Ü Ç Ü N C Ü B Ö L Ü M
Karşılaşma
Konuşmanın ardından Alexander hızla jipine atladığı gibi çiftliğe doğru sürmeye başladı. Hafta sonundan ön-ceki son gün olmasının avantajını kullanarak, gerekirse tüm hafta sonunu orada geçirip pazartesi olmadan bu işi çözmek istiyordu. Çocukluk anılarından kalma bu çiftliğe neden bu kadar çok taktığına kendisi de şaşırmı-yor değildi doğrusu. Birçok şeyi aştığını sanırken henüz içinde gömemediği duyguların varolabileceğini düşün-mek onu rahatsız etti. O huysuz bunağın direnmesi de orayı daha çok istemesine sebep olmuş olmalıydı. Bu kadar çok dayanacağını tahmin etmemişti; çünkü o mü-dahale etmese bile iki, bilemedin en fazla üç sene içeri-sinde bir mucize olmazsa orası zaten borçları yüzünden satılacaktı. İçinde bir taraf ona karşı direnen bu adama hep saygı duymuşken şimdi, o saygının yanısıra bir de hayranlık duyuyordu. Yaşlı Mirdland topraklarına bağlı ve eski kafalı bir adamdı. Öğrendiğine göre oğlu ve geli-ni uçak kazasında öldüğünde mucize eseri kurtulan tek torununa sahip çıkmış ve bu çiftlikten hiç ayrılmadan onu büyütmüştü. Kendi dedesine benzemeyen adamları severdi. Dedesi ona her zaman o 'fahişenin dölü' oldu-ğunu net bir dille hatırlatıp unutmasına asla izin verme-mişti.
Çiftliğin koca kapılarından içeri girerken arabasını yavaşlattı. Etrafa bakınarak ev olarak da kullanılan ana binaya doğru sürerken etrafta pek bir şeyin değişmeyip tıpkı çocukluk anılarında bıraktığı gibi olduğunu gör-dü. Bir tek şey hariç! Az ilerisinde çitlere doğru dört-nala atını sürerek uçarcasına atlayıp araba yoluna bo-doslama giren ve az kalsın atıyla birlikte jipinin altına girecek olan bu kendini bilmez kadın haricinde! Alex, usta bir refleksle, arabanın direksiyonunu sola döndü-rerek saman balyalarına doğru savrulduğu gibi, tekrar direksiyon hakimiyetini toplamaya çalışırken saman balyalarına adeta çakıldı. Korkunç bir öfkeyle arabadan indiğinde dışarıda hiç ses yoktu. O sinirle nasıl olup da bir kadının böyle bir durumda avazı çıktığı kadar bağır-madığını hiç düşünmedi. Olanca hiddetiyle halen siyah atının üzerinde dimdik, eğersiz oturan kıza bağıracak-ken kızın korkudan kocaman açılmış okyanuslar kadar mavi gözlerine bakakaldı. Hayatında ilk defa söyleye-cek sözleri de öfkesi de nedensiz yere boğazında takılı kalmıştı. Ona bağırabilmek için kendini toparladı.
"İyi misiniz?"
Ağızından hiç hesaplamadığı bu kelimeler dökü-lürken Alexander şaşkınlık içerisindeydi. Bu kızın ba-kışlarında bir şey onu kibar olmaya itiyordu sanki. Kız önüne dökülen uzun, koyu kahve saçlarını kulaklarının arkasına sevimli bir şekilde sıkıştırıp hafif kızararak ba-şını olumlu anlamda salladı ve canlı bir kırmızı-pembe olan alt dudağını endişeli bir şekilde ısırarak ana binaya doğru başını eğdi. Bu hareketi Alexander'a bir kuğuyu hatırlatmıştı. Tanrım bu da neydi böyle! Aptal bir kadı-nın karşısında yeni yetme ergenler gibi ağızı açık bakı-yor muydu? Ne kuğusu? Bu da nereden çıkmıştı? 'Bir bu eksikti lanet olsun,' diye içinden geçirerek kasıkla-rına doğru yayılan sıcaklıkla, pantolonunun bastırdığı ve kıza orada olduğunu haber vermek için adeta isyan eden, erkekliğine lanet okudu. Ne zamandan beri peni-sinden düşünür olmuştu. Altı üstü kahrolasıca bu kü-çük kadının diğerlerinden ne farkı vardı ki?
Gergin bir ifadeyle kıza bir kez daha baktı ve ilk defa kendini zorlayarak birine çıkıştı.
"Atını arabanın üzerine sürerken aklından ne geçi-yordu senin! Madem binemiyorsun, ne işin var at sır-tında? Kafayı mı yedin sen?!" Sinirle saçlarında dolan-dırdığı ellerini havaya savurarak devam etti: "Atın da sen de geberip gidecektiniz! Hayır, dünyadan bir kadın daha eksilmiş ne fark eder de... Benim de başımı belaya sokacaktın!"
![](https://img.wattpad.com/cover/12711924-288-k162108.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİSSİZ - KİTAP OLARAK TÜM RAFLARDA ÖN OKUMA
Narrativa generaleHissiz, acımasız,yakışıklı, güçlü ve zengin. Hepsi kadınlara güvenmeyen Alexander'ı tanımlamak için kullanılabilecek kelimelerdi. Hissiz ise en başı çekerdi çünkü o bütün hislerini rafa kaldırmıştı, ta ki Heaven'ı görene kadar. Kendisine muhtaç bu k...