Öncelikle kısa bir not: Bu hikayeyi FaptasticFingers'la birlikte yazıyorum, Tımarhane onun kendi fikriydi -ve bana kalırsa dahice-, bana da yazıp yazmamam hakkında sorunca balıklama atladım teklifine. Bu hikayedeki Francine Miller karakteri de ona aittir, onun yazdıklarını da okumak isterseniz "TIMARHANE" hikayesini okuyabilirsiniz ^_^
-Letta
***
Çikolatalı, kocaman bir pasta masanın üzerinde duruyordu. Üzerinde yaşıtım olan Lisa için yerleştirilmiş 7 mum vardı. Güneşten dolayi erimesin diye tentenin altında tutuluyordu. Devasa şapkaları yüzlerini örten hanımefendiler masanın yaninda porselen fincanlarından çay içmekle meşgullerdi, çocuklarının ne oynadıklarıyla pek ilgilenmiyorlardı. Ben de ilgilenmiyordum, onun yerine masanın üzerinde duran pastayı incelemekle meşguldüm. Çikolatalı pastadan nefret ederdim, çikolatalı her şeyden nefret ettiğim gibi. Asıl ilgimi çeken şey pastanın yanında duran, üzeri motiflerle süslenmiş, kocaman, gümüş bıçaktı. Güneşin altında parlıyordu, gerçekten çok güzeldi...Çikolatayla kirletilemeyecek kadar güzel.
Farkına bile varmadan masanın yanına ulaşmıştım, büyük, motifli bıçak sanki beni çağırıyordu. Yaşımdaki erkek çocukları bunun gibi, fakat tahta kılıçlarla sürekli oynarlardı, bu babalarının onları kendi silahlarından uzak tutmak için ellerine tutuşturduğu bir avuntudan ibaretti, ama ellerinde bir silah olduğu sürece mermili mi yoksa keskin mi olduğu o salakları ilgilendirmezdi zaten.
Bıçağı yavaşça elime aldım, kabzası benim ufak ellerim için büyüktü, ama yaşıma göre ufak tefek olduğum için alışıktım buna.
Bıçağı biraz kaldırdım, ağırdı, ama bu hoşuma gitmişti, biraz çevirip üzerindeki yansımama baktım. Biri mavi, diğeri yeşil, insanların beni ucube olarak görmesini ve yaşıtım olan çocukların beni dışlamasına sebep olan gözlerim şevkle parlıyordu, kuzgun karası düz saçlarım Amelia teyzemin hep içinde iblis saklayan bir meleğinkine benzettiği yüzümü çevreliyordu. Gülümsediğim zaman içimdeki küçük şeytanın su yüzüne çıktığını iddia ederdi. Sonra da buna gülüp geçerdi tabii, annemin de küçükken böyle olduğunu, ileride çok olgun ve güzel bir kız olacağımı, bir sürü yakışıklı prensin bana evlenme teklif edeceğini söylerdi.
"Peki ya gözlerim? Gözlerim Melanie'ninkiler gibi güzel değil, o ve Daisiy varken beni istemezler ki!" derdim kendimden emin bir şekilde.
"Tatlım, insanlar birbirlerinin dış görünüşlerine aşık olmazlar ki! Sen çok akıllı ve şirin bir kızsın, istersen herkesin seni sevmesini sağlayabilirsin, inan bana. Sırf seninle konuşmak için bile insanlar sıraya girerlerdi." derdi bilmiş bir bakışla, tombul yanakları içten bir gülümsemeyle gerilirdi
İçimden gülmek geliyordu, ama konuşmak daha eğlenceliydi, eğer karşınızdaki insanın ne tepki vereceğini bilmiyorsanız, o zaman konuştukça merakınız artardı, ve onu tanıyana kadar bu merakı tatmin edemezdiniz. Teyzem tanıdığım diğer insanların aksine merakımı tatmin etmenin tersine daha da alevlendirirdi, onu sevmemin sebeplerinden en önemlisi buydu.
"Yoksa çok mu komik konuşuyorum? "
"Sence?"
Düşündüm. Hayır, komik konuşmuyordum.
"Peki...kurnazca mı konuşuyorum o zaman?"
Bir kahkaha patlattı, yani doğru cevaba yaklaşmıştım, beklentiyle yüzüne bakmaya devam ettim.
"Ma petite, kurnazlık ne kelime, şeytan bile seninle münakaşaya girmeden önce iki kere düşünür."
Bu yaklaşık iki yıl önceydi, o doğum günü partisinden iki yıl önce. Teyzemin ne demek istediğini anlamam çok uzun sürmemişti, ama teyzem o kısa süre içinde çoktan beni büyükannemle bırakıp annemin yanına gitmişti bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günah Katili
Gizem / Gerilim"Gerçekten mi?" dedi, kaşlarını sanki çocuk kandırıyormuş gibi kaldırmıştı. İnanmıyordu. Zaten bunun için fazla aptaldı. "Hayır, tabii ki. Neden 'Hayır' olabilecekken 'Gerçek' olmuş olsun? Çünkü gerçek görünüyor. Ama değil. Gerçekler görünebilseydi...