4 YIL SONRA TÜRKİYE'YE DÖNÜŞ

51 19 5
                                    


Uyandığımda Dolunay çoktan kalkmış kahvaltı hazırlamıştı. Bugün alışveriş yapıp, okul hakkında birkaç şey öğrenmek için oraya gidecektik. Kahvaltıyı yaptıktan sonra hazırlanmak için odama gittim. Üzerime kot bir şort giyip üzerine beyaz bir sıfır kol giydim. Ayağıma narin bir sandalet giydim. Bol bir gömlek giyerek kombinemi tamamladım. Aynanın karşısına geçip makyaj yapmaya başladım. Uzun kirpiklerime biraz rimel sürüp, gözlerime eyeliner çektim. Dudaklarıma dudak kremimi sürüp kendime baktım. Gözlerim tüm belirginliğiyle ortaya çıkarken fazla olduğunu düşünüp daire güneş gözlüklerimi taktım. Elime de spor bir çanta alıp dışarı çıktım. Dolunay yine tarzından ödün vermemişti. Açıkçası ona piercing yakışıyordu. Beraber çıkıp uzun uzun alışverişin dibine vurduk. Günün sonuna doğru okul hakkında işlemleri yaptıktan sonra eve geldik. Açıkçası yorgunluktan ölüyordum. Ertesi gün ise üniversiteye adım atmıştım. Dolunay beni buradaki arkadaşlarıyla tanıştırmıştı. İngiliz, Fransız ve Türk arkadaşları vardı. Ki o Türk ben oluyordum. En çok İngiliz olan George ile anlaşmıştım. Türkçesini çok ilerletmişti ve çok sempatik biriydi. Her seferinde beni kahkahalara boğuyor iltifatlar ediyordu. Günün sonunda George bana sporla ilgilendiğimi söyleyip beni bir yere götürmeyi teklif etmişti. Kıramayıp onunla okul çıkışı dediği yere gittim. İçeriye girer girmez sevincimden dört köşe olmuştum. George'e sarıldım ve sordum. "inanmıyorum ya kim söyledi Dolunay mı?" ensesini kaşıdı ve tek gözünü kısarak "sanırım evet" dedi. Hemen derslere başladık. George hamlelerimi yaptıkça şaşırıyor ıslık çalıyordu. Sonunda dersi tamamladığımda George tebrik etti duş alıp George'un yanına döndüm. Beni eve bırakınca Dolunaya koşup sarıldım. "teşekkür ederim" "rica ederim ne demek asıl seni bir gün oradayken görmek istiyorum" gülümseyip başımı salladım. Akşam yemeğini yedikten sonra kupama yetecek kadar kahve yaptım ve telefonumu da alıp balkona çıktım. Dolunay yine gökyüzündeki yerini almış, eşsiz bir nakış olmuştu siyah perdeye. Yanındaki sonsuzluğu andıran yıldızlar ise ona ait bir durgunluk veriyordu. Bir müzik açıp dinlemeye başladım. Derken yanımda bir hareketlilik hissetmemle ona baktım. Evet Dolunaydı ve isminin hakkını veriyordu. Nadir çıkıyor, güzel görünüyordu. "sanırım sende benim gibi gökyüzü bağımlısısın" dedim. "evet yoksa sende mi?" başımı salladım. "evet ismimin anlamını görebilmek için gökyüzü ve karanlık gece gerekiyor." Gülümsedi ve "ruh ikizim gibisin" dedi. Parmağımı kaldırıp dolunayı gösterdim. "onlar ayrılmadığı sürece bizde ayrılmayacağız ve karanlık bir gökyüzüne aşık olarak yaşayacağız anladın mı?" başını salladı ve bana sarıldı. Sonunda ona günlerdir sormak istediğim soruyu sordum. "neden bu kadar yalnızsın Dolunay neden bu kadar sessizliği arkadaş edindin?" sahte bir şekilde gülümsedi ve anlattı. "unutma ki dolunay bu siyahlığın içine nadir çıkar. Hep insanların yanında nadir görünmüşümdür ve insanların benden soğuması için elimden geleni yapmışımdır bu yüzden ne kadar gökyüzüne çıkarsam çıkayım nadir görünürüm. Yalnızlığı severim ve karanlık olarak adlandırdığım yalnızlığım bana en iyi arkadaş olmuştur. Etrafımda ki insanların varlığına bakma. Onlar sadece ama sadece ben ortaya çıktığımda yanımda bulunan yıldızlar. Ama sen farklısın Ahter. İsminin anlamı yıldız olsa da sadece bulunduğumda yanımda olan yıldız değilsin ve hep öyle kal olur mu?" başımı salladım ve ona sarıldım. Bende ona hayat hikayemi anlattığımda ikimiz de gözyaşlarımızı tutamamıştık ve o gece beraber uyumuştuk. Onu seviyordum. Ne kadar farklı bir karakter olsa da ne kadar farklı bir tarzı olsa da onu seviyordum. Yine günler sonra okul çıkışı Nick, George, Dolunay ve ben spor salonuna gittik. Derhal üzerimi giyip derse başladım. Dolunay ve Nick de en az George kadar şaşırmıştı. Yine o akşam sessizlik esir almıştı bütün şehri. Caddelerin uzağından gelen ambulans siren sesleri, gecenin sessizliğine eşlik eden tek mırıltıydı. Telefonumu alıp annemi aradım. Hemen açıp soru yağmuruna tutmuştu beni tabii. Uzun uzun konuştuktan sonra ağlamaya başlamıştı ve beni de ağlatmıştı. Ağlamaktan gözlerim acırken yatağıma yattım. Aklıma öz annem gelirken hıçkırıklar boğazımdan dudaklarıma firar etti. O gece yine kolyeme sarılıp uyumuştum. Onu deli gibi özlemiştim ama affedemiyordum işte. Ama şuan özleminin ağır bastığı yokluğuna akıttığım gözyaşlarımdan belliydi...

Kutup Ahteri; Bedensiz (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin