Multimedia büyülü tünel :))
Yol tahmin ettiğimden çok daha uzun sürdü. Bir ara o kadar sıkıldım ki en azından parti hakkında birkaç şey öğrenebilmek için Kevin'a şirinlikler yapmaya başladım. Kevin ise bu halime sadece güldü, ağzından tek bir kelime bile alamadım. Sonunda pes ettiğimde dışarıya dikkatimi verdim. İlk başta şaşırdım çünkü anayoldan çıkıp ağaçlarla dolu bir yola girdiğimizi farketmemiştim. Bir sürü yemyeşil çam ağacı ve aralarda yarı yarıya sarı yapraklarla kaplı ağaçlar vardı. Dağ yolu gibi bir yerdi sanırım. Gittikçe yukarı doğru çıkıyorduk. En sonundan araba yolun ortasında durdu ve ben nerede olduğumuzu anlamaya çalışırken Kev kapımı açıp elinizi uzatmıştı bile.
Topuklularla bu çıkıntılı yolda dengede durmaya çalışırken Kevin'ın omzundun destek alıyordum. O ise beni gideceğimiz yere doğru yönlendiriyordu. Biz giderken kar yağmaya başlamıştı bile.
İlerledikçe ağaçlarda ışıklar ve sonradan yerleştirildiği belli olmasına rağmen büyüleyici duran çiçekler vardı. İlerledikçe ağaçlar daha da parlamaya başladı ve en sonunda bir tünel çıktı karşımıza. Bu hiç normal değildi çünkü kışın ortasında olmamıza ve yerlerde şimdiden 2 cm kalınlığında kar olmasına rağmen tünel yemyeşil ağaçlardan ve pembe çiçeklerden oluşmuştu. Tüm soğukluğun arasında sanki bir perinin eli değmişçesine sıcak ve doğaüstü gözüküyordu. Sanki bu ağaçlara hiç kış değmemişti. İleri doğru attığımız her adımda kendimi bir masalın içindeymiş gibi hissettiriyordu. Bunda yanımdaki yakışıklı koruyucumun da etkisi vardı tabi. Gerçek olamayacak kadar mükemmeldi ve bana bu masalın baş kahramanıymışım gibi davranıyordu.
Dayanamadım ve ona dönüp "Kev, bu nasıl mümkün olabilir? Bu mükemmellik hiç de normal değil. Olamaz. Alışık değilim ben hem böyle şeylere." denip.
Kevin tatlı tatlı gülümsedi bana. "Sen her şeyin en iyisine layıksın prenses. Çünkü tüm normalliğin içinde gördüğüm en sıradışı güzelliksin." dedi. O an yanaklarıma fondoten bocalamasaydım kıpkırmızı olacağıma emindim. Kafamı utançla yere eğdim. Kevin ise gülümsedi ve "Ne soylu bir hareket bu leydim." diyerek gülmeye başladı.
Tünelin sonuna vardığımızda içimde bir huzursuluk hissettim. İmkansız olduğunu bilmeme rağmen bu yürüyüşün sonsuz olmasını istemiştim. Kevin'la sonsuza dek bu sihrin içinde yaşayabilirdim. Şu anki en iyi dostumdu o. Aslında dosttan daha öte, sonsuz yaşamını bana adamış bir melek...
Dışarı attığımız ilk adımda soğuğu iliklerimde hissettim. Hava buz gibiydi. Bu yüzden etrafa odaklanmam zaman aldı. Ama dikkatlice bakınca da göz bebeklerim beklemediğim bir şekilde kocaman açıldı. Beynim bana oyun oynuyor da olabilirdi ama burada yüzlerce insan sayabilirdim. Sadece bir defa gördüğüm ve hiç konuşmadığım insanlar ordusu karşımda duruyordu. Ama asıl tuhaf olan bu değildi. Bulundukları mekandı. Açık bir mekandı. Kar hala yağmaya devam ediyordu. Ağaçlar yolda olduğu gibi çiçeklerle süslenmişti. Kısa bir köprü vardı önümüzde karşı geçebilmemiz için. En fazla iki metre uzunluğundaydı.Altında uçsuz bucaksız bir boşluk vardı ve pek de sağlam görünmüyordu ama nedense bu gece kimsenin ordan düşmeyeceğine emindim. Dört masa vardı ve upuzunlardı. Kare şeklinde birleştirilmişlerdi. Üzerinde onlarca şamdan vardı ve hepsinde mumlar yanıyordu. İlginçtir ki alevler mavi ve yeşildi. Masaların oluşturduğu karenin ortasında kocaman başka bir ateş yanıyordu. Fazla usluydu bu ateş. Sanki biri onu tembihlemişçesine dalgalanmıyordu bile rüzgarda. Karşımda gölün üstünde batan güneşin yansımasını görüyordum. Gölün üstünde aynı zamanda nilüferler ve nilüferlerin içlerinde de mumlar vardı. Güneşin de yansımasıyla sanki göl yanıyormuş gibi görünüyordu ve muhteşemdi. Orkestranın elemanları yerde değillerdi. Ağaçların üstlerinden hafif bir müzik geliyordu. Sanki kuşlarmışçasına. Her şey doğayla bütünleşmişti. Dünyamıza ait hiçbir şey göremezdiniz burada. Fazla fantastikti. Sanki her şey doğanın sihri gibiydi.
"Büyüleyici..." dedim zorlukla. Kevin'ın elini sıktım. Ona döndüm ve oradaki herkesi unutup sıkıca sarıldım. Ağlayacaktım neredeyse. "Kevin sihir gibisin. Sen ve yaptıkların beni büyülüyor." dedim kulağına. Güldü. Saçlarıma uzun bir öpücük kondurdu. Elini belime koydu ve talimat verircesine ileri itti hafifçe. Gözlerim dolu dolu hafif bir gülümseme gönderdim göz göze geldiğim herkese. Ta ki onu görene kadar.
O an durdu işte zaman, her şey silindi gözümün önündeki. Herkes gitti, ve her şey yok oldu. Sadece o vardı. Onun gözleri vardı benim gözlerime değen. Sonsuza dek bakabilirdim. Tabi yanında bana yüzsüzce el sallayan Blair olmazsaydı. Her şeyi mahvetmişti bir anda ve benim ayaklarım tekrar yere değmişti. Yanımdaki adamın eline sarıldım sıkıca. Güç alırcasına. Doğum günümü kutlayan herkesle kısa sohbetler ederek alanın ortasına geldik. Daha önce konuşmadığım insanlar elbiseme, ayakkabılarıma, kolyeme, partiye ve imalı sözlerle yanımdaki yakışıklıya iltifatlar ediyordu. Sonunda sıra pasta kesmeye geldi ve dev boyutlu pastamı da kestikten sonra mutluluktan uçuyordum. Bir an olsun Kevin'ın elini bırakmamıştım. Nereye gitsem yanımda sürüklüyordum onu da.
Birinin bana seslendiğini duydum ve midemde bir yumru belirdi birden bire. En korktuğum ama olması kaçınılmaz olan şimdi gerçekleşiyordu. Arkama döndüm. Blair ve Anthony el ele bana doğru geliyordu. Zar zor gülümsedim. Blair üzerime atladı ve sıkıca sarıldı. Bense o anda bile Kevin'ın elini bırakmamış, karşılık vermemiştim ona. B bana sarılıyordu, Kev'in elini tutuyordum ama gözlerim Anthony'den ayrılmıyordu. O da bana bakıyordu tuhaf şekilde. Blair benden uzaklaşınca elini uzattı. Tokalaştık ve ben o an elimin yandığını hissettim. Bir şey çarptı sanki beni. Aynı şeyi o da hissetmiş olacak ki gözlerindeki bakışlar şaşkınlığa dödü birden bire. Ne olduğunu anlamaya çalışırcasına bir bana bir ellerimize bakıyordu. Bense belli etmemeye çalışıyor tuhaf bir şey yokmuş gibi davranıyordum. Sonunda biri sessizliği bozdu.
"Çok güzelsin bebeğim. Parti de çok güzel. Açıkçası parti yapacağını düşünmemiştim. Ne de olsa her sene evde annenle kutlarsın. Aslında normalde de dışarı çıktığını görmedim. Benden başka bir arkadaşın olduğunu bile bilmiyordum." dedi Blair ve iğneleyici konuşmasının sonunda kıskançlıkla Kevin'ı süzdü. Cevap verecektim ki Kevin beni kendine çekti ve öptü. Elimde olmadan gülümsedim ve tam Blair'a cevap verecekken Anthony sevgilisini çekti. "Daha fazla rahatsız etmeyelim biz. Iıı, şey. İyi ki doğmuşsun güzellik. Yani şey, Ige." dedi ve hızlıca uzaklaştılar.
Biraz uzaklaştıkları an kahkaha atmaya başladım. İçim sonu olmayan bir neşe dolmuştu. Kevin'ın yanağına bir öpücük kondurdum ve "Hadi yakışıklı, parti daha yeni başlıyor." diyerek kalabalığın arasına daldım.
Uzun bir ara ve yeni bir bölüm. minoz99 için yazıldı bu bölüm, onun ısrarlarıyla. Yazmayı özlemişim Umut Işığı'nı :D
Umarım soğumamıştır ilginiz. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum :)