Multi: Kutup ;))
Üzerime örtülen yumuşacık şala biraz daha sarıldım. Bir şeye sarılamadığım sürece uyuyamazdım ve şuanda bu eksikliği gidermek için şala sarılıyordum ama olmuyordu. Bu sefer yastığımı alıp sarıldım ama yine başım koltukta kaldığı için rahat edemedim. Rahatsızca yerimde kıpırdandıktan sonra gözlerimi açtım ve yastığa ölümcül bakışlarımı attım. Sonra "hay ben bu huyumun ben" diye devamını getiremeden bana bakan Yağış ve Dolunayla karşılaştım ve şirince sırıttım "iyi akşamlar uykucu. Ne kaldı geceye" diyen Yağış'a gözlerimi devirdim. "hah. Duyanda 6 ay ayı gibi uyuduğumu sanacak" Dolunay gözlerini kısmış bize bakıyordu. başımı "ne oldu?" anlamında sallayınca o da hemen kafasını sağa sola sallayarak "yok bir şey tatlım" dedi. Ama az sonra dudağını ısırdığını ve bana tedirgince baktığını görünce "Dolunay ne oldu?" diye sorumu yineledim. O yine "yok bir şey" deyince gerilmeye başladığımı hissettim. ona döndüm. "bana bak omzum falan dinlemem üzerinde yumruk şov yaparım. Kızım sabahtan beri tuhaf tuhaf bakıyorsun anlatsana ne olduğunu?" dedim. gözlerini kısıp "seni pis cani" dediğinde ona "Dolunay" diye sakince cırladım. Hemen toparlanıp "bugün Kutupla ne konuştuğunu merak ediyorum" dedi. "hakikaten ne konuştunuz? Sana ne dedi? Bir şey mi yaptı? Kız söylesene çatlatma insanı" gözlerim her sorusunda devire devire dönecekti ama kız susmuyor, taramalıya bağlamıştı sanki. En sonunda susunca derin bir nefes aldım onun yerine. Gözlerini devirip "ne yapayım ya sen de bir şey söylemiyorsun" dedi. Kaşlarımı çattım. "ne demek sen de bir şey söylemiyorsun. Başka kime ne sordun ki bu konu hakkında?" bakışlarını kaçırdı. "Dolunay söylesene! Kime ne sordun?" yine bir şey demeyerek "hiçbir şey" dedi. "emin misin Dolunay?" derin bir nefes alıp yine bakışlarını kaçırdı ve parmaklarını oynattı. İşte şimdi kesinleşmişti. "Dolunay bir şeyler gizliyorsun. Bakışlarını kaçırdın. Parmaklarını oynattın. Bırak da azıcık tanıyayım ne oldu söyler misin artık?" yutkundu. "bugün Kutup evden bozuk moralle çıkınca yolunu kestim. Ne olduğunu sordum cevap vermedim biraz üsteledim ama yine cevap vermedi. Ama sonra akşam Ahter'i alacağım deyip gitti. Yani anlayacağın seni almaya gelecek. Bu arada siz ne konuştunuz bugün?" derin bir nefes alarak yine "özür diledi" dedim. "ne" diye bağırdı Dolunay. Daha sonra kahkaha atmaya başladı. "özür diledi" deyip tekrar kahkaha atmaya başladı. Biz ise şaşkınca ona bakıyorduk. Sonra aniden ciddileşip "yok artık" dedi. "cidden geri zekalı bu çocuk. Peki sen ne dedin?" omzumu silktim. "bağırdım çağırdım. Gitmesini söyledim" boğazını temizledi. "ne yapacaksın peki?" bilmiyorum anlamında omuzlarımı silktim. Yağış "istersen gitmeyebilirsin" deyince ona baktım ve burukça gülümsedim. "nasıl olacak o Yağış? Eninde sonunda gideceğim zaten" sustum. Sıkıntıyla başını salladı. Ayağa kalkıp Dolunaya bana birkaç kıyafet verebilir misin diye rica ettim ve 10 dakika aradan sonra Dolunay elinde bir küçük çantayla geldi. Acıktığımı fark edince mutfağa gittim ve dolabı açtım. Birkaç yemek olduğunu görünce hızla çıkarıp yedim ve daha sonra tekrar salona yöneldim. Dolunay ve Yağış'ın yüzünde tedirgin bir ifadenin gezindiğini görünce " ne oldu size? Niye öyle tedirginsiniz" diye sordum. Yağış konuya girdi. "bir arkadaşım ve sevgilisi trafik kazası geçirmiş. Şimdi haberi geldi" derhal sözünü kestim. "sakın beni bırakmamak için gitmeyeceğinizi söylemeyin." Ama demişti ki "Yağış!" dedim. "anlıyorum ama gitmeniz gerek. Ben bakarım başımın çaresine. Bir şey olmaz bana. Onca sene boşuna mı dövüş dersi aldım. Gidin beni merak etmeyin. Arkadaşlarınıza da benden geçmiş olsun dileklerimi iletin. Hadi" şaşkınca bana bakması üzerine "ne oldu?" dedim. "sen dövüş dersi mi aldın?" güldüm. "Dolunay sana nasıl yetiştirmedi? "Aşk olsun" diye araya girdi. Dolunay. Güldüm ve yanağından öptüm. "hadi siz gidin. Bende yatarım zaten az sonra" 10 dakika aradan sonra ikisi de çıkıp gittiler. Havanın kararmış olduğunu göz önünde bulundurarak televizyonun karşısına geçtim ve bir program açtım. Issızlık tüm dağ evini hür bir çığlık gibi esir almışken yalnızlık bana iyi geliyordu. Ama yine de içime yerleşen tedirginlik sisini dağıtmak oldukça zordu. İyice televizyondaki programa dalmışken saate baktım. 01:27 olduğunu görünce dudağımı ısırdım. Yalnızlığı her ne kadar sevsem de yaşadığım olaylardan ötürü emin olamıyordum. Derken kapıya vurulmasıyla yerimde sıçrarken ağzımdan bir "hii" nidası kaçtı. Hızla yerimden kalkıp aheste adımlarla kapıya yöneldim. İçimden bir ses "açma" diye haykırırken her adımımda bu sesi kısıyordum. Sessizce adımlarımı yönlendirdi duygularım. Kapının ağzına geldiğim anda kalp atışlarım göğüs kafesimi delmeye ant içmiş gibi her an beni bayıltacaktı. Derin bir nefes alıp tedirgince kapıyı açtım. tabi ki karşımda zil zurna sarhoş olmuş ve düştü düşecek bir Kutup beklemiyordum. Beni görünce önce şaşırdı fakat bir adım atınca her zaman ki gibi geriledim. Tekrar bir adım atınca tamamen içeri girdim. aynı sarhoşlukla içeri girdi ve delici bakışlarını gözlerime kelepçeleyip kapıyı kapattı. Ne yapacağını korkarak bekliyordum ama gözlerindeki ifade sessiz bir fırtınayı andırıyordu ki bir şey yapmayacağını söylüyordu sanki. Olduğum yere çakılı kalırken bana doğru yürüdü ve tam gözlerimin içine bakıp yutkundu. Bakışlarımı kaçırdım ve kanepeye doğru adım attım. Ama kolumdan tutunca istemeden irkildim. İrkildiğimi görünce baskısını biraz azalttı ama yine de tutmaya devam etti. Ona bakmadım ama ona döndüm. "Yağışla Dolunay nerede?" diye sordu. derin bir nefes alıp "arkadaşları trafik kazası geçirmiş onun yanına gittiler" dedim. bakışlarım gözlerine kayınca kaşlarını çattığını gördüm. "sen niye yalnızsın?" sesinden sinirlendiği anlaşılıyordu.. "ben istedim gitmelerini"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kutup Ahteri; Bedensiz (Düzenleniyor)
Novela JuvenilCehennemi cennetleştirmek kadar imkansızlık gölgesinin kavisli ruhlarıydı onlar... Cenneti cehennemleştirmek isteyen bir adam... Ve adamın cehennemine girmek isteyecek kadar aptal aşık bir kız... Sessiz çığlıkların arkasına gizlenen ölü duygular ru...