Okulun ikinci haftası da bitmişti. Yavaş yavaş alışıyordum sanırım. Lise hayatımın büyük çoğunluğunda yer alacaklarını düşündüğüm iki arkadaş edinmiştim.. Selin ve Nehir.
Koskoca sınıfta anlaşabildiğim, kafamın uyuştuğu nadir insanlardı. Hatta şimdiden bir WhatsApp grubumuz bile vardı; "Bu üçlü çok güçlü". Niye böyle saçma bir grup açtım bilmiyorum ama sınıf grubunun gıybetini yapabildiğimiz tek yerdi. Sınıf demişken.. Koskoca şehirdeki bütün aptallarla -en az 10 tane- aynı sınıfa düşmüş olabilecek kadar şansızdım. Evet öyleydim.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Fizik dersinden sonra çok sıkılmıştık. Okulun ilk haftalarından böyle sıkılıyorsak ileride ne yaparız bilemiyorum diye düşünürken Nehir;
-"Derin yaa..Hadi dışarı çıkalım, çok bunaldım.." dedi -ki benim canıma minnet zaten- ve sınıftan çıktık. Hava o kadar güzeldi ki.. Eylül ayında olmamıza rağmen hala yaz gibiydi.
Bahçedeki o kalabalıkta boş bank bulamayacağımızı anladık ve saf saf bahçenin ortasında dolanmaya başladık. Samimiyetimiz günden güne artarken Nehir'i kendime daha da yakın buluyordum, Selin'i de öyle..
Bir kaç dakika daha dolandıktan sonra zil çaldı. C Blok'un girişine doğru ilerlerken demirliklerin üstüne oturmuş bir çocuk dikkatimi çekti. Sapsarı parlayan saçlarını görmemek mümkün olabilir miydi ki? -sarışınları çok beğenirim-
O an yalnızca ona baktım ve Nehir'i;
"-Çocuğa bak!" diyerek dürttüm. O da farketmiş olacak ki yüzünde bir sırıtış oluştu.
Altı tane erkeğin arasından güneş gibi parlayan o çocuğu hayatımın büyük bir kısmında sol yanımda taşıyacağımı nereden bilebilirdim ki?
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Okuduktan sonra oylarsanız ilerlemem daha kolay olur belki. İyi okumalar :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
En Son Umutlar Ölür
Literatura Feminina"İnsan hiç göremediği bir gülümsemeye aşık olur mu?" "-Olur, oldum."