etrafa bakındım. Issızlık beni tedirginliğe sürüklese de aldırmadan bakınmaya devam ettim. Bir fabrikanın içine girdim. Oldukça ıssız, karanlık ve sessizdi. Kim bilir buralarda kaç tane insanın hayatı kararmıştı. Tacizler, tecavüzler, fuhuşlar, maddeciler ve daha ne kötülükler. Bir an yerimde irkildim. Duvarlara sprey boyalarla yazılar yazılmıştı. Penceren kırık yerleri ise kartonlarla kapatılmıştı. Neden buradasın diyen iç sesimin sorusuyla kendime geldim. Gerçekten ben burada ne arıyordum. Arkamdan ayak sesleri gelince hızla adımlarımı kapıya çevirdim. Ta ki unutamadığım bir sesin bana "Ahter" diye seslenmesine kadar. "gitme" olduğum yerde şaşkınlıkla kalakaldım. Yutkunamıyordum. Boğazıma bir yumru oturmuş ,onun her sözünde güçleniyordu ve gitmek bilmiyordu. Elim ayağım titremeye başlamıştı. O idi bu. Annemdi. Öz annem. Vefasızlığı bana 6 yaşında iken öğreten. Beni korkularımla, yalnızlığımla baş başa bırakan kadın. Bana yalnızlığı sevdiren kadın. Şuan tam arkamda ve bana gitme diyor. Nasıl bunu söylerdi? Hangi cesaretle? Hangi yüzle bana gitme derdi? Ben ona 6 yaşında iken kendimi yırtarcasına gitme derken o beni dinlemiş miydi? Ama benden şuan gitmememi istiyordu. Gözlerim dolarken arkamı ona dönmemiştim. Dönersem biliyordum ki ona dayanamazdım. "kızım" demesiyle ona "sakın" diye bağırdım. "sakın aban bir daha kızım deme. Sen benim annem değilsin. Sen benim hiçbir şeyim değilsin. O kadın benim için yıllar önce öldü. Anladın mı? yok artık öyle biri" ağladığını titreyen sesinden anlamıştım. "bana arkanı dönük mü duracaksın?" ruhsuz bir şekilde güldüm. "sen arkanı dönük bir şekilde giderken oluyor da benim arkamı dönük durmam mı zoruna gitti?" hala ağlıyordu. "Ahter ne olur yapma böyle" kaşlarımı çattım ve hızla ona döndüm. "ne yapmayayım ha? ne yapmayayım? Sendin beni 6 yaşımda bir başıma bırakıp giden. Sendin bana sevgisizliği öğreten, sendin bana o yaşta korkulu günler bırakıp giden. Şimdi söyle bana ne yapmayayım ben . bir de hangi yüzle karşıma çıkıyordun?" her haykırışımda gözyaşları artmış bitirdiğimde bakışlarını yere çevirmişti. İçimde bir şeyler kırılmıştı ama artık o eski halimi bırakacaktım ve şuan da bitiriyordum. Kollarını açtı ve bir adım atarak "kızım" dedi. Anında geri adım attım. "sakın bana yaklaşma. Bana seni sevmiyorum, peşimden gelme deyip yetimhaneye bırakan kadın sendin unuttun mu? Neydi senin hayat felsefen. İntikam mı? o üvey babam sana her vurmasında ben iliklerime senin gibi titredim. O sana her zarar verdiğinde ben mahvoldum. Ben senin yaşadıklarını yaşayan bir çocukken neden beni bırakıp gittin anne neden?" anne dememle öyle irkildi ki gözyaşları oluk gibi akmaya yeniden başlamıştı. "ben sana aşık bir kız çocuğuydum. Beni kırık hayallerimle bilmediğim bir yerde yüzüstü bıraktın gittin. Beni seni o kadar severken ben benim sevgimi boşa çıkardın. Şimdi nasıl karşıma çıkarsın? Aradan neredeyse 16 yıl geçti be. 16 yıl. O yıllar bana neler bahşetti haberin var mı senin?. O yıllar benim bedenimde, yüreğimde kapanmayan izler bıraktı anne. O küçükken vücuduma bastırılan sigara izlerini hala taşıyorum ben. Her bakışımda hayal kırıklıklarımın sahibi sen ve üvey babam geliyor aklıma. Sana nasıl yalvardığımı hatırlıyor musun? Gitme dedim. üvey babamla yaşarım gerekirse dedim. boşanırsın kendimize bakarız dedim. neler söyledim be neler. Nasıl dil döktüm ama sen intikam ve sevgi terazisinde intikama yenik düştün anne. Sen sevginin değerini bilemedin. Anlıyor musun? İntikama yenik düşmüş bir kadın istemiyorum ben hayatımda. Şimdi senin yaşattıklarını sana yaşatamam ama sana sadece söylüyorum. Sakın bir daha karşıma çıkma. Zira annemlere söylersem senin için hiç iyi olmaz" sözlerimi noktalama yerim yoktu. Onun yokluğunun üzerinden tam 16 yıl geçmişti ki içimde öyle şeyler birikmişti ki noktalayamıyordum. Bana baktı ve " ne desen haklısın ama bir dinle yalvarırım dinle" dedi. "ben senin iyiliğin için onu öldürdüm. Bizi düşündüğüm için öldürdüm ne olur anla beni?" kafamı yukarı kaldırıp ruhsuzca güldüm. "daha mı iyi oldu böyle? Bana o yaşta vefasızlık nedir öğrettin anne sen. O insanların vefasızlık safının en başında yer alıp ömrümün dönüm noktasında beynimde korkunç bir figür olarak yer edindin. Eğer annem şuan şurada karşımda bir katilin olduğunu bilseydi emin ol sende burada olmazdın. Ben de bir şey söylemeyeceğim zaten. Ayrıca bir daha karşıma çıkma" hıçkırıklarla ağlıyordu. Arkamı döndüğüm an gözyaşlarımın çokluğuyla ağzımdan bir hıçkırık firar etti. "yalvarırım gitme beni affet kızım lütfen kızım" durdum. "seni ben affetsem ne olur artık yeni bir yaşamım var ve bu yaşamımda senin bir yerin yok" tekrar hareket etmemle bir adım attı. "gelme peşimden. Sakın gelme. Sevmiyorum seni. Hatırladın mı bu cümleyi? Sana hissettiğim şuan sadece merhamet. Acıyorum sana" olduğu yerde kaldı ve "son sözün bu mu kızım?" dedi. "son sözüm bu" başını salladı ve gözyaşlarını sildi. "peki o halde.artık sana gitme diyemem. Madem hayatında bana bir yer yok o zaman şu sn olanı da yapıp öyle ayrılayım dünyadan. Belki kızacaksın ama yapmak zorundayım. Bir is var içimde kızım. Ne olur dikkat et. Seni seviyorum cennet kokulum" hıçkırıklarla fabrikadan çıktım. Hızla bilmediğim bir yöne doğru koşmaya başladım gözyaşlarımla. Ondan nefret edemiyordum. Lanet olsun ki edemiyordum. Yıllar geçmişti yokluğunun üzerinden. Ben o'nsuzluğa alışmıştım. Benim annem ve babam vardı artık. Hıçkırıklarla bilmediğim ıssız fabrika aralarında gezmeye başladım. En sonunda bir yerde bir grup görmemle onlar bana döndüler. Büyük bir umursamazlıkla yolumu değiştirdim. Korktuğumdan değil de bulaşırlarsa onlar için tüm öfkem üzerimdeyken hiç iyi olmazdı. Hiç tekin tipler değildi. Hızla sahil yoluna doğru yürümeye başladım. Neyse ki buraya yakındı. Bir virajı dönmemle aynı gruptan 3 çocuk karşıma çıktı. Yolumu çevirsem de bir çocuk yolumu keserek "nereye gittiğini sanıyorsun güzellik?" dedi. Derince bir iç çektim. Eğer devam ederse onları hiç iyi bir son beklemiyordu ama o bilmiyordu. Gözlerimi gözlerine çıkarıp "yolumdan çekil yoksa sizin için hiç iyi olmaz" dedim. güldü. Keyifle gülmüştü ama az sonra o keyif onun başına geçecekti. "asi kızımız tehditte ediyormuş. Ne yapacaksın güzelim kız başına?" gülümsedim ve "kızları çok hafife alıyorsun" dedim. kaşlarını alayla kaldırdı ve sonra indirip manidar bir tonda itirazını etti. "hepiniz aynısınız çünkü. Önünüze çıkan en ufak engelde pes eden güçsüz birer varlıktan ibaretsiniz" aynı şekilde gülümseyerek "kim güçsüzmüş şimdi göreceğiz" dedim. o daha ne olduğunu anlamadan yüzüne sağlam bir yumruk geçirdim ve yalpalamasıyla fırsattan istifade karın boşluğuna sağlam mı sağlam bir tekme geçirdim. Yerde acıyla bağırırken diğer ikisinden birisi bana doğru koşmaya başladı. Tam bana yaklaşmışken yana kaydım ve ayağına emince bir çelme taktım. Anında kendini yerde bulunca yanına eğilip üst üste yüzüne tüm hıncımı çıkarmak istercesine yumruk attım. Artık iyice yapabildiğim kadar yüzü dağılmışken birisi gelip beni kollarımdan tuttu. Kaşlarımı kaldırdım ve "güzel hamle" deyip dirseğimi karnına geçirdim. Anında beni bıraktı ve kaçmaya başladı. Anca gidersin zaten diye homurdandım. En başta dövdüğüm ayağa kalkarken ona koştum ve yüzüne tekme salladım. İkisine de baktım ve okkalı bir küfür savurduktan sonra bağırmaya başladım. "asıl sizsiniz güçsüz olan. Hiç kimseyi hafife almayın. Kimsenin yolunu da kesip tehdit etmeyin. Zira zarar görenin kim olacağı belli olmaz." Hızla arkamı dönerken bir kişinin koşma sesini duydum. Arkamı döndüğümde soğuk bir metalin koluma işlemesiyle inledim. Yapan az önceki kaçan çocuktu. Bıçak sıyırmıştı ama felaket bir şekilde acıyordu. Tekrar bir hamle daha yapmak için elini geriye savurmuştu ki dizine vurarak ittim. Yere düşmesiyle bıçak elinden kayıp gitmişti. Tam bıçağa uzanacakken hızlı davranıp ondan önce elime aldım. "kime zarar vermeye çalışıyorsun lan sen? Kime? Bir bıçakla pes edeceğimi falan mı düşündün geri zekalı" tüm kuvvetimle eline bastım ve yüzüne eğildim. Bıçağın ucunu yüzünde gezdirirken titriyordu. "bak! Nasıl titriyorsun? Sen zarar verirsinde karşı taraf bostan korkuluğu gibi dikilir mi sanıyorsun yakışıklı? Ben düşünmüyorum ama" Hızla bıçağı eline sapladım. Öyle acıyla bağırmıştı ki kolumdaki acıyı da dahi her şeyi unutup, rahatlamıştım. Allah'ım... Sanırım gittikçe psikopatlaşıyordum.

Kutup Ahteri; Bedensiz (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin