(No.3) Christopher Brock

2.3K 280 280
                                    

Louis neredeyse uyanmak için birisinin odasına girip, gürültüyle eskimiş tüllerini çekmesini bekleyecekti.

Fakat birileri bunun yapması için fazla yorulmuş olmalıydı. Louis anlayışlı bir insandı.

"Zaten olayların buraya geleceğini biliyordum." diye mırıldandı yatağının ucunda duran terliklere ayaklarını yerleştirip yerde sürüyerek yürürken. "Tekmeyi bu kadar erken yemiş olman seni şaşırttı mı? Aptalın tekisin, tabii şaşırırsın."

Kahvesi için su ısıtırken, geçen gün markette görüp tadını merak ettiği için aldığı ve nefret ettiği kurabiyelerden bir tane ağzına attı. "Ne sanıyordun? Sonsuza kadar arkadaş kalacaksınız falan mı? Hah ne arkadaşlık ama."

Kahvesinden ilk yudumunu alırken çoktan ikinci sigarasının yarısına gelmişti. "Veya daha kötüsü... Seni ilk gördüğü anda dizlerinin üzerine çöküp onunla evlenmen için yalvaracağını mı?"

Üçüncü sigarasını parmakları arasına almışken vazgeçerek masaya bıraktı ve küçük lavabosuna doğru ilerledi.

"Hayır yani..." Fazla sıkılmış diş macunu köpürerek, dudaklarından taştığında hızla lavaboya doğru eğilip tükürdü. "Hiç ona baktın mı? Tabii ki de baktın. Hastalıklı beynin de düşündüğün şu, onu kendine uygun bulma olayını sesli söyle de dolabın içerisindeki jiletle bileklerimi boydan boya keseyim-"

Louis, dakikalardır sesli konuştuğunun farkındalığıyla birkaç saniye kirli banyo aynasının karşısında buruşuk yüzle kendisini izledi. "Bravo, bir kafayı yemediğin kalmıştı. Sırada ne var? Çizgi romanlardaki kahramanların gerçek olduğunu falan mı savunacaksın?"

Louis, ağzının içini, diş macunundan arındırmak için, birkaç kere çalkaladı. Havluyla ağzını kurularken aynadaki yansımasıyla tekrar göz göze geldi. "Bu arada," Kaşlarını çattı ve kısılan gözlerini aynaya dikti. "Süper kahramanlar, tabii ki de gerçek."

Louis, yirmi dakika sonra, sırt çantasıyla evden ayrılırken yan kapısı da açılmıştı. Ayakkabılarının bağlı bağcıklarını söktü ve yavaşça bağladı.

"Harry," Adam hızla konuşuyordu ama tek yapabildiği ismini söylemek olmuştu. Louis'nin görüş açısında sadece Harry'nin çıplak bacakları vardı. O ağda mı yapmıştı? Ya da onun bacakları zaten böyle miydi?

"Keşke kahvaltıya kalsaydın, bebeğim." Harry'nin tatlı ses tonu duyulduğunda, Louis dakikalardır çektiği ipe bir kez daha sertçe asıldı. Adamın cevabı gecikmemişti. "Evet, aslında muhteşem olurdu, beni kovar gibi kapı önüne koymasaydın."

Harry sözü devraldığında Louis adamın cümlesinin bitip bitmediğini hatırlamadı. "Ama her zaman çok meşgul bir adamsın ve gitmen gerekiyor değil mi? Ah, Tony! Bu yönün beni cezbediyor. Bu kadar çalışkan olman falan."

Tamam, Louis'nin şu bir ay içinde Harry hakkında öğrendiği sayılı şeylerden birisi onun asla hızlı konuşamadığıydı. Fakat biraz önce gayet düzgün bir şekilde hızlıca cümle kuran çocuğa bakılırsa, Louis onun hakkında hiçbir şey öğrenmemişti.

"Ama Harry..." Adam itiraz edecek gibi mırıldanmaya başladığında, Louis'nin daha fazla uğraşacağı ayakkabı ipi falan kalmamıştı. Bu yüzden doğrulurken ikisine bir göz attı.

Harry, Louis'nin sürekli gördüğü mavi saten pijamasının sabahlığı içerisindeydi ve teninin üzerinde gevşekçe bağlanmış bu saten sabahlıktan başka hiçbir şey yoktu. Saçları omuzlarına dökülüyordu ve her sabah ki birbirine girmiş halinden eser yoktu. Adamın dinlenememiş haline bakılırsa, o birilerinin aksine uzun ve rahat bir uyku çekmiş gibi görünüyordu.

Somebody Else l.sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin