TRACIA #12 - Karşılıklı Odalar

969 93 41
                                    

Playlist'teki şarkıyı dinlemeyi unutmayın. Mutlu yıllar!

***

Charles beni hafifçe yana iterek “Taylor!” diye bağırdı heyecanla. Benim aksime o sevinmiş gibi görünüyordu. “Ne oldu, nerelerdeydin?” diye sordu kadına. Kapıyla arasında bir santim bile kalmadı. Küçücük alandan ne kadar görebilirdi ki yüzünü? Sadece gözler gözüküyordu zaten. “Bilmiyorum, uyandığımda buradayım. Karşılıklı odalarda mıydık biz?” diye kadın sordu bu sefer Charles'a. Yorgunluktan gözlerinin altı morarmıştı. Büyük ihtimalle benim de öyleydi.

“Hayır, biz mahzendeydik. Yani onun gibi bir şeydi. Tünellerden geçip buraya geldik.” diye cevap verdi Charles, Taylor'ın sorusuna. Taylor gülümseyerek “Size bir sürprizim var.” dedi. Ne olduğunu merak etmeye kalmadan Taylor elindeki şeyi küçük kapıya doğru kaldırdı. “Ta daa!” Kitap... “Kitabı mı buldun?” diye soruverdim bir anda. Taylor kitabı aşağı indirdi ve gözleri, gözlerimle buluştu. “Evet.” Birkaç adım atıp Charles ile aynı hizaya geldim. “Nasıl?”

“Odanın diğer ucundaydı, uyandığımda fark ettim.”

Daha sonra aklıma bir şey takıldı. Ne Charles fark etmişti bunu, ne de Taylor. Aklımda çözmeye çalıştım ama başarılı olamayınca bunu dışarı yansıttım. “Eğer biz şu anda karşılıklı odalardaysak... Charles, diğer odanın çıkışı Taylor'ın odasıydı!” Charles kafasını bir hışımla bana çevirdi. Birkaç saniye bekledikten sonra “Ne?” dedi şaşkınlıkla. Kafamı Taylor'a çevirdim.  Onun da hiçbir şeyden haberi yok gibi görünüyordu, anlamsız ifadelerle bana bakıyordu. Daha sonra tekrar Charles'a döndüm. “Bir kapı seçtik ve bu da sol tarafta olandı. Eğer sağ taraftaki kapıyı seçseydik Taylor'ın yanında olabilirdik.” diye cevap verdim kafalarda oluşan soru işaretlerini az da olsa kaldırmak için. Charles sırtını dönüp gitmeye yeltendi ki kolundan tutup kendime doğru çektim. “Nereye gidiyorsun? Manyak mısın? Neden buraya geldiğimizi sanıyorsun, dışarıda ne olduğu belli olmayan bir varlık var hatırlatırım.”

“Bıktım artık! Ne yapacağız, burada öylece durup Taylor'ı ölüme mi terk edeceğiz? Ruhundan da baktım, gölgenden de!” diye bağırdı bir anda. Sinir patlamasını anlıyordum ama çok yersizdi. Gerçi, ne yerli yerindeydi ki bu son zamanlarda? “Kim demiş Taylor ölecek diye? Bizi öldürmek isteseydi çoktan yapmaz mıydı sence de? Hem, onun işi sizinle değil, benimle. Bunun farkına varmalısınız artık.”

“Tartışmayı keser misiniz? Tracy haklı, Charles. Beni öldürmek isteseydi bayıltıp bir odaya koymazdı. Ve ayrıca, kitapta babamın ve amcamın adları yazılı. Ne olduğunu anlamadım ama göründüğü gibi işler karşılık. Lütfen her şey fena hâldeyken bir de siz başlamayın.” diye araya girdi Taylor. Ve ilk defa, onu haklı buldum. Taylor, Charles'dan bir onay beklerken bir ses daha geldi. Hepimizin gözleri, kapının ardına gitti. “Pekala.” dedi Charles gözlerini kapıdan ayırmadan. “Ama seni orada yalnız başına bırakmayız. Bunu hepimiz biliyoruz.” diye de ekledi. Evet, Taylor'ı orada bırakamazdık ama dışarı çıkmak da çok tehlikeliydi anlaşılacağı üzere. “Ne yapacağız o zaman?”

***

Kalbimizin gümlemesi normalde hiç azalmazken, şimdi deli gibi artmıştı. Yaptığımız plandan dolayı mıydı bilmiyorum ama gerçekten kafayı yediğimizi anlamıştım. Çünkü göz göre göre ölüme yürümek ancak bizim yapabileceğimiz bir işti. Taylor'ı pek sevmiyordum, kabul. Fakat ona ihtiyacımız vardı ve sonuçta o da bir insandı, onu orada öylece bırakmazdım. Zaten gidecek pek bir yerimiz yoktu, başka bir şansımız da yoktu. 

“Hazır mıyız?” dedi Charles nefes egzersizleri yaparken. “Evet, hazırız.” diye cevap verdim her ne kadar hazır hissetmesem de. “Üçe kadar sayacağız. Üç dediğimde kapıyı açıp koşacağız, tamam mı?” diye sordu bu sefer de. Yaklaşık beş dakikadır aynı şeyi konuşuyorduk zaten. Hatta daha uzun süre bile olmuş olabilir. “Tamam Charles, anladım.” O da beni kafasıyla onayladı.

“Bir...” diyerek saymaya başladı. Biraz bekledikten sonra “İki...” dedi. Kendimi hazır konuma getirdim. Odada o kadar sessizdik ki şiddetli kalp atışlarımızın sesi duyuluyordu. En sonunda “Üç!” diye bağırdı ve kapıyı hızla açarak dışarı çıktık. Orta uzunlukta olan koridorda son sürat koşturmaya başladık. Daha öncekinin aksine artık duvara vurma sesleri gelmiyordu. Koridorun sonuna geldik ve Charles hızla kapıyı kapattı ardımızdan. Birkaç saniyelik soluklanmadan sonra öteki kapıyı açtık. “Umarım burayı da yumruğa tutmazlar.” dedi Charles. Kafamı aşağı yukarı oynatarak onayladım ben de onu. “Taylor, sen oradan çıkamıyor musun?” diye bağırdım duymasını umut ederek. Koridor çok da uzun sayılmazdı. Evet, kısa değildi ama dakikalar sürecek bir uzunluğu da yoktu. Taylor cevap vermeden önce birkaç takırtı sesi geldi. “Hayır,” dedi daha sonra. “Burada kapıyı açacak bir şey yok. Belli ki sizin tarafınızdan açılıyor. Geliyor musunuz?” diye ekledi bağırarak.

“Evet geliyoruz.” dedikten sonra Charles'a baktım onay almak için. O da kafasını sallayarak onay verdi. Elimi tuttu beklemediğim bir anda. “Herhangi bir şey olduğu halde seni kurtarmak için.” diye açıklama yaptı. Bir şey demeden ilk adımı attım koridorun içine. Charles da bir adım atarak yanımda durdu. “Hadi, daha fazla gerilmeden gidelim.” dedim. İkimiz de aynı anda yürümeye başladık böylece. Demirden duvarlar, öteki koridora göre daha eski gibi görünüyordu. Çizikler vardı üzerinde, sanki tırnak izi gibiydiler. Hepsini tek tek süzüyordum. Kimisi uzun çiziklerdi, kimisi kısa. Kim bilir ne olmuştu, ne yaşanmıştı buralarda.

Yürümeye devam ederken bastığım bir yerde bir oynama oldu. Ayağımı sakince geri çektim. “O neydi?” dedi Charles. Kafamı her iki yana sallayarak cevap verdim. “Bilmiyorum, farklı bir bölme falan sanırım.” Koridorun bir ucundan diğer ucuna uzanan dikdörtgen şeklinde bir kesik vardı yerde. “Önce Taylor'ı kurtaralım, sonra buraya bakmaya geliriz. Vakit kaybedemeyiz.” dedi Charles ve elimi tuttuğu eliyle hafifçe çekti beni. Kafamı yerden çektim, kesik bölmenin üzerinden atlayarak Charles'ın yanına vardım. Yürümemize kaldığımız yerden devam ettik.

Kısa süre sonra Taylor'ın bulunduğu odaya varmıştık. Charles elimi bırakarak kapıyı açmaya çalıştı. “Sonunda geldiniz.” dedi Taylor. Charles biraz zorlansa da kapıyı açtı. Taylor'ın saçları dağılmış, üstü kirlenmişti. Yüzü sandığımdan daha solgundu. “Ah Tanrım...” dedi Charles. Ses tonu o kadar garip çıkmıştı ki ne kadar çok yorulduğunu anlamıştım. Birbirlerine sarılırlarken ben sadece onları izliyordum. Ayrıldılar ve Taylor bu sefer de bana sarıldı. “Teşekkür ederim, sana minnettarım.” dedi. Sarılmasına karşılık beklemeden ayrıldı benden. “Hadi gidelim şu lanet yerden.” dedi Charles ve bu sefer de Taylor'ın elini tuttu. Taylor da karşılık olarak gülümsedi.

“Durun!” diye bağırdım aniden. “Bu sefer şu  kitabı unutmayın.” diye devam ettim azarlarcasına. Taylor'ın yüzü bir anda düştü ve “Özür dilerim.” dedi. Charles'ın elini bırakarak odaya geri girdi. Kitabı yerden aldı ve yanımıza tekrar geldi. Kitabı bana uzattı, zoraki gülümsemeyle kitabı elinden aldım. “Kitapta amcamın ve babamın isimleri mi yazıyor demiştin?” diye sordum hafızamı biraz kurcalayarak. “Evet.” dedi. “Nedenini ben de bilmiyorum.”

“İlginç...”

“Artık gidebilir miyiz şu lanet olası yerden? Burada kaldığım her saniye ölecek gibi oluyorum da.” diye araya girdi Charles.

“Çıkış yolunu biliyor musunuz?” diye aklımdaki soruyu soran Taylor oldu. Ben ise bıkkınlıkla cevap verdim. “Ve karşınızda yeni sorunumuz.”

TRACIA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin