TRACIA #9 - Çürüyen "Tracia"lar

1.2K 96 28
                                    

Gözlerimi açmaya korkuyorum. O... Hayatımda gördüğüm en korkunç, en aşağılık, en bencil ve en duygusuz varlıktı. Ruh desem, ruhlar konuşabilir miydi? İnsan desem, zaten insan olan birisinin içinde nasıl yaşayabilirdi? O'nu anlatan bir kitaba mı güvenmeliydim yoksa o'nun hareketlerine mi aldanmalıydım? Hiçbir fikrim yoktu.

Nefesimi tutup gözlerimi araladım. Karanlıktan başka bir şey göremeyince tamamen açtım gözlerimi, karanlığa alışmaya çalıştım. Birkaç saniye içinde ayağa kalktım ve etrafı süzmeye başladım. Karanlık yüzünden pek fazla bir şey göremiyordum, ya da pek fazla bir şey yoktu. “Charles?” diye seslendim titreyen sesimle. Sol elimi duvara dayadım. Birkaç adım attıktan sonra “Taylor?” diye seslendim bu sefer. Cevap alamayınca yavaş yavaş yürümeye devam ettim. Duvarda elime bir şey ilişince adım atmayı aniden kestim, kalbimin atış ritmi değişti. Elime ilişen şeyi yokladım ne olduğunu anlamak istercesine. Bir düğmeye benziyordu. Küçük, dikdörtgen bir düğme.

Elimi çektim düğmeden. Ani bir elektrik akımı iletilmiş gibi hissetmiştim elim düğme ile temas edince. Elim uyuşmuş gibi hissettim. Korkudan ve karanlıktan nefes nefese kaldım. Şu anlık o burada değildi ve bunun için az da olsa mutluydum. Ama o yine yapacağını yapmıştı.

Charles ve Taylor'dan üzerimi değiştirmek için müsaade istediğim zaman beynimde yankılanan birkaç cümleden sonra nefesimi tamamen kesmişti. Tam boğulacakken beni serbest bırakmıştı, ölemediğim için bayılmıştım ve işte gözlerimi açtığım yer, tam olarak burasıydı. Karanlıktan korkuyordum. Delicesine. Şu anda pek belli etmemeye ve sakin kalmaya çalışıyordum ama her an bir şey olacak gibi hissediyordum. Bir de hayatıma o başvurunca işer bir hayli değişmişti.

Duvardaki düğmeye basıp basmamak arasında kalırken zaten ölmüyorum, düşüncesiyle bastım düğmeye. Nefesimi tuttuğumu fark etmem, odanın aydınlanması sayesinde oldu. Daha sonra büyük bir çığlık attım. Mahzen gibi, demirlerle çevrili bir yerdeydim. Karşımda büyüklü küçüklü, hayatımda gördüğüm en iğrenç ve en korkunç bebekler duruyordu. Hepsinin bana bakması beni o kadar rahatsız hissettirmişti ki, gözlerim doldu.

Bakışlarımı bebeklerden çevirip diğer tarafa baktım. “Charles!” diye bağırdım umutla. Yine bir hareket veya ses yoktu. Delirecektim. Bebeklere kısa bir bakış attım tekrar. Yanlarında duran, tahtaya çakılmış bir kağıt ilgimi çekti. Gözlerimi kapattım, düzenli nefes alışverişi yaptım. Gözlerimi tekrar açıp birkaç adım attım bebeklerin yanına. Uzaktan kağıtta yazanlar okudum.

Çürüyen Tracia'lar.

Bebeklere tekrar baktığımda kimisinin yüzü, kimisinin kıyafeti, kimisinin saçları yırtıktı. İkinci kez, bebeklerden soğudum.

Adımlarımı bebeklerin zıttında ilerletmeye başladım. Hala bedenimin kontrolü bende olduğu için bir bakıma şanslıydım. Gerçi o'nun ne yapacağı hiç belli olmuyordu. Bir ruhtu, fakat dengesizin önde gideniydi. Demir kapıdan çıktım yavaşça. Uzun koridor çıktı karşıma. Koridorun en ucunda da bir şey vardı. Adımlarımı hızlandırdım. Koşar yürür bir vaziyette koridorun ucuna vardım. Gördüğüm şey ile hemen yere çömdüm, adamı sarstım.

“Charles? Charles uyan!”

Gözleri kapalı, kafasından kan süzülür bir şekilde yatıyordu sadece. Daha sert bir şekilde sarstım, daha yüksek sesle adını söyledim. Gözlerini yavaşça araladığında yaşadığını anladım ben de. Rahatlayarak yere attım kendimi. “Neler oluyor?” diye sordu Charles. Güldüm. “Neler olmuyor ki.” Kaşlarını çattı, inledi. Yaslandığı duvardan doğrulmaya çalıştı. “Tracy, neler oluyor?” diye sordu yeniden, daha ciddi bir tavırla. “Bilmiyorum. Bayılmışım. Uyandığımda buradaydım. Seni bulmak için seslendim ama yoktun, biraz etrafta dolandım. Seni bulunca da uyandırmaya çalıştım işte.”

“Kitap! Kitabı arayacaktık en son.” Elini kanayan yarasına dokundurdu. Acıyla inledi. “O kadar kötü değil.” dedim. Bakışlarını bana çevirdi. Hafif gülümser gibi oldu. “Nereden biliyorsun, doktor musun?” dedi alayla. Ciddiyetimi koruyarak cevap verdim. “Charles, beni arabayla ezdin. Hatırlatmama gerek yoktur umarım.” Bir şey demedi. Kalkmak istedi, yardım için elimi uzattım. Önce tereddüt etse de –ki nedenini bilmiyorum– uzattığım eli tuttu. Tüm gücümle kaldırmaya, o da kalkmaya çalıştı. Kalkınca da birkaç saniye bakıştık. “Taylor nerede?” diye sordu. Kafamı olumsuz anlamda, her iki yana salladım. “Onu bulamadım.” Ofladı. İçimin titrediğini hissettim. Daha sonra adımın fısıldandığını. Kötü bir haber olsa da o'nun geldiğini anlamam kısa sürmedi.

“Koridorun sonu nereye çıkıyor?” diye sordu bu sefer de. Yüzümde onun anlamaması için mimik değiştirmemeye çalıştım. “Bilmiyorum, anca senin yattığın yere kadar geldim ben de.” Arkasını döndü, koridorun sonuna doğru ilerlemeye başladı. İtiraz etmeden veya nereye gittiğini sorgulamadan peşinden gittim. Beynimin içinde yankılanan adımın fısıltısı, her adımımda artıyordu sanki. Yine de sabrederek Charles'ı takip etmeye devam ettim. Duvarlarda kazınmış bazı simgeler, harfler ve isimler vardı. Etrafımı süze süze yürüdüğümden kolayca anlamıştım bunu fakat Charles'ın pek umrunda gibi görünmüyordu bu. Ayaklarım, duvarda yazılı olarak gördüğüm isimle durdu.

Taylor Wagner.

“Charles.” diye seslendim titreyen sesimle. Durdu, başını bana çevirdi. “Bunu görsen iyi olacak.” Yanıma yaklaştı ve baktığım yere baktı. En az benim kadar şaşırmış görünüyordu. “Taylor Wagner.” diye duvarda yazanı sesli bir şekilde okudu. “Tayl–” dememe kalmadan öyle büyük bir ses yükseldi ki kafamda, ellerimle kulaklarımı kapatmak zorunda kaldım. Eğildim daha iyi hissetmek istercesine ama ses öyle büyüktü ki beynim patlayacakmış gibi hissediyordum. “Tracy, iyi misin?” diye sordu telaşla Charles. Cevap bile veremedim.

“Tracia...”

“Tracia...”

“Çürü, Tracia...”

“Çürü...”

“Çürü...”

“Çürü...”

Büyük bir inilti koptu ağzımdan. “Yeter!” diye bağırdım. Ben bağırınca ses daha çok yükseldi. Ağladığımı fark ettim.

“Piyonumsun...”

“Çürü...”

“Tracia...”

“Çık bedeninden!”

Şeytan, yok et!”

“Bedeni bizim olsun, yok et!”

“ÇÜRÜ!”

Charles'ın bana yardım etmek için bir şeyler yaptığını gördüm ama her şey bulanıktı. Birkaç saniye daha karartı gördükten sonra kustum. Ama siyah; zifiri siyah kustum. Kustuğum siyah şeyin ne olduğunu bilmezken ardı ardına kustum. Daha sonra bir beden belirdi gözlerimin önünde. Charles kaskatı kesilmiş bir şekilde sadece beni izliyordu. Ne yapacağını şaşırmıştı. Gözlerimin önünde oluşan bedenin yanında hastanede gördüğüm küçük kız da belirdi. Küçük kızın elinde ise oldukça iğrenç, çürümüş bir oyuncak bebek vardı. Daha sonra iki oyuncak bebek oldular. Daha sonra üç. Dört, beş derken küçük kız gitti. Yerini devasa büyüklükte beyaz elbiseli bir oyuncak bebek aldı. Gözleri bembeyazdı. Bebeğin yanında da o belirdi. Upuzun boyu, sivri ve uzun tırnakları vardı. Sağ eliyle oyuncak bebeğin sol elini tuttu. Sol elini yüzüne götürüp 'şş' işareti yaptı. Gözümün önünde beliren ilk beden yavaşça netleşti. Netleşti, netleşti... Dehşete düşmeme yetecek kadar netleşti. Bedenin Taylor'a ait olduğunu anlamam ile zihnimde küçük kız gülüşü duymam bir oldu.

“Çürü...”

“Çürü....”

“Çürü...”

“Çürü...”

“Çürü...”

“Çürü...”

“Çürü...”

“Çürü...”

TRACIA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin