At arabasından indim, sırt çantamın saplarına tırnaklarımı geçirdim, gözlerimi ayaklarıma kilitlemiş bir şekilde yürümeye başladım.
Finn, taşıdığı malları bırakmak için köye dönerken beni akademinin önünde bırakmıştı. Kraliyetin kaldığı kısımdan bir hayli uzaktım, Karanlık Orman'a en yakın bölgedeydim ama uzun duvarlar ve çalılar yüzünden ormanı göremiyordum.
İnsanların içine girmek zorunda kaldım, aralarından yürüyerek geçmem ve akademiye ulaşmam gerekiyordu. Finn, yanımdan ayrılmadan önce gitmem gereken yerleri bir bir anlatmış, sarayın yapısını az çok bildiğini söylemişti.
Bugün ve yarın öğrenciler buraya akın edecekti. Eğitimin başlamasına birkaç gün vardı ama herkes önceden gelecek, yerleşecek ve hazırlanacaktı. Öğrenciler ne yapması gerektiğini biliyordu, hangi dersleri alacaklarını ve ne olduklarından haberdardı ama benim hiçbir konu hakkında fikrim yoktu.
Başlığımın altına gizlendim ama etrafı incelemeyi ihmal etmedim. Anwa'nın birbirinden bağımsız birçok binası vardı, kubbeler gökyüzüne kadar çıkıyor gibi görünüyordu. Kraliyet üyelerinin kaldığı bölge çok daha gösterişliydi ve akademiden ayrılıyordu. Muhafızlar çevrede geziyor, kraliyete geçişe izin vermiyordu.
Batıya doğru ilerledikçe gösteriş azalıyor, yerini kalabalığa ve sıradanlığa bırakıyor, kraliyet görevlilerinin, çalışanların kaldıkları kısımlara dönüşüyordu. En son akademi geliyordu. Uzun ve çok katlı binalar en yüksek kısma kurulmuştu, önü açıktı. Geniş çimenlik alanlar akademinin önünü kaplıyordu ve banklar her yere sıralanmıştı.
Çimenlik alanlar birbirinden çalılarla ayrılmış, bölüm bölüm kapatılmıştı. Bu alanlarda öğrenciler henüz gezmiyordu, şimdilik birbirleriyle konuşan grupları görüyordum. Bahçenin kendisi, binaların kapladığı alandan çok daha büyüktü ve belki de dersler burada veriliyordu?
Akademinin önünde durup koca yapıya bir de tam karşıdan baktım. İnanılmaz büyüktü, kubbelerin tepesinden heykeller sarkıyordu, kandiller ve meşaleler girişini süslüyordu. Büyüyle yandıklarını görebiliyordum çünkü alevler rüzgarla bile hareket etmiyordu. Koca kapıya çıkan merdivenlerden beş kişi indi, hiçbiri bana bakmadı. İnsanlara dik dik bakmak gibi bir huyum olduğunu yeni fark ettim çünkü daha önce insan görmemiştim. Onları incelemek, birbirlerinden ne kadar farklı olduklarını anlamak istiyordum ama bu garipsenirdi.
Derin bir nefes aldım, gözlerimi yumdum ve başımdaki başlığı geriye atıp merdivenlerden inen beş kişinin önüne geçtim. "Merhaba," dedim hepsine doğru. Beşi de durdu, bana baktı. "Yeni geldim ve ne yapmam gerektiğini bilmiyorum." Nereye gideceğime dair en ufak bir fikrim yoktu, sorarak öğrenmek zorundaydım. Bir odam olmalıydı, Eltaor gelişimi ayarlamıştı ama odamı bulamazdım, hangi katta kalacağımı bile bilmiyordum.
En önde duran kişi kapıya doğru elini kaldırdı, "İçeri gir, en alt katta, sağdaki koridorda bir oda var. Seninle ilgilenirler." dedi, başka bir şey söylemedi ve önüne dönüp yürümeye devam etti.
Arkasından iki saniye bakakaldım. "Teşekkürler?" dedim şaşkınlıkla. İyi günler demeyi bile çok görmüş olmalıydı.
Kaşlarımı kaldırıp indirdim ve akademinin geniş merdivenlerini çıktım. Kapıdan geçtiğim gibi duraksayıp çevreye baktım. Geniş bir hole çıktım, sağa ve sola dönen merdivenler içeri girdiğim gibi beni karşıladı. Direkt olarak yukarı çıkışa yönlendiriyordu ama alt katta da bir sürü oda ve koridorlar olduğunu görebiliyordum. Keşfetmek için henüz erkendi.
Tarif edilen odaya doğru gittim, kapısı kapalı olan tek oda gözlerime girdiğinde hızla elimi kaldırıp tıklattım, içeri girdim. Küçük bir masanın önünde duran, ellerinde kağıtlar tutan kadın içeri girdiğim gibi gözlüğünün üzerinden bana baktı. "Merhaba," dedim tekrar, zoraki gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANWA
FantasiaKaranlık Orman, asırlar boyunca gizliliğini korumuş olan bir sırdı. Hiçbir insan ormanın içine girememişti, içindeki güçlerden haberdar değildi. Valerie Raven, karanlık dumanların ardına gizlenmiş olan ormana üç yaşındayken bırakılmış ve on üç yıl b...