Dünyanın en güzel adamı tarafından incinmiş bir kadın.
Şimdi yüzü, okuduğum kitaplardaki tüm insan tasvirlerini aklıma kazımış olmama rağmen tanımlayamayacağım bir ifadeye bürünmüştü. Bir türlü adını koymayı başaramadım. Sadece ne dediğimi açıklamak zorunda olduğumu hissettim.
"Ben sevmeyi öyle küçük yaşlarda öğrendim ki... Önce annemi sevdim, hemde hiç tanımadan, hiç görmeden, hiç koklamadan. İşte onu acı çeke çeke, yokluğunda, hüznünde sevdim. Sonra seni sevdim. Seninle oynadığımız her oyunu, çıktığımız ağaçları, bindiğimiz atları, çizdiğimiz resimleri... Senin yanında dünyanın en güçlü ve en mutlu kızı olmayı. Senin en yakının, senin dostun olmayı...
O kadar büyük sevgiler varoldu ki içimde, bazı şeylerin yokluğunu bile hissetmiyorum Karan."Gözlerim dolmuştu, pek iyi hissetmiyordum ve yalnız değildim. Ben dokunsa ağlayacaktım, o yine tanımlayamayacağım bir şekilde bakıyordu. Ne söyleceğini deli gibi merak ediyordum... Titreyen ellerimi avuçlarının içine hapsetti, ellerim ellerinden bir ömür müebbet yemeye razıydı ve Karan bunuda bilmiyordu.
Gözlerimin içine baktı ve bana kaç yıl geçerse geçsin kelimesi kelimesini hatırlayacağım cümlelerini bıraktı;"Bazen kopuyorum hayattan, yoruluyorum... Bir yandan babamın baskısı, bir yandan engelleyemediğim hırsım, sorumluluklarım... Bu kasvetli takım elbiselerimin içinde o uçarı oğlan çocuğunu özlüyorum."
Bir kaç saniye durdu, hala bedenlerimiz birbirine yaslıydı ve ben kalbimin sesini duymasından korkuyordum. Elini yanağımda hissettim, öyle güzel okşuyordu ki. Öyle naif, öyle merhametli...
Bende içimdeki Karan'ı dizginleyememekten korkuyordum."Sana dokunduğum da hep o çocuk oluyorum Lâl, sen kalbimin en beyaz yerisin."
Kalbimin en beyaz yeri.
Şimdi bu, binlerce seni seviyoruma eş değer değil miydi?
Keşke çok önceden kalbimi onu yalnızca bir en yakın arkadaşı sever gibi sevdiğim yalanına inandırabilseydim. Fakat biliyordum, insanın kendini kandırması bir başkasını kandırmasından çok daha zor.
Karan'a, dostluğumuza, tüm güzel anılarımıza ihanet ediyormuş hissini bir türlü kovamıyorum içimden. Bir şey demeliyim, beni bu bilinmezlikten kurtarabilecek birşey.
"Uyuyalım mı artık Karan?"
~
Güne Benan'ın "Ağabey!" sesiyle ve kapıyı tıklatırken tuttuğu ritimle uyandım.
Karan'ın uyuduğundan emin olduktan sonra saatlerce onu izlediğim ve onu izlerken uyuya kaldığım gecelerden birinin sabahı bu. Onun sıcaklığı ve onun kokusuyla uyandığım..."Ağabey diyorum!"
Pazar günleri dışında hergün 08:00'de uyandığı ve bir robot gibi programlı yaşadığı için bugün doya doya uyumasına biraz anlayış gösteremezler miydi? Ama işte, Deniz annem!
Sanırım Benan'ın daha fazla bağırmaması ve Karan'ın uyanmaması için yataktan biran önce çıkıp kapıyı açmam gerek!"Günaydın balerin!"
Benan'ın beni gördüğünde suratında oluşan o muzur ifadeyi ısırmak geliyor içimden. Sevgiyle dolu, hayalleri olan, idealist bir kız Benan. Fakat ağabeyine göre çok daha ılımlı ve sakin.
"Lâl Abla sen burada mıydın? Sana anlatacağım o kadar çok şey var ki! Dün nişandada pek göremedim seni, yakalayamadım daha doğrusu. Neyse sen o uykucuyu uyandır, aşağıya insin bir zahmet. Kahvaltı hazır sayılır, seni sonra ayrıca kaçıracağım!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lâl ve Karan
General FictionAşk için delirecek kaç kadın kaldı ki bu dünyada? İtiraf vakti! Hep minicikte olsa bir umut taşıdım içimde... Peki şimdi ne olacak? Umudumunda, benimde sonum değil mi yarın akşam? Kendimden bile iyi tanıdığım adam yarın sevdiği kadınla nişanlanacak...