Rıdvan ile içeriye gireli yarım saati geçiyordu ve ben onun bana yemek yapmasını bekliyordum. Sonunda makarna yapmasının söylediğimde tencereyi ararken söyleniyordu "Ben neden yapıyorum sen yapsana ya" deyip sonunda tencereyi bulduğunda tezgahın üzerine koydu kıkırdayıp "Ben yemek yapmayı bilmiyorum hem çocuk bakıcılığı yapacaksın adam gibi yap. Nerde görülmüş çocuğun yemek yaptığı?" dediğimde çekmeceden bıçak alıp bana döndü. Üzerinde çilekli mutfak önlüğüyle ciddi durmaya çalışarak bıçağı bana uzatıp "Nerde görülmüş bir çocuğun mutfak masasında oturduğu? İn bakayım aşağıya hem çok konuşma bıçaklarım seni" deyip kaşlarını çattı sıfır ciddiyetle. Gülümseyip teslim olurmuş gibi ellerimi kaldırıp aşağıya atladım ve kendimi bir sandalyenin üzerine bıraktım. "Tamam o zaman hadi çabuk ol ben acıktım." dediğimde gülümseyip işine döndü. Bir on dakika sonra sonunda makarna olmuştu.
Büyük tabaklara makarnayı koyup karşıma oturdu. "istersen yemeği de yedirebilirim " deyip sırıttığında çatalı baş parmağım ve işaret parmağımın arasına koyup ona gösterdim ve şirince gülümsedim. Gözlerini devirip "Ne kadar ayıp seni annene söyleyeceğim" deyip parmağını salladı kızarmışçasına. Ayağa kalkıp parmağımı onun gibi salladım. "No kodor oyop sono onnono soyloyocoğom. " deyip makarna tabağını alıp salona geçtim. Arkamda "Çarpıldın mı? " dediğinde kıkırdayıp tekli koltukta oturup ayaklarımı popomun altına koyup üzerlerinde oturdum ve tabağı kucağıma koyup yemeye başladım. Biraz sonra elinde tabağı ile o da yanıma geldi ve ortada olan sehpanın üzerine tabağını koyup yere oturdu. Bir ayağını kıçının altına koyup diğer ayağını karnına çekip dirseğini bacağına yaslayıp televizyonu açtı ve yemeğini yemeye başladı. Bir spor kanalında durunca gözlerimi devirdim. Şu erkekler...
Yemeğimi bitirmiştim ve şimdi onun futbol izlerken verdiği tepkileri izliyordum. Gerçekten çok yakışıklıydı. "Yüzüm çürüdü" dediğinde ona kaşlarımı çatıp "Ne?" dediğimde ukalaca sırıtıp. "Bakmaktan yüzüm çürüdü az bak." dediğinde arkamdaki yastığı ona fırlattım. "Hıııı çok biliyorsun sen zaten!" Dediğimde kıkırdadı "seni sinirlendirmek çok zevkli. " dedi. Cevap vermeyip ofladım. "Miray..."
"Hı? "
"Seni tanıya bilir miyim? "
"Hı? "
"Seni tanıya bilir miyim?"
"Ne?"
"Seni tanıya bilir miyim diyorum. "
"Ne diyosun? "
"Seni tanıya bilir miyim diyorum! "
"Niye diyosun?"
"Miray!"
"Ya ne be?"
"Bir daha 'ne' dersen eğer seni öldürürüm! Şimdi seni tanıya bilir miyim?"
"What dedin cınım?"
"Miray!"
"Ya tamam tamam üf. Ne yapayım birden söyledin."
"Alıştıra alıştıra mı söyleyeydim? "
"Yooo."
"E o zaman? "
"Of tamam ne bilmek istiyorsun? "
"Seni sen yapan şeyleri." Dediğinde biraz düşündükten sonra koltukta ayağa kalktım. "Ne yapıyorsun?" dediğinde gülümsedim. "Tanımak istemiyor muydun? " dedim. Ayağa kalkıp bana baktı "Evet de koltukta ayağa kalkmanla ne alakası var? " dediğinde gülümsedim "Bütün yastıkları buraya getir." Dedim. İlk şaşırsa da dediğimi yaptı. "Şu tekli koltuğu şuraya çek ve otur." dedim benden en uzak köşeyi göstererek. Anlam vermese de onu da yapıp oturdu. iki tane yastığı sırayla yere koydum. Dönüp arkamdaki iki yastığı alarak onları da yol oluşturacak şekilde yere koydum. Tekrar dönüp kalan üç yastığı aldım. Yastıklara basarak dikkatle ilerlerken konuştum "Ben küçükken babam çok yoğun olurdu." Deyip diğer yastığa zıpladım. "O yüzden de beni en uzak koltuğa oturup..." deyip diğer yastığa zıpladım ve ekledim "yerde lav olduğunu ve yanına gelirsem prenses olamayacağımı söylerdi." deyip diğer yastığa zıpladım. "Ama ben yine şuan olduğu gibi yastıklardan yol yaparak babama gitmeye çalışırdım. " deyip elimdeki son yastığı ileriye attım ve devam ettim. "çocukken sevinmiştim babam benimle oyun oynuyor sanmıştım. " deyip son yastığa zıpladım "Ama şimdi anlıyorum ki sırf yanına gelemeyeyim diye yapmış." Deyip gözlerinin içine baktım. Ve devam ettim. "Küçükken de babama ulaşmaya bu kadar kalmıştı. Ve ben hiçbir yastık kalmadığı halde atlamayı göze almıştım. E haliyle de kafamı koltuğa çarpmıştım. " deyip burukça gülümseyip kulağımın arasındaki dikiş izine dokundum. "O yüzden de prenses olamadım. " deyip kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Sanki üzülmüş gibiydi. Aramızda bir metre kadar mesafe sanki bana uçurum gibi gelmişti. Öylece durmuş ben ona o da bana bakıyordu. Koltukta ayağa kalkıp arkasında kalan son yastığı benim bastığım yaptığın dibine koydu ve inip yere bastıktan sonra yastığa bastı ve bana sımsıkı sarıldı "Bende yandım. Bende prens değilim zaten. Ben seni lavlardan kurtaran prens olamam belki ama seninle birlikte yanan aptal çocuk olabilirim." deyip geriye çekildi. Bir elini boynumun arkasından geçirip diğer elini de dizlerimin oradan geçirip beni kucağına kaldırıp tekti koltuğa oturttu ve kendisi de önümde yere oturdu. Başını dizime koyup elimi de başının altına koydu ve elimi öptü. "Lavların ortasında mahsur kalan papatyanın hikayesini anlatır mısın? " dediğinde gülümsedim ve diğer elimi saçlarının arasında gezdirmeye başladım."Ben küçükken çok kez babamın eve gelmesini beklerdim. Ama o hep geç geldiği için bir türlü ona kapıyı ben açamazdım hep uyuya kalır sonra da kendime çok kızardım. Yatağıma gittiğimde hep kenara kayar öyle uyurdum. Her zaman sol yanımda kocaman bir yer olurdu. Belki babam gece gelir de yanımda uyur diye... Ama babam hiç yanıma gelmezdi. Anneme sorduğumda geldi derdi ama ben gelmediğini bilirdim. Çünkü uyumaz onu beklerdim. Ama o hiç yanıma gelmezdi. Bir gün çok yorgundu o yüzden bana bağırmıştı. Bende o gün ona küsüp çocuk aklıyla yatağın her yerini kaplamaya çalışarak uyuşmuştum. Hani kızdım ya ona,gelirse yer bulamasın diye. Ama o yine gelmemişti ya neyse... Bu yaşıma geldim hâlâ uyurken yanımda bir kişiye yetecek kadar yer bırakırım. Babamı beklediğimden değil, artık gelmeyeceğini anladım ama alışkanlık oldu. Bazı şeyler çocukluktan kazılıyor zihnine.
Mesela ben bu yaşıma geldim hâlâ yüzme bilmem. Neden biliyor musun? Babam yüzünden. Bi keresinde denize gitmiştik tabi yüzme bilmiyorum... Ayağım bir taşa takıldı ve boğulacaktım. Baba yardım et diyemedim. Kendi başıma ordan çıkıp hayata tutundum ben. Şimdiye kadar hâlâ karanlıktan korkarım. Neden biliyor musun? Babam beni dört yaşında karanlık bir odada tek başıma yalnız bırakırken yalvardığım halde geri gelmediği için aklıma kazındı o korkutucu karanlık. Ne zaman karanlıkta kalsam çocuk gibi ağlarım. Nereye baksam babamın bıraktığı acı var çocukluğumda. Çocukken her işten geldiğinde nefret ettiğim lolipopla kandırmaya çalıştığı günler, parkta dizlerimi yaraladığım halde yanıma gelmediği zamanlar... Benim çocukluğum acı dolu Rıdvan. Ve inan büyüdükçe anlıyor insan sevilmediğini. Küçükken hep bahane uydururdum ama artık ondan da yoruldum biliyor musun? Hem Rıdvan... Söyler misin bana? Babam umutlarımı, mutluluklarımı, çocukluğumu elimden aldığı halde nasıl güvene bilirim ben başka bir erkeğe..? "Sahi, babası tarafından kırılmış kızların kaderinde vardır çocukluğunun enkazlar altında kalıp tekrar tekrar kırılıp yok olması...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Papatya Kokan Bulut.
Genç KurguAcı çeken bir kız; Miray ve kızdan daha büyük acıları olan; Rıdvan. Rıdvan ve Miray birbirlerinin eksik yanlarını tamamlamak için var olmuş gibiydiler. Ama bir gün hiç olmadık bir sorun yüzünden herşey kötüye gidebilir. Rıdvan Miray'ın acılarını m...