Lâl ve Karan - Yedinci Bölüm | Kendinden kaçamazmış insan.

437 20 9
                                    

Kendinden kaçamazmış insan.

Karan'dan

Dibini gördüğüm şişeler, sabahı zor ettiğim geceler, anımsayamadığım efkarlı şarkılar, tutkuyla sevdiğim ama bir türlü aşık olamadığım kadınlar, hep mağlup çıktığım iç hesaplaşmalar, günah çıkartmalar, kendimden ve gerçeğimden uzağa düşmeye çalıştıkça daralan çember...
Masumiyeti, elleri ve merhameti.
İnkarım, aşkım ve günahım.
En yakın arkadaşım, suç ortağım, kalbimin en beyaz yeri;
Lâl.
Yıllarca hissettiklerimi anlamamak için çırpındım, çırpındıkça dibe battım, boğuldum.
Kendimden utanmamda, ne kadar adi, ikiyüzlü ve aşağılık bir adam olduğumu anlamamda, nişanlım Seray'ın payı büyük.
O, bana benim ona aşık olmadığımı her haykırışında, olmak istediğim adamdan biraz daha uzaklaştım.

Ben kardeşinden ayırmadığımı iddia ettiğim Lâl'e başka bir gözle bakabilecek kadar kötü bir adam olabilir miydim? Olamazdım!
Ben Lâl'e gözlerimle değil, kalbimle baktım.

Çiçekli pembe elbisesiyle, bir köpeğin başını okşadığı, ilk andan beri...
Kendime sonu gelmeyen türlü yalanlar söyledim, sonra söylediğim tüm bu yalanlara inanmayı tercih ettim. Güzeller güzeli bir kadınla, hayatımı birleştirmeye karar verdim. Onu sevdim. Yetmediğini gördüm, gittim yarama başka bir kadını daha bastırdım. Kan akışını durdurmadım. Her şey tamamdı, peki ben neden bu kadar eksik hissediyordum? Neden sadece Lâl'in sesini duyduğumda diniyordu öfkem? Neden tüm dertlerimin şifası onun gözlerinde saklıydı? Neden bedenim onun bedenine, ruhum onun ruhuna kavuşmak arzusundaydı?

Lâl'den kaçmak mıydı çözüm? Yalanlarıma inanmak ve herkesi inandırmak mıydı? Peki ya kendim?
Kendinden kaçamazmış insan.

~

İnci gibi bir el yazısıyla, "Kahramanıma..." yazıyordu, siyah küçük zarfın üzerinde. Ben bu inci yazının, hangi parmaklardan çıktığını tahmin edebiliyordum. Ama bu zarfı açacak ne gücüm, ne de cesaretim kalmıştı. Mecburdum. Açmalıydım. Kaçmak çözüm değildi ve o gecenin ardından tam 3 gün geçmişti. Meraktan ve endişeden ölüyor, ona dair hiçbir haber alamıyordum. Kalan cesaret kırıntılarımı toplayıp, yavaş hareketlerle zarfı açtım. O anlarda hayatımın yeni bir düzlüğe girdiğinden bihaberdim.

Karan, karanlık, kahramanım...
Sürekli içimi deştiğim bıçak, en uzağım, en yakınım ama mütemadiyen imkansızım. Sana ne bu derde ne zaman düştüğümü anlatacak gücüm var, ne de özür dileyip beni affetmeni bekleyecek yüzüm. Ben gidiyorum bugün. Gitmeyi hep istediğim ama gitmeyi her defasında ertelediğim uzaklara gidiyorum. Hatta sen bu mektubu okurken, bambaşka bir dilin konuşulduğu, uzak bir ülkede olurum. Belki başka bir hikaye bulmaya... Gidiyorum işte ama sen beni suçlama. Gittiğim için, gizlediğim için, yenilgim için, söndüremediğim bu yangın, dindiremediğim bu fırtına için. Seni kandırdığım için, bize ihanet ettiğim için. Tek suçlusu ben değilim bu yaralı hikayenin. Kalemle çizilmiş gibi kusursuz yüzün, altında oyunlar oynadığımız limon ağacı, okudukça senden tarafa düştüğüm şiirler ve gözlerin. Kapkara gözlerin.
Seni seviyorum Karan!
Bir dostu, bir ağabeyi, bir arkadaşı sever gibi değil... Hayır öyle değil. Deliler gibi, çıldırasıya seviyorum. Aşkla seviyorum. Tüm bunlara rağmen, bu kadar maskesiz kaldıktan sonra, seninle aynı şehirde olmaya devam edemezdim, seninle aynı gökyüzüne bakamazdım.
Köşeye her sıkıştığında bir çözüm yolu bulacağını biliyorum, sana güveniyorum. Her şeyi halledecek gücün var, her şeyin üstesinden gelebilirsin sen. Seni yalnız bırakmadığımı da biliyorum, bana ihtiyacın kalmadığını da. Seray seni seviyor ve aşkını hakediyor. Üzme onu daha fazla, bırak mutlu etsin seni. Peki Hale... Ah Karan, ah! Her şeyi yoluna koyacağına inanıyorum. Güzel anılar hiç bırakmasın peşini Karan'ım... Aşkla kal, hep sevdiğim ilk ve tek adam olarak kal.

Lâl ve KaranHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin