- Kaçırıldı... - Kaçırıldı mı ? Şey, yani sen uçakta mıydın ? - Evet. Ve senin yerini kuzeninden öğrendim. Adı neydi ? Iıı.. - Mark. O burada mı ?
- Anlatmadan önce içeri girsek ?
- Ne yüzle giriyorsun ki? Daha doğrusu hangisiyle ?
- Maris ?
- Bana Maris demekten vazgeç. Adım Marissa ve sizi istemiyorum. Anlatacaksan anlat yoksa kapıyı kapatıyorum.
- Ne halin varsa gör Marissa. Kayıp oğlumu bulduğumda onu sana bırakmam lazım. Ve bu kadar vicdansız olamazsın. Onu kabul edeceksin Marissa !
- Buna ben karar veririm . Ayrıca böyle bir şeyi neden yapayım ki ?! Hiç değişmemişsin Melih !
Ve kapıyı kapattım. Daha fazlası sinir sistemim için iyi olmayacaktı. Ve şimdi hiçbir şey olmamış gibi davranacaktım. Poşeti alıp dışarı çıktım. Çoraplarımla çamura basarken yağmur saçlarımı yıkıyordu. Çiseleyen yağmur beynim gibi bir havaya bürünmüştü. Kafamı kaldırıp çamuru sulandıran yağmura baktım. Sanırım çalışanlar bana kızacaktı çünkü bu çoraplarla yukarı çıkarsam her yer batardı. Çöpü atıp vıcık vıcık seslerden kurtulmak istercesine içeri koştum. Çalışanlar bana bakarken ne kadar saçma bir şey yaptığımı bir kez daha anladım.