Çekil üzerimden."diye bağırırken Jason hala Mary'nin üzerindeydi. Ona karşılık Jason'da bağırarak:
"Kes sesini!"dedi en otoriter sesiyle. Onlar o şekilde yolun ortasındayken ben orada durmuş, hala şoku atlatmaya çalışıyordum. En yakın arkadaşım bana ihanet etmişti. Ve ben bunu göremeyip, tanımadığım birinden şüphelenmiştim. Şu an ne yapmalıydım, bilmiyorum. Ama bir şeyler söylemem ve sormam gerekiyordu. Bir kez boğazımı temizledikten sonra:
"Mary, neden?" diyebildim. Tamamen duygusuz gözlerle bana bakıyordu. Hissettiği her şey, yüzünden okunuyordu. Olanlar ve yaşadığım hiç bir şeyi umursamıyordu.
Sorduğum soruya cevap vermemesi, içimdeki acıyı sinire dönüştürüyordu. Şu an sabır kavramının çok uzağındaydım. Tekrar ağzımı açtığımda, kendimin bile korkutuğu bir tonda kükredim.
"Mary, bunu... bana... neden... yaptın!?"
O ise, korkmuş gibi değildi. Daha çok... eğleniyor gibiydi! Evet, resmen bağırışlarıma aldırmadan karşımda gülüyordu.
"Neden gülüyorsun?"diye sordum daha deminkinden farksız bir sesle.
"Sana."derken hala gülüyordu. Bu laf bardağı taşıran son damla olmuştu. Tam ben konuşacakken o gülmeyi kesip konuşmaya başladı.
"Sana ve senin şu acınası haline gülüyorum. Şu an korkmuş, kaçacak bir delik arayan fareden başka bir şeye benzemiyorsun. Ama sana bir şey söyleyeyim mi Taylor? İşinin bittiğini, oradan sağ çıkmadığını gördüğüm zaman kahkaha atıyor olacağım. Bundan emin olabilirsin."
Karşımdaki kişiye baktım. Önceden 'en yakın' arkadaşım dediğim kız, ölmemi isteyen bir canavara dönüşmüştü. Ağzımda yer eden soruyu, son kez ona yönelttim.
"Neden Mary, neden? Sen benim arkadaşımdın!"
"Ben hiç bir zaman arkadaşın olmadım, seni küçük ahmak. Hala nasıl bu kadar saf olabiliyorsun?" dediğinde her şeyin yüzüme bir tokat gibi çarptığını hissettim.
Nasıl tanıştığımız geldi aklıma. Liseye ilk başladığım günlerdeydi. Başlarda onun kötü bakışlarına maruz kalmıştım. Sonradan anlayamadığım bir şekilde bana yakınlaşmıştı. Ve birden 'en yakın arkadaşım' olmuştu.
Ben kendi düşüncelerimde boğulurken, Mary, tekrardan konuşmaya başladı.
"Ayrıca beni yakalamış olabilirsin, ama bu kurtulduğun anlamına gelmez. Sen..." Jason onun sözünü kesti.
"Yeter!?" Sesi hiç duymadığım kadar yüksekti. Ama emir değil de daha çok, son çırpınıştı.
"Bence bunu ondan saklamak pek iyi fikir değil." Derken yüzündeki gülümseme daha da büyüdü."Sen, Taylor Gringer..." ismimi tükürür gibi söylemişti. "50. Kuşak'ın Işığı'sın. Sen, Yeni Işık'ların Lideri olacaksın. Senin kadar 'önemli' olan bir şeyin peşinde bir kişi mi olur? Ha! Tabi atladığımız bir konu var. Bütün bunlar..." durdu ve bu sefer o gözüme artık iğrenç gelen gülüşüyle Jason'a baktı.
"Bütün bunlar sağ kalırsan olacak." Son sözleri üzerine Jason acı çeker gibi kıvranmaya başladı. Ben bir şey demedim. Bir süre öylece durdum. Koluma bir el değdiğini hissettiğim an kafamı kaldırıp o yöne baktım. O an istemsizce gözümden bir kaç damla yaş düştü. Bana bakan Jason'da ağlamamak için kendini tutuyor gibiydi.
"Her şey geçecek. Sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim."dedi ve beni kendine çekerek sarıldı. Bu sözler bana rüyamı hatırlattı. Kollarımı ona dolayarak kafamı boynuna gömdüm. Onun gibi bir arkadaş daha nerden bulabilirdim, bilmiyordum.
"Ah, çok tatlısınız. Fakat ben biraz daha kalırsam kusacağım." diyerek iğrenç varlığını bize hatırlattı. Jason ona doğru bir adım atarak kolunu kavradı.
"Hiç bir yere gitmiyorsun. Seninle işimiz bitmedi."dediğinde bu kez gülen Jason'dı.***
"Artık biraz uyumalısın."
"Nasıl uyumamı bekliyorsun?" derken içimdeki hüzün, dilime yansımıştı.
"Bu halin hiç hoşuma gitmiyor Taylor." Buna karşılık içimden 'Ah ben bayılıyorum bu duruma, değil mi?' demek geçmişti. Ama şu an onun kalbini kırmak en son isteyeceğim şeydi. Konuyu dağıtarak:
"Onu, nereye götürdün?" diye sordum.
"Annenle babanın yanında."
"Ne? Orada ne işin var onun?" dediğimde yavaş hareketlerle bana döndü.
"Onlar böyle olmasını istediler. Ayrıca bir Gölge Avcısı bulmuşlar. Yani Mary'le o ilgilenecek."dedi. Sakinliği karşısında mest olmuştum. Şu an tam gözlerimin içine bakıyordu. Gözlerimi kaçırmak istiyordum. Ama yapamıyordum.
"Başka bir sorun var mı?"diye sordu. Hafif bir tebessüm vardı yüzünde. Hala gözlerimi ondan ayıramadan cevapladım.
"Hayır. Başka soru yok."***
Jason'danŞu an tatlı nefesi yüzümü yakıyor. Ondan uzak kalmaya çalışmanın, canımı nasıl yaktığını kimse bilemez.
İçimdekileri ona açamadan sonumuzun geldiğini bilmek... Ah! Bu beni delirtiyor. Aklımda hep bir soru dönüp dolaşıp kafamı meşgul ediyor. Ya onu kurtaramazsam? Ya sevdiğim kız gözlerimin önünde ölürse? Ne yapardım o zaman?
Beni düşüncelerimden alıkoyan, hayran olduğum sesiydi.
"Hayır. Başka soru yok." dedi.
Ondan biraz uzak kalmalıydım. Hemen aklıma bir fikir geldi.
"Şey... sen istersen bir film seç ben mısır patlatacağım. Bu akşam normal iki insan olalım." dedim ve nefret ettiğim maskeyi sahte gülüşlerimi yüzüme yerleştirip ayağa kalktım. Mutfağa giderek elime mısır, yağ ve tuzun alarak işe koyuldum. İçerden Taylor'ın sesi geldi.
"Buldum. The Wanted... bence harika onu izleyelim." Dedi.
"Tamam." Diyerek onu onayladım ve mısırları patlatmaya başladım.
İşimı bitirip salona döndüm. Beraber filmi açıp izlemeye başladık.
Çok geçmeden omzumda uyuya kaldı. Onu rahatsız etmek istemediğim için yavaşça diğer kolktuktaki battaniyeyi alarak üstümüze örttüm. Ve kendimi ilk defa bu kadar huzurlu bir uykunun kollarına bıraktım.Merhabaaaa.... yine ben geldim. Çok oldu bölüm atmayalı. Umarım hala okuyan bir kaç kişi vardır. Elimden geldiği kadar uzun tutmaya çalıştım. Aslında daha erken atacaktım. Ama yazdığım bölüm kaydedilmeden telefonum kapandı ve herşey gitti. Yazasım gelmedi bir süre. Neyse çok konuştum 😂😂 sizleri özledim. Umarım beğenerek okursun. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın...
-NUR
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜHÜR
Mystery / ThrillerBozulması gereken mühür ve çözülmesi gereken sırların ortasına düşen Taylor bakalım düştüğü bu durumdan nasıl kurtulacak? Maceraya katılın...