kesin bir karakter seçmedim. Kafamda ki karaktere yakın olan resimleri multi de görebilirsiniz.
Keyifli okumalar 😊
___________
Koş!
Eğil!
Sürün!
Kalk!
Takla at!
Engeli tırman!
Tekrar et!
Nefes nefese kalmış bir şekilde antrenman adı altında yaptıkları eziyete küfürler savurdum. Kaç saattir bu hareketleri tekrarlıyorduk bilmiyorum. Diğer askerlere oranla benim dururum biraz daha iyiydi, en azından hâlâ koşabiliyordum. Diğerleri tek tek dökülürken ukala bir şekilde gülümsedim, kendine asker diyerek övünen ve kafalarında beyin taşıdığına dair bir iz bulunmayan ne kadar gereksiz varsa bu kışladaydı.
Özellikle komutanlar ön planda olmak üzere canımı sıkıyorlardı. Oflayıp koşmaya devam ettim, durduk yere bana bağırılmasından hoşlanmazdım. Hatta sadece hoşlanmamakla kalmaz bir kaç kalıcı hasar bırakabilirdim.
"Ayağa kalkın sizi ahmaklar! Kaldırın kıçınızı!"Komutan bağırmalarına devam ederken eğilmekle uğraşmayıp kendimi direk yere attım. Sürünürken elime bir şey bulaştı, kaşlarımı çatıp elime baktım. Mavi renkte hafif sulu bi sıvı avuç içimi kaplamıştı, anlık yanma hissiyle hemen elini toprağa sildim. Aceleyle ayağa kalkıp kışlaya koşmaya başladım, bir şey dönüyordu. Sorsam zaten söylenmez hatta üzerine bana ceza bile verilebilirdi.
Kendimi odama atıp elime baktım, mavi sıvının bulaştığı bölge kızarmıştı. Aceleyle ve yorgunluktan neredeyse emekleyerek kendimi duşa attım. Bunda bir iş vardı, çünkü her zaman eğitim alanları temizlenirdi. Bunu bir asker yapmış da olamazdı, daha önce oradan defalarca geçmeme rağmen böyle bir şeye rastlamamıştım. Derin bi nefes alıp saçlarımı geriye attım.
Sıcak su uzun saçlarımı vücuduma yapıştırırken gözlerimi kapattım. Bu hissi seviyordum, her şeyden bağımsızmışım gibi geliyordu. Vücudum artık sudan buruşurken havlumu bedenime sarıp çıktım. Hemen giyinip saçlarımı taradım, gri saçlarım fazlasıyla dikkat çekiyordu. Zaten saçımdan önce adım daha fazla ilgi görüyordu. İlk duyulduğunda erkek ismi gibi gelse de ben kızdım. Ve evet adım Rüzgar'dı.
Yüzümü sıvazlayıp havluyu dizlerime koydum. Saçlarımı tararken dışarıdan bir gürültü koptu, kaşlarım refleks olarak çatılırken dizimde ki havluyu yana fırlatıp ayağa kalktım. Kışla da son bi kaç gündür bir şeyler dönüyordu ama umursamamıştım. Kapıya ilerlerken birden kapım yumruklanınca olduğum yer de sıçradım. Kapıyı açtığım gibi odaya askerler doluşmaya başlayınca etrafıma bakındım.
İki asker üzerime atıldığında bi adım geriledim. Anlık dikkat dağınıklığımdan yararlanarak üzerime atılan yirmili yaşlarda ki kumral askerin kolunu büküp diz kapağının arkasına tekme attım. İnlerek dizlerinin üzerine düştü, içeriye Caner komutan girdiğin de askeri bırakıp biraz daha geriledim.
"Rüzgar! Sakın karşı çıkmaya çalışma yoksa sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsın!"Resmen komutan kükrediğinde anlık irkilmeyle gözlerimi kırpıştırdım. Ne oluyordu Allah aşkına?!
"Neler oluyor?"
"Neler mi oluyor? Sence ne oluyor asker? Yaptığın hatanın bedeli olmayacak mı sandın?!"Ha? Ne hatasından bahsettiği hakkında en ufak bir bilgim yoktu. Her ne halt olmuşsa benim haberim bile yoktu. Komutan tekrar bana atılınca bu sefer engel olmaya çalışmadım. Kolumu büyük bir öfkeyle büküp sırtıma yapıştırdı. Canım acısada sesimi çıkarmadım, her ne olduysa bu konuyu çözecek daha sonrada bu hareketin bedelini ödetecektim.
"İlerle!"Caner komutan tekrar bağırdığında ağır adımlarla odadan çıktım. Uzun koridorda ilerlerken krem rengi duvarlar bana askeri okulda ki günlerimi tekrar hatırlattı. Büyük bir iğrentiyle yüzümü buruşturdum, o günleri asla unutmayacak kafama bu anıları bıçağın sivri ucuyla kazıyanlara bende intikamın her harfini tırnaklarımla çizecektim.
Sinirle kafamı iki yana sallayarak anlık duraksadım. Komutan kolunu sırtıma biraz daha yapıştırdığında alayla gözlerimi devirdim. İstesem o daha ne yaptığımı anlamadan parçalara ayırabilirdim. Buna rağmen benim sınırlarımı zorluyordu. Asansörün içine itildiğimde(!) dengemi hemen toparlayıp sırtımı asansörün metal duvarına yasladım. Büyük ihtimalle en üst katta ki hayatının tamamını yatmakla geçirip rütbe alabiler yarbayın yanına çıkıyorduk. Tahmin ettiğim gibi en üst katta durmuştuk, askerler iki yanımda durarak kaçma ihtimalimi azaltıyorlardı kendilerince. Hafifçe güldüm, daha çok tıslama gibi bi ses çıkınca askerlerden biri korkuyla olduğu yerde kaldı.
Gözlerimi devirip ilerlemeye devam ettim, biri en iyi ya da rütbesi senden daha yüksek diye kendini küçültmek ve korkmak bana saçma hatta salakça geliyordu. Omuzlarımı dikleştirip olacakları bekledim, Caner komutan kapıya vurup iki saniye kadar durakladıktan sonra içeri girdi. Askerler de hafif bi ittirmeyle beni içeri soktu, boynumu kıtlatıp Sercan Yarbayın karşısında durdum.
"Rüzgar lafı dolandırmayacağım, yaptığın hata asla affedilemez. Sen bir askersin entrikacı değil! Dosyaları değiştirip devleti yanıltmak büyük suçtur!"Boş boş yarbayın suratına baktım, ne dosyasından bahsediyordu. Ben pilottum ve benim dosyalarla da işim yoktu. Asıl dosyayla ilgilenen Caner komutandı, ona yandan bi bakış attığımda sıkıntıyla gözlerini kaçırdı. Tam ağzımı açmış itiraz edecektim ki yarbay elini kaldırarak beni durdurdu.
"Sana kendini savunmanı söyledim mi?"Alayla mırıldandığında sinirle yumruklarımı sıktım. Bu işten sıyrıldığımda ilk işim yarbay bozuntusunun önce yüzünü bir güzel dağıtıp daha sonra da kıçına tekmeyi basacaktım. Tekrar konuşmak için ağzımı açtığımda lafımı başlamadan böldü.
"Tekrar askeri okula gidiyorsun TATLIM! Ha ama bu normal bir okul değil eminim gittiğinde anlarsın zaten"Eliyle askerlerin beni götürmesini işaret ettiğinde sinirle ağzıma geleni saydım.
"Seni geberteceğim! Duydunmu beni? Kafanı kopartacağım şerefsiz!"
Sesim koridora çıktığımız için yankılanırken omzumu silkelerek askerlerden kurtuldum. Her defasında beni başından atmaya çalışıyordu zaten. Çamur at izi kalsın misali alakam olmayan bi konudan ceza almıştım. Saçlarımı arkaya atıp hızla odama ilerledim, ben yapacağımı bilirdim.Bu yaptıkları yanlarına kalmayacaktı, şimdilik susup ve denileni yapacaktım. Zamanı geldiğinde onlar da susacaktı, ya da susmak zorunda kalacaklardı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrısız Evrenler
Science FictionBuz dağının içinde bir cehennem, aksine bu sefer melekler koruyucu değildi cennetin kapısının önünde. Ben şeytanın kendisiydim, yakıp yıkmak isteyen bir câni. Ben acının ta kendisiyim. Kan dökmek isteyen bir canavarım ben, kendi ırkıma açtığım savaş...