3 hafta sonra
Aradan geçen zaman ona olan sevgimi azaltmamıştı, aksine arttırmıştı. Umrunda olmayışım canımı yakıyordu, evet ama her gün kendimi yine ona bakarken buluyordum. Bir ara buluşuyordu gözlerimiz.. Sonra kaçırıyordu bakışlarını. Rutindi artık benim için. Yalnızlık da, sevgisizlik de rutinim olmuştu.
Fazla abartıyorum diye düşündüğüm çok oldu. Tek kelime dahi konuşmadığın bir insanla uzaktan uzağa ne yaşayabilirsin ki? Sahi.. Konuşmak derken. Hep sesini merak ediyordum ya.. Duydum. Dışarıdan her ne kadar fazla kalın duyulsa da, büyülemişti beni. Söylediği de çok önemli bir şey değildi ayrıca.. Arkadaşının adını seslenmişti. "İBO!" Ama o an benim için öyle özeldi ki.. Tam ondan vazgeçmeye çalışırken, unutacağım derken bir de sesi eklenmişti unutulmazlar listeme. Keşke tesadüfen video falan çekiyor olsaydım da arkadan çıksaydı aşık olduğum kalın ve boğuk sesi. Of.. Bıktım sürekli en başa dönmekten.
Arkadaşları da iyice tanıyor artık bizi. Oğuz, İbrahim, Mert, Bora, Emre.. Önlerinden geçerken delici bakışlarına maruz kalmak artık rahatsızlık vermeye başladı. Hele ki Oğuz ve İbrahim..Hadi İbrahim neyse de Oğuz'a bir türlü ısınamıyorum. Yanımızdan geçerken yaptıkları, tavırları.. İçten içe geriyor beni. Umut'un ne kadar sesi çıkmıyorsa o çocukta o kadar susmuyor. Her neyse..
İsteğimi kabul etmediği günden bu yana pek bir şey olduğu söylenemezdi. İşte sesini duymuştum.. Bir de neredeyse her gün karşılaşıyorduk, o kadar. Onu hala çok seviyordum. Görünce içim eriyor, koşup kollarımı boynuna dolamak, çıkmaya başladığı sakallarını sevmek istiyordum. Sarı saçlarıyla oynamak, mavi gözlerine saatlerce bakmak istiyordum. Kalp ritmini dinlemek, sesinden ismimi işitmek istiyordum. (yazar bunları yazarken çıldırdı) Çok şey istiyordum belki de. Hayır hayır.. Ben tek bir şey istiyordum; "Onu."
______________________________________________________________________
Zamanın hızına sürekli yeniliyor olmak sinirimi bozuyordu. Okullar açılalı 2,5 ay oluyordu. İlk sınavları çoktan olmuştuk. Her şey olması gerektiği gibi gidiyordu. O da devam ediyordu hayatına. Çalışıyordu. Sürekli sınıfta bir şeyler yapıyordu. Arkadaşları (özellikle Oğuz.) içeri girmezken o doğru düzgün çıkmıyordu bile.
Özlüyordum. Aynı okulda olmamıza rağmen yetmiyordu o kadar görmek. Aramıza ördüğüm, onun haberinin bile olmadığı duvarları yıkalı olmuştu baya. Kendi kendime yenilmiştim işte. Biliyordum ki böyle olacağını. Ona asla darılamazdım ben, kırılamazdım. Çünkü hem onun bir suçu yoktu, hem de dayanamazdım.. Özlerdim. Ve özlemiştim de işte. Dayanamamış kendimi yine gözlerinde bulmuştum.
23 KASIM
Bu zamanda havaların hala güzel olabilmesi mutluluk sebebiydi. Tabiki yine tüm günü bahçede geçirecektik. Sınıf sıkıcı oluyor, bilirsiniz..
Her zamanki gibi öğle arasında kızlarla bahçeye çıktık. "Bank Savaşları"nı başarıyla atlattıktan sonra kızlarla sohbete başladık. Konu konuyu açarken "Federal Tayfa" göründü bahçenin orta yerinde. Umut, Oğuz,İbrahim, Bora, Emre ve Mert. Bahçede boş bank kalmadığı için ayakta kalmışlardı. Kızlar sürekli "enişteleri" hakkında konuşurken bu konuda ne kadar yalnız olduğumu hissettim. Kızların arasında birine karşı bir şeyler besleyen yalnızca ben vardım. Yalnız hissetmeme sebep oluyordu.. Bu konulara daha ılımlı yaklaşan Nehir'i yanıma çekebilirim belki diye;
"Nehir ya.. Şu İbrahim tatlı çocuk değil mi sence de?" dedim sırıtarak. Bir an ne alaka diye düşündükten sonra bir çırpıda cevap verdi;
"Yani.. Tatlı çocuk. Karizmatik.. Ama yakışıklı değil."
"Vay vaayy. Nehir hanıım? Bugün yakışıklı gelmez belki ama ileriki maçlara bak sen. Belli olmaz bu işler." dedi Burçin imalı bir şekilde.
Konuşulanlar üstüne hepimiz gülüyorduk. Ama tek fark onlar birbirlerine bakarken, ben güneşe bakıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
En Son Umutlar Ölür
Chick-Lit"İnsan hiç göremediği bir gülümsemeye aşık olur mu?" "-Olur, oldum."