Denizin üzerinde sallanan küçük teknede tanımadığım adamların arasında yatıyordum. Gözlerimi kapadım ve annemin yüzünü hatırlamaya çalıştım. Sekiz yıl öncesini düşündüm. Bir sabah annemin kaybolması ve eve geri gelmemesi. Birkaç ay sonra babam ve Jane'in bana annemin öldüğünü düşündüklerini söylemesi. Ve Leia. Kız kardeşim Leia...
Kendini Monroe diye tanıtan adam beni bu tekneye getirmeden önce cebimde saklayabildiğim, annemin ehliyetini çıkardım. ''Catalina Incarna Hawkis Hanson'' Bize ondan sadece bu kalmıştı.
Sabahın erken saatlerinde, annemin hayaliyle daldığım uykumdan uyandığımda Monroe başımda dikiliyordu. Uyandığımı görür görmez sordu. ''Annenin yüzünü hatırlıyor musun, Jeff?''
Olduğum yerde kalmıştım. Adımı biliyordu. Annemi uzun zamandır görmediğimi biliyordu. Sessiz kaldım. Sorusunu tekrarladı; ''Annenin yüzünü hatırlıyor musun?'' Sessizliğim onu sinirlendirmiş olmalıydı, sesinden anladığım buydu.
Hiç beklemediğim anda yumruğunu büyük bir acıyla yüzümde hissettim ve hemen sonra ayağa kalktım. ''Annemin yüzünü hatırlıyorum!''
🍁🍁🍁
Ağır kapı arkamdan gürültüyle kapandı ve oda karanlığa gömüldü. Karanlık odada ilerlemeye başlamıştım ki ayağıma çarpan kutunun sesi odada yankılandı. Eğilip karton kutuyu aldım.
Kibrit... Kutudan bir kibrit çıkarıp yaktım. Yanan kibritin elimden düşmesiyle hemen önümde yatan kadını fark ettim. Yerde yatan kadının tamamen açıkta kalan bembeyaz boynunu, yara ve morluklar içinde kalmış titreyen ellerini gördüm. Kan gölünün ortasında bile annemin kokusunu seçebiliyordum. Yıllar sonra onu böyle görmek beni gerçekten sarsmıştı. Sekiz yıl önce beni çalıştığı hastaneye götürdüğünde bana öğrettiği gibi hemen nabzını kontrol ettim. Hızlı ve düzensizdi ama güçlüydü.
*****************
Sabaha karşı uyanıktım ama gözlerimi açmaya korkuyordum. Monroe'ya ait olduğunu düşündüğüm ayak seslerinin zeminde bana yaklaştığını fark ettim ve uyuma numarasına daha fazla devam edemedim. Kalkıp kendimi odanın diğer ucuna attım ve sertçe duvara çarptım. O anda annemin dizleri ve kolları üzerinde kalkıp güç bela Monroe ve benim arama girdiğini gördüm. Monroe'nun annemin kaburgalarına isabet eden tekmesi büyük miktarda kanın bir öksürükle annemin ağzından çıkıp yerde dağılmasına neden oldu. Monroe bana yaklaşırken annem tekrar ayağa kalkmayı denedi. Yapamayınca önüme geçti ve titreyen kollarını arkamdaki duvardan destek almak için kullandı.
İlk kez o zaman gözlerine bakma fırsatını yakalayabildim. Annemin gözlerinin mavi olduğunu hatırlıyordum. Ama şimdi acının gölgesi onlara da vurmuş ve annemin gözlerindeki derin maviyi acının açık grisine çevirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tutsak
General FictionKarakterler ve konu sadece bir hayal ürünüydü ve biz hayal kurmayı bıraktık, ben de bu anılardan oluşan hikayeyi yazdım.