Bilmem şok oldunuz mu? Ya da tuhaf hissettiniz mi? Sizleri hep seveceğim benim ilk okuyucularım. Bana sorumluluk almanın ne demek olduğunu öğrettiğiniz için sizlere minnettarım.
Deniz'in minibüste dinlediği şarkı: Duman - Sarhoş
Bölüm şarkısı: Teoman - Çoban Yıldızı (Kesinlikle bununla okuyun çünkü tamamen anlatıyor.)
Wattpad'i olmayan en yakın arkadaşım, dostum, sevdiceğim Başak'a...
"Haydi babam cooş, burda müzik hoş. Gerisi bomboooş, olalım yine sar-sar-sarhoş!"
Kelimlerimin düzensizlikle dudaklarımın arasından kayıp gitmesine izin verirken önümdeki yaşlı kadın eliyle cama vuruyor, "Yavrum susmak bilmez misin sen?"
Gözlerimi deviriyorum kulaklıklardan birini çıkarıp sesimi yükseltiyorum, "Müsait bir yerde dayı!"
Minibüs ani bir frenle duruken kulaklığımı yeniden kulağıma takıyorum ve cool bir hareketle hızlıca minibüsten iniyorum. Biraz yürüdükten sonra telefonda çalan müziüi kapatıp telefonu çantama koyuyorum.
Kapının önündeki ambulansa bakarken içim burkuluyor. Herhalde Nisanların yan komşusu Hafize Teyze yine bir rahatsızlık yaşamış olmalı.
Elimdeki poşete son bir kez bakıyorum ve gülümsüyorum. Bugün Nisan ile tanışmamızın yıl dönümüydü. Bunu bir tek ben hatırlamış olmalıydım çünkü iki gündür aramıyordu beni. Olsun. Ben ona yeniden hediye aldım. Geçen hafta geçirdiği krizde başını yere çarptığından dolayı biraz kötüydü ve soğukta kaldığı için serum vermişlerdi. Üç gün önceki psikolog randevusuna gitmediği için cezalı olmalıydı. Ona aldığım hediyeyse yelil bir hırka. Umarım beğenecek!
Hızlı hızlı ambulansın durduğu yere doğru yürüyorum ve Hafize Teyze'nin bir köşeden ambulansı izlediğini fark ediyorum. Sanırım bir başkasına bir şey olmuş olmalıydı. Akrabasına falan.
Biraz daha yürüdüğümde gülümsememin solduğunu hissediyorum. Sonra yavaş yavaş kalp ritmim hızlanıyor. Sonra yüzüme umursamaz bir gülümseme takınıyorum. Gülser Teyze ağlıyor bir köşede. herhalde yine sulu gözlüğü tutmuş olmalı. Her şeye ağlıyor bu kadın da!
Sonra yüzümdeki o gülümsemeyle biraz daha yaklaşıyorum ambulansa. Ve ardından Nisanların evinin kapısı açılıyor. Bir sedye çıkıyor. Boğazıma bir yumru oturuyor. Nasıl anlatırım bilemiyorum. Kalın bir karton gibi. Top yapıp boğazınıza yerleştirmişler sanki. Nefges alamıyorsunuz.
Çünkü sedyede Nisan yatıyor.
Elimdeki poşet yere düşerken sırt çantam da yere fırlıyor hemen. Kollarımı serbest bırakıyorum. Kötü bir şey olmadı, diyorum içimden. Nisan'ın her zamanki sakatlıkları. Ama ortada öyle bir hüzün var ki, insan korkmadan, gerilmeden edemiyor.
"Nisan?" Diyorum sessiz bir fısıltıyla. Ardından ellerimi birbirine kavuşturuyorum. Gözlerimi sıkıca kapatıp sarıldığımız her günü düşünüyorum. Aman deniz! Hemen veda sahnelerine bağladın sen de.
"Gülser Teyze?" Diyorum Gülser Teyze'nin yanına yürürken. Gülser Teyze donmuş bana bakıyor.
Ardından sedye yanımdan geçiyor. O kokuyu duyuyorum. Kan ile karışık Nisan kokusu. Biliyorum ama, bir yerlerde var o Nisan Beren kokusu. Saf, temiz koku.
"Nisan'ı nereye götürüyorlar?" Diye soruyorum, sesim hala katı ve alay dolu.
Gülser Teyze cevap vermiyor. Gözlerini sıkıca kapatıyor. Yüzü kıpkırmızı. Ardından arkamı dönüp poşete bakıyorum. Hiçbir şey yapmadan bakıyorum. Ardından yürüyüp oradan uzaklaşıyorum.
***
8 Saat Önce - Nisan
"Böyle daha fazla yaşayamam ben." Diyorum kendi kendime.
Böyle yaşayamazdım ki. Her an her şeyi yapabilriim. İnsanlara kendimi bağlayamam, Hazel Grace'in dediği gibi ben bir el bombasıyım. Bağlanırlarsa yanarlar. Kimseyi ykmak istemem ki ben. Ama bağlanmalarına engel de olamam. En iyisi benim olmamam. Eğer olmazsam belki başkalarına bağlanırlar. Onlara zarar vermeyen, kalplerini kırmayan başka insanlara.
Önce kollarıma bakıyorum. Bir sene kadar önce olsaydı eğer kollarımı kesmenin iğrenç ve kezoca bir durum olduğunu düşünürdüm. Fakat şimdi daha farklı. İnsan ölüme ihtiyaç duyunca iğrenç, berbat gördüğü her boku yapabiliyormuş.
Geçen sene biyoloji dersinde verdikleri jileti alıyorum ve banyoya giriyorum. Son bir kez bağırıyorum, "Anne ben banyo yapıyorum!"
Birkaç saniye sonra cevap geliyor, "Havlunu odana astım!"
Gülümsüyorum nedensizce ve ardından son derin nefesimi alarak suyu açıyorum. Küvetin içine giriyorum. Üzerimde deniz'in bana hediye ettiği o eski siyah hırkası var. Ardından jileti kolumun tam üzerine koyuyorum.
"Özür dilerim."
***
Deniz'den,
Saatlerdir yürüyorum sanırım. Telefonumu Nisanların evinin önünde o dehşet verici götüntüden sonra düşürdüğüm için yanımda da olmuyor.
Gördüğüm götüntü aklıma kazınmış gibi hiç gitmiyor gözümün önünden. Nisan'ın beni bırakmış olabileceği aklımın ucundan geçmiyor.
Ardından eve geliyorum.
"Anne?"
İçeriden gelen ağlama sesleriyle kaşlarımı çatıyorum ve seslerin geldiği yere yürüyorum. Annem, Busenur, Berkay ve Dilara. Ağlıyor.
"Neden ağlıyorsunuz?" Diye soruyorum, hala kaşlarım çatılmış.
Annem daha çok ağlamaya başladığında Berkay yanıma geliyor, "Deniz gel biraz yukarı çıkalım ha?" diyor.
Başımı sallıyorum ve birlikte yukarı çıkıyoruz. Peteklerin üzerine yaslanıyorum ve o da yatağa oturuyor.
"Deniz..." Diyor başlangıçta derin bir nefes alıyor. "Bak bu nasıl söylenir bilmiyorum."
Hiçbir şey demiyorum sadece bekliyorum. "Nisan'ı hastaneye kaldırmışlar."
O tanıdık kalp ritmi yeniden kalbimin üzerine otururken gözlerimi kapatıyorum. Derin bir nefes alıp yine hiçbir şey demiyorum, "İntihar etmiş." Diyor Berkay zorlukla. Sesinin titrediği anlaşılıyor.
"Anladım." Diyorum ben, zorluk falan çekmiyorum.
Ardından boş bir şekilde odadan çıkıyorum ve gidiyorum.
Beklediğiniz son bu muydu, değil miydi bilmiyorum ama benim tercih ettiğim son buydu. Vedaları, ayrılıkları ve hele ki kötü sonları hiç yazamam. Benim yazdığım saçmalıkları okuduğunuz için, zaman ayırdığınız için teşekkürler. Siz benim ilk okuyucularımsınız. Tekrar ve tekrar, sonsuz teşekkürler. Esen kalın!
Sevgilerimle; Nisan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nisan Kızı
Teen FictionBeni her zaman bıkmadan, usanmadan dinleyen anneme... O Deniz. Deniz Demirsu. Sıradan ve normal bir hayatı var, ama hayatındaki tek kusuru ilkokuldan beri tanıdığı kendinden bir yaş küçük arkadaşı olan Nisan'ın ona fazlasıyla aşık olması. O, ne kada...