<Yankı>

156 6 5
                                    

Bölüm Şarkısı: Colpody - Paradise

"Hey nereye gidiyoruz" diye bağırdım koltuğun üzerindeki siyah ceketini alırken. Kapıya doğru yürümeye başladığında sakin çıkan sesiyle "soru sorma da yürü. Beni yavaşlatıyorsun" dedi. 

Paşama bak sen ya yavaşlatıyormuşum ben istedim sanki burada olmayı. Sinirlerime hakim olup peşinden gittim. Kapıyı açtığında soğuğun tenime nüfuz etmesiyle üzerime geçirdiğim ceketin yeterli olmadığını anlamıştım.

Cebinden çıkardığı uzaktan kumandaya bastığında karşımızda duran siyah Range Roverın açılma sesi duyuldu. Hızlı adımlarla arabaya doğru gidiyor başka bir çarem olmadığı için bende onu takip ediyordum. Sürücü koltuğuna geçti. Ben ise dışarıda ne yapmam gerektiğini bilmeyen bir şekilde ona bakmaya başladım. 

Arabanın çalışma sesi duyulduğunda ön camdan bana baktı ve sinirli çıkan sesiyle kafasını pencereden çıkarıp "kızım ne bekliyorsun binsene" dedi. Tamam sinirlerime hakim olan biriyim ama bu adamda fazla zorluyor yani. 

Sesimi çıkarmadan ön koltuğa oturup kapıyı sert bir şekilde kapattım. Bana ters bir bakış atıp "kemerini tak" dedi. Kemerimi takarken harekete geçen araba birden hızlandı. Son anda kemeri taktığım için şükür ediyordum. 

Gözünü yoldan ayırmadan " ilk adımımızı bugün atacağız denizkızı. Sakın ters bir hareket yapmaya kalkma. Babanın başına birşey gelsin istemezsin değil mi?" kurduğu cümleler kalbimi yavaş yavaş işkence ederek öldürüyordu. 

Bunu her seferinde bana hatırlatması zaten acı çekmemi sağlarken bu kadar acımasız olması bütün kemiklerimin aynı anda kırılması ve hiç bir şey hissetmemem gibiydi. Hiçbirşey hissetmiyordum çünkü vücudum acıdan uyuşmuştu. Ruhumun da bundan bir farkı yoktu aslında. Yüzümü odaklanmış olduğu yoldan çekip O'na döndüm suratı ifadesizdi. "İnan bana babamın başına birşey gelip gelmemesi umrumda değil. Ben sadece bu olayın bir parçası olmak istemiyorum" dedim gözlerimi O'ndan ayırmadan. 

Yüzünü bana çevirip kısa ve anlamsız bir bakış attı ve tekrar yola döndü. O neden böyleydi? Neden cansız bir varlığa benziyordu? O adamı öldürmek istemesindeki asıl sebep neydi? Tüm bunları merak etmemem gerekiyordu ama kendimi tüm bu düşüncelerden de alıkoyamıyordum.

 "Biliyorum çok yakışıklıyım ama senin gibi kızlarla işim olmaz güzelim" dediğinde gözlerimin hala O'nun yüzünde asılı kaldığını anlamıştım. Kahretsin bu duygu da neyin nesiydi. Utanmıştım. çocukluğumdan bu yana ilk defa utanmıştım. Sözcükleri toparlayıp "Yakışıklı? Sen mi?" Kafamı olumsuz anlamda salladım ve "bu konuda hiç şüphen olmasın. Benim de senin gibi erkeklerle işim olmaz" diyebildim. 

Yüzün de yine hınzır bir gülümseme belirdi ama konuşmadı. İnandırıcı olmayı başarabilmeyi diledim ve kafamı ıssız yola çevirdim. İlkbaharla çiçekleri açan ağaçlar yolun kenarlarını süslemiş, eşsiz bir görüntüyü gözler önüne seriyordu. 

Araba tekerleri ve asfalt yolun buluşmasıyla ortaya çıkan uğultulu ses garip bir şekilde uykumu getiriyordu. Ama gözlerim kapanmamakta ısrarcı olduğu için en azından uykumu kaçırması adına arabanın radyosundaki düğmeye Arat'a sormadan bastım. 

 Arat herzaman ki ifadesiz suratıyla arabayı sürmeye devam ettiğine göre rahatsız olmamıştı. Kulağıma dolan melodileri ilk kez duyuyordum. Ama birkaç sözü tanıdık geliyordu. O sadece bir kızken dünyadan beklentileri vardı. Ancak olanları anladığında umutları uçup gitmişti. Bu sözler radyoyu kaptmama yetmişti. Arat "oyun mu oynuyorsun? açsana şunu" dedi. 

Bende gayet sakin çıkan ses tonumla "az önce dinlemek istemiştim ama şuan uykum var. Gideceğimiz yere kadar uyumam da bir sıkıntı olacağını sanmıyorum" dedim ve başka bir şey demeden kafamı camdan tarafa dönüp koltuğa yayıldım. Gözlerimi kapattım. Şarkının sözleri kalbime çarpıp beynimde yankı yapıyordu. Kafamı boşaltıp uyumaya çalıştım.

Sarsılan bedenimle uyandığımda gözlerimi açtım. Hava kararmış, Arat'ın arabayı büyük bir ustalıkla park edişini izledim. Arabayı park eder etmez "in" dedi ve kendi tarafını açıp çıktı. Kapıdan gelen soğuk havayı aldırmadan ben de kendi tarafımdan çıktım ve önden giden Arat'a yetişmeye çalıştım. 

Şuan bulunduğumuz sokak hiç tekin bir yere benzemiyordu. Her yerde birkaç guruptan oluşan adamlar ateşin başında ellerindeki içkiyi yudumluyordu. "Gideceğimiz yerde kesinlikle yanımdan ayrılmıyorsun ufaklık. İşim bitmeden başına birşey gelsin istemem" dedi. Kesinlikle beni kukla niyetine kullanıyordu. Tabi biz buna piyon da diyebiliriz. 

Siyah demir kapının önünde durduğumuzda Arat kapının solundaki şifre yerine birşeyler yazdı ve kapı büyük bir gürültüyle açılmaya başladı. İlk gördüğüm şey kocaman bahçesi olan bir villaydı. Bu ev Arat'ın evinden bile daha büyük görünüyordu.

Bahçeden evin kapısına geldiğimizde bizi karşılayan iki koruma olmuştu. Korumalar Arat'ı görünce Hoşgeldiniz Arat bey dediler ve kafalarını eğdiler. Korumaların açtığı kapıdan içeriye girdik. 

Ev gayet normal görünüyordu. Büyük salonun içindeki kahverengi koltuklar ve duvara asılmış bir kaç tablo salonu modernleştirmişti. Arat'la salona girdik. Büyük bir kitaplığın önünde durduğumuzda Arat kitabın birini çekti ve kitaplık aniden hareket etmeye başladı.

 Sanırım evin normalliği konusunda erken konuşmuştum. Kitaplık hareket etmeyi bıraktığında önümüzde kocaman bir kapı açıldı. Arat içine girdiğinde biraz tereddüt etsemde bende girdim.

Burası da neydi böyle? Birsürü kağıt oynayan adam ve onların eğlencesini sağlayan kadınlarla dolu bir odaya girmiştik. Ayrıca hayatta en haz etmediğim şey olan içkiler her masada mevcut, kokusu odayı esir almış durumdaydı. Arat kolunu belime doladığında irkildim. 

Sıcak kolllarını kıyafetlerimin altından bile hissedebiliyordum. Oldukça sessiz bir şekilde "ne yapıyorsun sen" diye hırladım. Arat etraftaki insanların dikkatini çekmemek adına gülümseyerek dişlerinin arasından "kapa çeneni" dedi ve yüzündeki sırıtışı silmeden önümüzde duran masadaki boş yere oturdu. "Merhaba beyler" dedi ve beni kucağına oturttu.

 Ne sanıyordu bu aptal kendini. O'na dönüp kimsenin görmeyeceği bir şekilde öfkeli bir bakış attım ardından bende O'nun gibi yaparak yüzüme sahte bir gülümseme kattım. Masadaki bir adam "oo kimler gelmiş ne zamandır ortalıkta yoksun Arat nerelerdeydin? Bu yanındaki güzel kız da kim? Diye bir soru yöneltti. 

Arat gayet sakin bir şekilde "seni ilgilendirmez Kemal işine bak" dedi. O kesinlikle bir oyuncu felan olmalıydı. Kağıt oyunu hakkında hiçbirşey bilmediğim için saf saf masada dönen olaya bakıyordum 

Arat hemen yanında oturan adamın kulağına birşeyler fısıldadı ve O da oyuna dahil oldu. Ben hala bakıyordum. Masadakiler birşeyler konuşsada bu oyun kesinlikle saçma sapan birşeydi. Oyunun sonunda tek öğrendiğim kazananın Arat olduğuydu. BU belalı evden çıkıp tekrar arabaya bindiğimizde "kim olduğunu sanıyıyorsun sen" diye hesap sordum. "Bu iş bitene kadar benimsin. Sen ölüm balığına yakalanan küçücük bir denizkızısın"

Nasıl bir belaya düşmüştüm ben böyle?

SızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin