8. Bölüm

22 4 3
                                    


 Yazmayalı uzun zaman oldu. Geçen zaman dilimde yaşadıklarıma rağmen devam etme kararı aldım. Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar :)

_____________________________________________________________________

   2 AY SONRA

  Ocak ayına yeni girmiş bulunuyorduk. Aradan geçen 2 ayda bende pek bir şey değişmemişti. Yine ona deli gibi bakıyor, ve seviyordum. Ama Nehir'de çok şey değişmişti. Ben kıza İbrahim'i gösterirken o Oğuz'a tutulmuştu! Oğuz'a! Hem de öyle böyle bir tutulma değildi bu. İlk görüşte olmasa da 2. veya 3. görüşte aşktı diyebiliriz. Okuldaki en yakın arkadaşlarımdan birinin en sevmediğim çocuktan hoşlanmaya başlaması ne derece hayırlıydı bilemiyorum tabii.

  Pazartesi günü İstiklal Marşı için bütün okul bahçedeydi. Onu görebileceğim zaman dilimi azaldığı için artık her saniyemi ona bakarak geçirmeye çalışıyordum. Nehir de öyle tabi.. Aslında bu durum hoşuma gitmiyor değildi. Evet kendim etmiş, kendim bulmuştum ama iki yakın arkadaş olarak , iki yakın arkadaşa kapılmış olmamız çok güzel bir durumdu bence. Eminim ki Nehir de böyle düşünüyordu. 

 Herkes sıraya geçmeye başlayınca onu gördüm. Sarı saçlarını kestirmişti. (kızlara göre şuan tam bir kısa saçlı, kepçe kulaklı amele gibi görünüyordu.) O kadar tatlı olmuştu ki! Bir insana kepçe kulak bile nasıl bu kadar yakışır Rabb'im?! Allah çocuğu resmen ben seveyim diye yaratmış...

  Umut, Mert (nam-ı diğer panda) ve Oğuz sırada ölümüne boğuşuyorlardı. Kim kimin eline geçerse... Tabi biz bunları görene kadar şekilden şekile giriyorduk, mızmızlanan genelde ben oluyordum;

   "-Ya Seliin! Topuzundan bir şey göremiyorum ki!"

  "+Aman beee! Bıktım artık he! Valla bıktım. Gitsinler de kurtulalım artık. Bu neymiş canım!"

  Araya giren Nehir ile ortam biraz da olsa sakinleşiyordu;

  "- Aaa öyle demesene Seliin. Onlar giderse ne yaparız bizz?" Bana attıığı kaçamak bakışlarla biz kendi aramızda gülüp eğlenirken Selin gayet ciddi ve gergin oluyordu genelde.

________________________________________________________________________

  İlk dönemin son sınav haftası da gelmiş, bitiyordu bile. Sınav haftasının neredeyse yarısına gelmiştik ve ben hala Umut'la aynı sınıfta sınava girememiştim.                                                                       "Kaderin cilveleri işte.. Neyse elbet bir gün girerim." diye içimden saçma sapan düşünürken Nehir'in önden önden gitmeye başladığını gördüm. Din Kültürü sınavımız vardı.. Ve gireceğimiz sınıflar yan yanaydı. Konuşa konuşa B Blok'a girdiğimizde birbirimize başarılar dileyerek sınıflarımıza girdik. 

  Evet,girdik.. Girdik girmesine de..Bir baktım ki en ön sırada en sevdiğim Oğuz oturuyor.. Cidden mi? Hayır yani koskoca okulda Sarı Güneşim yerine bu hödükle mi aynı sınıfa düştüm??                       Sırama geçmeden önce ne kadar vakit kaybettim bilmiyorum ama hemen yerime oturmam gerektiğini düşünerek en arka sıraya geçtim. Sebepsizce yüzümdeki aptal sırıtışa engel olamıyordum. Sınıfa girdiğimde Oğuzla kısa bir bakışma yaşamıştık ama arada bir kafamı kaldırdığımda yine gözlerimiz buluşuyordu. İçimden geçen tek şey ise şuan yerimde benim değil Nehir'in olması gerektiğiydi.

  Ben bu düşüncelere dalmışken ve ne olur ne olmaz diye sıraya bir kaç bir şey karalarken Nehir bir anda yanımda bitiverdi. 

 "-Oha Deriiin...!" yüzündeki şaşkınlığın ve heyecanın sebebinin Oğuz olduğunu düşünürken;

"Derin, Allah belamı versin Umut'la aynı sınıftayız."

 Dediğini duyunca yaşadığım kısa çaplı şok ve ardından birbirimize bakarak sessizce gülüşlerimiz...

 "Bu ne biçim kader ya? Şuan benim senin sınıfında, senin benim sınıfımda olman gerekirdi Nehir! Yaa kızım sendeki şansa baak, Umutla aynı sınıftasın resmen.."

 Ben bunları söylerken Nehir bana anlamsız bakışlar atıyordu;

 "Kızım sen de Oğuzla aynı sınıftasın! Bu ne be çapraz çarpma gibi?" bu söylediği gerçekten gülmeme neden olurken zil çalmıştı. İmalı bakışlarla sınftan çıkarken hiç geçmeyecek olan 40 dakikam başlıyordu.

_______________________________________________________________-

  Sınav bitiş zili çalmıştı. Aptal öğretmenin herkesin kağıtlarını tek tek toplamasıyla geç kalmıştık. Tek istediğim, Umutla karşılaşmaktı.                                                                                                                             Herkes sıradan kalkınca ben de kalktım ve tahtanın üzerindeki kitaplarımı aldım. Oğuz henüz arkamdaydı. Herkes kapıdan bir bir çıkmaya başlamışken kapının önünde bekleyen Nehir'i gördüm. Ve tam karşısında onu. Vücudum kalbimin ultra hızlı atışlarına dayanamayacak gibi oluyordu. Onu gördüğüm her an, içimde bir şeyler işlevini yitiriyormuşçasına bayılacak gibi oluyordum. Kısa ama derin (bana göre) bir bakışmadan sonra Nehir'in kolunu tuttum ve ilerlemeye başladık. 

  "-Deriiin.. Kızım inanamıyorum! Bu efsane bir şeydi farkındasın dimi?!                                                       Hala olanları sindirememişken ve onlar bütün coolluklarıyla önümüzden yürürken diyecek bir şey bulamamış gibi sadece kafamı salladım. Koca bir dönem yaşadığımız basit şeylerin üstüne bu gerçekten efsaneydi.                                                                                                                                                        Kafamızda kırk tane şeyle sınıfa girip olanları kızlara anlatmak için hazırlandık.

 Umarım bu, yaşanacak güzel şeylerin başlangıcı olurdu.



En Son Umutlar ÖlürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin