1.Bölüm.

93 22 7
                                    

Bilmem kaçıncı sokak geçmiş, bilmem kaçıncı kez babamın telefonuna bakmayışımdı. Koşuyor, düşüncelerimin yarattığı acıyı az da olsa hafifletmeye çalışıyordum. Koşuyordum sanki birinden kaçarmış gibi.. Yada bir yere yetişebilmek içinmiş gibi ... Ama ne gideceğim bir yer vardı ne de kaçtığım birisi. Sadece koşuyordum öyle nereye gittiğimi bilmeden. Nefessiz kaldığımda kalbim sıkışınca bi kaldırım köşesine oturdum. Oturdum ve izin verdim acılarımın taşıp gözyaşı olarak akmasına. Oturdum ve nefret ettim kendimden bir kez daha...

Hiçbir zaman babasının prensesi olamadım ben. Hani kızların ilk aşkı babasıdır ya, benim ilk aşkım babam olmadı hiç. Babamla oyunlar oynamadım mesela. Benim çocukluğum babam yüzünden öldü. Lolipoptan nefret eder mi bir çocuk? Ben nefret ettim. Babam yüzünden. Her beni umursamayışında lolipopla kandırdığı günlerden de nefret ettim. Ama hiç söylemedim ona aslında Lolipoptan nefret ettiğimi. O benim dünyamı yerle bir ederken çocuk yaşımda ben sırf canı sıkılmasın diye nefret ettiğimi söyleyemedim.

Sevemedim mesela çilekleri. Her kız çocuğunun hayatını toz pembeye boyayan çilekler hani. Diyorum ya ben hiçbir zaman babasının kızı olmadım. E haliyle de çocukluğum da ezildi babamın bıraktığı enkazlarda.

Çocuklar anlamaz diyenlere söylemek istediğim birşey var : Çocuklar anlarlar... Öyle bir anlarlar ki kimsenin bilmediği acılarını bile görürler. Bende çocuk yaşımda anladım zaten babamın beni sevmediğini. Beni görsün diye çırpınırken bir balık gibi, gözlerinin beni görmediği zamanlarda anladım zaten sevilmediğimi. Ama kandırdım hep kendimi. Belki de görünmez olmuşumdur dedim, bir umut... Her zaman yaptığım gibi babamın bıraktığı acıları yalanlarla kapatmaya çalıştım. Kızsa , sinirliydi dedim. Umursamasa, yorgundur dedim. Bahaneler, bahaneler ve bahaneler... Sırf mutlu olmak için ürettiğimiz bahaneler. Ama artık bahaneler üretmiyorım. Çünkü bahanelerle kapatmaya çalıştığım her acı daha da çok yakıyor içimi.

İnsanların kötü olduklarını da çocuk yaşta kabul ettim. O yüzden de insan olmak istemedim. Bir bulut olmak istedim. Ve bir bulut oldum. Babam beni görmediğinde görünmez olduğum gibi... Bazı zamanlar acılarımı yükledim bulutlara. Ve yağmur yağdı. Arındım acılarımdan. Bazen hayallerimi yükledim bulutlara ve yağmur yağdı. Islandım. Belki hayellerimin olduğu yağmur tanesine denk gelebilirim diye bir umut... Bulutlara bağladım kendimi. Öyleki ne zaman ağlasam bulutlar da ağlardı. Benim gri bulutlarım...

Gökyüzüne anlam yükleyen insanları pek anlayamadım. Kolaysa bulutları sevsin bir insan herşeyden daha çok. Ama herkes sevemez işte öyle bulutları. Bir insanın bulutları sevmesi için çok farklı olması gerekir duygularının. Bir insan bulutları seviyorsa eğer korkmam ben o insandan. Çünkü bulutlar masum insanlara göredir. Her detayı fark edebilen insanlar içindir. Bulutlar kolay kolay anlaşılmazlar. Ondan sebepti heralde babamın bulutları neden sevdiğimi anlayamaması. Anlayamazsın baba. Sen beni hiçbir zaman anlayamadın ki zaten. Ben alışkınım senin tarafından anlaşılmamaya...

Kaldırım köşesinde uturup hıçkırarak ağlamanın nasıl bi çaresizlik olduğunu şimdi anlıyordum. Öyle bi çaresiz kalıyorsun ki insanların görüp ne diyeceği umurunda bile olmuyor. Sadece ağlıyorsun belki hafifler diye. Ama olmuyor. Ağlayınca geçmiyormuş acılar. Onu anladım.

Yerdeki papatya ya odaklanmış kafamda yine acılarımla yüzleşiyordum. Ta ki papatyayı biri ezene kadar. Papatyayı ezen kişi benimle göz göze gelmek için eğildi. Ben bakışlarımı papatya kaldırıp papatyayı ezen kişiye baktım. Esmer uzunca boylu iri yapılı olan sıradan biriydi. Tam karşıma bağdaş kurdu. Ben tek kelime etmeden soğuk gözlerle onu izliyordum. Bir- iki dakika öyle kaldık. Bir şey söylemek istermiş gibi yerinde rahatsızca kıbırdandı. Sonunda pes edip "Ben 8 yaşındayken şuan senin olduğun gibi bi kaldırım köşesinde ağlıyordum. Bi kadın geldi yanıma. Gözyaşlarımı sildi ve bana ağlarsam papatyaların üzüleceğini söyledi. Nedendir bilmem o öyle söyleyince papatyaları önemli bulmuştum. Ama o kadın öyle güzel di ki melek gibiydi. Arkadaşım bana annesinin melek gibi olduğunu söylemişti..." deyip yutkundu biraz durdu sonra devam etti. "Bende o kadına anne olup olmadığını sormuştum çocuk aklıyla. O da bana büyüdüğümde ağlayan bi kız gördüğümde yanına gidip yardım etmemi istedi eğer yardım edersem benim bir meleğim olacağını söyledi. Ve bir kız ağlarsa papatyalar yok olur demişti. Bende söz vermiştim o günden sonra. " bana baktı acı dolu gözlerle. Belli ki vardı onun da bir derdi.

Gözyaşımı silip "Ağlama papatyalar yok olur" dedi. Üzülmüştüm. Kim bilir ne yaşamıştı. Karşımda duran çocuktan bakışlarımı kaçırıp tekrar papatyaya baktım "Papatya yı öldürdün." deyip ayağa kalktım. Karşımda bana ne olduğunu anlamayan gözlerle bakıyordu. "Ne? " dedi ayağa kalkıp. Elimle ezdiği papatyayı gösterip: "Papatya yı diyorum... Öldürdün." sonunda ayağına bakıp ezdiği papatyayı gördü. Eğilip kopardı ve papatya yı güneşe tutup bi gözünü kısarak papatya ya baktı. "Ben öldürmesem sen öldürecektin. " dedi.
"Ne?" kaşlarımı çattım karşımda duran çocuğa.
"Ben öldürmeyen sen öldürecektin diyorum... Burda kim yüzünden ağlıyorsan sevmediğini kabul edemediğin için papatyayı öldürecektin..."
Bi kaç saniye kaldım öyle birşey diyemedim. Sonra yutkundum.
"Haklısın. Babamın beni sevmediğini bile kabullenemiyorum. " deyip arkamı dönüp yürümeye başladım.

Arkamdan gelen ayak seslerine bakılırsa çocuk peşimden geliyordu. Hemen sonra tam karşımda durdu. Bileğimden tutup elimi yukarıya kaldırdı. Elindeki papatyayı avucumun içine bırakıp :" Papatyalar bazen yalan söyleyebiliyorlar. Bence baban seni çok seviyordur. " dedi. Güldüm. Bana çocukluğumu hatırlatmıştı. "Küçükken bende öyle düşünürdüm." deyip papatyayı alıp yürümeye başladım. Arkamdan bağırdı. " Papatya gibisin. " dedi. Hızla arkamı dönüp. "Sakın bana papatya gibisin deme. Papatyalar kırılgandır." dedim. Güldü. "Sende baban tarafından kırılmadın mı zaten? Görebiliyorum gözlerindeki ağlayan çocuğu. " dedi. Gözyaşlarım akmaya başlamıştı. Tam elini uzattığı anda geri çekildim. "Babamın görmediği çocuğu sen neden göresin ki? " deyip hızla yürümeye başladım. "Çünkü bende o küçük çocuklardan biriyim" dedi. Durdum. Birşey diyemedim. Sadece durdum öylece. Arkamı dönüp gülümsedim. "O zaman sende bir aptal papatyasın. " dedim. Bi kaç saniye gözlerine baktım. Acı çekiyordu. Besbelliydi. Ağlamamak için gitmem gerekiyordu. Öyle de yaptım arkamda bıraktığım çocuğa ters yönde hızla yürümeye başladım.

Ne garipti babası tarafından kırılmış çocuklar... Ne gariptirler ki her şeyde bir umut ararlar kaybettikleri halde...

Papatya Kokan Bulut. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin