Vücuduma öyle bir acı dalgası vurdu ki, ruhum bedenimden ayrılıyor sandım. Her yerim cayır cayır yanarken, zar zor dudaklarımdan bir inleme kaçtı.
Bu acı bitmeyecek miydi? Sanki kanım emiliyormuş gibi damarlarım sıkıştığında acı el verdiğince dişlerimi sıktım. Bilincim bana biraz daha geri döndüğünde derin derin nefes almaya başladım. Gözlerim kapalıydı hâlâ, belki de açıktı ama ben hissetmiyordum.
Bir anda şok etkisiyle beyaz tavanı gördüğümü hissettim hemen ardından değişik yollardan geçiyormuşum gibi gözlerimin önünden bir sürü anım geçti. Görüntü ilerledi ve ilerledi, en sonunda beyaz ve mavi renklerde kumaşlar gördüm hemen arkasında mavi bir ışık parlıyordu.
Beni oraya çağıran bir şeyler vardı, fısıltıdan öte değildi. 'Gel' diyordu, 'sen buraya aitsin artık' fısıltılar arttıkça görüşüm değişiyordu. Kumaş parçaları tenime nazikçe değip beni gıdıklarken o anda fark ettim çıplak olduğumu.
Elimi uzatıp tül kadar ince olan mavi kumaşı çekip kopardım, vücudumu sararak bi kısmını da olsa kapatmayı başardım. Bel kısmından küçük bir düğüm atıp açılmasını engelledim. İleriye bakarken sadece mavi ve beyazı görüyordum, diğer tüm renkler silinmiş gibiydi.
Rüya gibiydi, çıkışı zor gittikçe seni içine çeken bir rüya. Yürüdükçe sadece renk tonları değişiyordu, yol aynıydı, gördüklerim ve duyduklarımda.
Ensemde bir nefes hissettim hemen ardından yine o değişik ses kulaklarımı doldurdu. 'Gel' dedi tekrar 'sen buraya aitsin artık' kelimesi kelimesine tekrar ederken ard arda nefesimi tuttum. Sesi istemsiz olarak tüylerinizi ürpertiyordu, bazende bozuk bir radyo gibi cızırdıyor ve sizi rahatsız ediyordu.
Arkama dönüp konuşan her kimse onu görmek istiyordum ama içimden bir ses bunu yapmamam gerektiğini söylüyordu. Durdum, sadece durdum çevreme bakmadım, yürümedim öylece durdum bir süre. Sanki saçımın teli kıpırdasa kıyamet kopacakmış gibi hissediyordum.
Buz gibi bir el ensemi kavradığında nefesimi tuttum, çok soğuktu. Elinin soğukluğu vücuduma şok etkisi verirken tüm tüylerim diken diken oldu. Ben kendimi sakin olmam konusunda telkin ederken yine sesi duyuldu. Eli saçlarıma gitti ve yavaş yavaş uçlarına doğru indi, 'gel' dedi hep söylediği gibi 'sen bana aitsin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrısız Evrenler
Science FictionBuz dağının içinde bir cehennem, aksine bu sefer melekler koruyucu değildi cennetin kapısının önünde. Ben şeytanın kendisiydim, yakıp yıkmak isteyen bir câni. Ben acının ta kendisiyim. Kan dökmek isteyen bir canavarım ben, kendi ırkıma açtığım savaş...