Bir gazete bulmuştum.
Başlığında şunlar yazıyordu;
"SIR DOMINIC VE LEYDI RUVIA'NIN KATİLİ ÖLÜ BULUNDU."
Detayları hızlıca okudum, daha fazlasını bilmeme gerek yoktu.
Günah keçim ben onun adına katliam yapmadan önce ölmüştü.
Kendimi ihanete uğramış hissediyordum. Çünkü uğramıştım. Hiç tanımadığım ölü adama karşı çok öfkelenmiştim. Öfkemi çıkarmak istiyordum, bağırmak, vurmak, birinin bunun cezasını çektiğini görmek istiyordum.
"Peki ya sen? Senin cezanı kim verecek ?" diye fısıldadı zihnime Misa.
Karşımda kuzgun karası saçları ve kuzgun kanatlarıyla solgun bir kız duruyordu, mor gözleri hüzünle doluydu. Etrafındaki gölgeler hareket ediyordu, giydiği siyah elbisenin parçalarıydı sanki.
"Haklısın." diye fısıldadım. Öfkem kendime de yönelmişti, bir şekilde doğru düzgün düşünemeyen ve beni bu duruma sokan aciz bedenimden intikamımı almalıydım.
"Almalıyız." diye hevesle onayladı Misa. Misa acıyı ve ölümü severdi, bunları yaşayanın kim olduğu fark etmezdi. Biz de bir istisna değiliz. Hatta özellikle kendi acısı ona daha cezbedici geliyor gibi bir hali vardı. Ama onun acı çekmesi benim de acı çekmem demekti. Acı çekmek için fazla mükemmeldim.
Ama bir hata yapmıştım.
"Artık mükemmel değilsin. En azından bu hatanın bedelini ödetene kadar." Misa beni destekledi.
Etrafıma tekrar baktım, görünürde sivri şeyler yoktu. Geldiğim hasta odasında da yoktu. Acaba yokluğumu fark ettiler mi diye düşünemeden kapıda biri belirdi.
Refleks olarak tısladım ve yüzümü kapıdaki önlüklü adama çevirdim. İlk baktığım şey üzerinde bıçak gibi sivri bir alet olup olmadığıydı. Önlüğünün cebinde bir kalem vardı. Birden kafam çatlayacakmış gibi hissettim, midemdeki oyulma hissinin de üzerine eklenince görüşüm bulandı, masaya tutundum.
Odanın içine bakmayı o zaman akıl ettim. Beyaz duvarlar, yuvarlak kenarlı bir masa. Oda benim çıktığım odanın hemen bitişiğinde, acıdan bayılmadan ulaşabileceğim fakat geri dönmeden yokluğumun fark edileceği bir mesafe. Masadaki tek şey bir gazete.
Ve bu sayfa açık.
Homurdandım.
"Belki de o kadar aptal değilsiniz bayım."
Adam hafifçe güldü ve dışarı çıktı, onu takip etmemi bekliyormuş gibi kokuyordu.
Karnımı tutarak adamı takip ettim, yaramın tekrar açılmasını istemiyordum.
Bir sonraki kapıdan içeri girdi, klasik bir doktor odasıydı. Kendisi masanın arkasına geçip oturmamı işaret etti.
Etrafı inceleyerek yavaşça oturdum.
"Hangi gündeyiz?" diye homurdandım.
"Gazetede yazıyordu, dikkat ettiğine eminim."
"Gerçek tarih değil. Gazete birkaç gün öncesine ait."
"Nereden anladın ?" dedi masasına eğilerek.
Yaramdan anlamıştım, ve zamanlamadan. Eğer aradan zaman geçmemiş olsaydı bu yarayla yürüyemezdim. Ve bu durumda gazete bugüne ait olsaydı şu anda evimde rahat rahat sıcak çikolatamı yudumluyor olurdum, çünkü katil katliamdan sonra ölmüş olurdu.
Fakat tabii ki bunları ona söylemeyecektim.
"Hangi gündeyiz?" diye tekrar ettim sabırla.
"Çarşamba."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günah Katili
Misterio / Suspenso"Gerçekten mi?" dedi, kaşlarını sanki çocuk kandırıyormuş gibi kaldırmıştı. İnanmıyordu. Zaten bunun için fazla aptaldı. "Hayır, tabii ki. Neden 'Hayır' olabilecekken 'Gerçek' olmuş olsun? Çünkü gerçek görünüyor. Ama değil. Gerçekler görünebilseydi...