Jimin'in içi ürperirken Yoongi'nin koluna tutundu. Yoongi ise Jimin'in tedirginliğini anlayıp kolunu omzuna attı ve kendine yaklaștırdı. Jimin'in nefesleri Yoongi'nin boynu ile köprücük kemiğinin tam ortasındaydı artık.
Yoongi gıdıklandığını hissediyordu çünkü orası hassas noktasıydı. O büyük boşluk, Yoongi'nin her şeyini doldurduğu yerdi ve şimdi küçük bir nefesle taşmak üzereydi. Fazla gelmiști sanırım bir şeyler, anlayamamıștı fakat ona göre zaten hayatının son günlerini yaşıyordu önemli değildi bu yüzden.
Jimin, Yoongi'nin bu kadar kirli olmasına rağmen nasıl bu kadar güzel kokabildiğini düşündü. Sevmişti bu kokuyu, kendine bağlıyordu.
Gardiyanlar dışarı çıktığında Yoongi daha fazla dayanamayarak geri çekildi ve Jimin'i alışmak üzere olduğu kokudan mahrum bıraktı. Jimin artık Yoongi'nin karanlıkta hafifçe belli olan gözlerine sorar gözlerle bakıyordu.
"Neden bana bunu gösterdin?" Yoongi acı bir şekilde gülümsedi ve tekrar hücrenin içerisinde yerde yatan adama baktı.
"Eski bir dostumdu, severdim. Cesetleri sandallarla uzağa götürüp okyanus yada deniz her neyse oraya bırakıyorlar. Buralardan da çok fazla ticaret gemisi geçiyor neden yapıyorlar anlamıyorum." Jimin anlıyorum anlamında başını salladı. Büyük ihtimalle Yoongi acısını birileriye paylaşmak istiyordu ve Jimin'den bașka kimsesi olmadığı için onunla paylaşmıştı. Gerçi şimdiye kadar böyle bir dostu olduğunu bilmiyordu ya, belki Jimin'den başka kişilerin de hücrelerine çıkmıştı kaçamaya çalışırken...
Gitmek için arkasını döndü Jimin. "Benim hücreme gidelim." hızlıca sürünürken birinin ayak bileğinden tuttuğunu hissetti. Bu Yoongi'den başkası olamazdı.
"Benim hücreme gidelim Jimin, konuşalım ve sonra da ayrılalım." Jimin ayrılmak derken Yoongi'nin neden bahsettiğini anlayamadı.
"Ne demeye çalışıyorsun?" Yoongi tedirginlikle bașının arkasını kaşıdı. "Gardiyanların gelmesine çok az var. Gelirler ve birimizi hücresinde bulamazlarsa hiç iyi şeyler olmaz. Ayrıca seninle konuşmam gereken bir şey var, çabuk olalım."
Jimin hızlıca başını sallarken Yoongi'nin hücresine doğru yönlendi. Hücreye geldiklerinde hızla kendini delikten yukarı çekti ve gidip kartonların üzerine oturdu.
Yoongi Jimin'in yanına gelip oturduğunda konuşmaya başladı. "Aslında bunu uzun zamandır düşünüyordum Jiminie." Jimin Yoongi'nin söylediği son kelime ile gülümsemiști, mutlu olmuștu fakat derinlerde bir yerde kelimenin kafasında yankılanıșını hissetti.
"Birine ihtiyacım vardı bunu yapmak için, o kişinin sen olduğunu düşünüyorum. Tanışalı çok olmamasına rağmen." dedikten sonra hafifçe gülüp saçlarını karıştırdı. Tozlar aşağı dökülürken Jimin gözlerini tozların üzerinden çekip Yoongi'nin yüzüne çevirdi.
"Kaçmayı düşünüyorum Jiminie ve kaçacağım daha doğrusu kaçacağız." Jimin şaşırdı.
"Buradan kaçması imkansız diyen sen değil miydin, Yoongi? Şimdi ne değişti?" Yoongi başını iki yana salladı.
"O sadece geçiștirmek için kurulan bir cümleydi Jiminie. Her neyse, beni dinle. Yarın akşam gardiyanlar değişecek ve yenileri gelecek. Normalde her ay değişiyor fakat kendi aralarında. Şimdi hepsi baștan değişecek ve kimse tam olarak neyin ne olduğunu bilmiyor. O yüzden bana göre daha kolay olacak. Yarın akşam akşam yemeğini getiren kişi tek kişi olacak çünkü kendilerini cesaretli göstermek isteyen ezilmiş insanlardan başka bir şey değiller. O geldiğinde içeri alıp hücrenin anahtarlarını alacağız ve onu bağlayıp şu hücreler arasında kazdığım tünele tıkacağız, gece olunca da kaçarız. Merak etme, tek kayıp gardiyanı hepsi yeni olduğu için kimse fark etmez bile."
Bu fikir Jimin'in aklına yatmıştı. Hatta onu çok fazla sevindirmiști. Hızını alamayıp Yoongi'nin boynuna atladı. Yoongi'nin hassas noktasını defalarca öperken Yoongi mutluluktan ağlamak istiyordu. Karşısındaki minik çocuğa sadece dokunmak bile onu kendinden geçirirken bu his ölüm sebebi olabilirdi.
Yoongi pantolonunun arkasından İngiliz anahtarını çıkarıp Jimin'e uzattı. "Lazım olacak, al." Jimin başını onaylarcasına salladı. Gardiyandanı tutmak için olmalıydı.
Jimin gitmek için kalkmak için yeltendiğinde Yoongi, küçüğün elini tuttu ve masum gözlerle ona bakmaya başladı. "Jiminie, gitmeden önce seni son kez öpebilir miyim?" Jimin ne diyeceğini bilemedi. Heyecanlanmıștı ve ellerini daha fazla havada tutamadan yere koydu. Neden son kez dediğini anlamıştı. Kaçtıklarında Jimin yine karısının yanına döneceğinden bir daha görüşemeyebilirlerdi.
Başını sallarken hafifçe Yoongi'ye doğru eğildi. Yakınlaştıkça büyüğüne doğru, kalbinin göğüs kafesini delip geçeceğini hissediyordu. Bu hissi asla tarif edemezdi. Hayatının sadece küçük bir parçasında yer alan bu çocuk onu nasıl olur da bu kadar çok etkilerdi anlamıyordu.
Sonunda dudakları birleștiğinde Yoongi gözlerinin dolmasına engel olamadı. 26 yıllık hayatında ilk kez mutluluktan dolayı ağlamak üzereydi. Çocuğu içine alıp bırakmak istemiyordu.
Sol gözünden bir damla yaş aşağı doğru aktı dudakların arasına karıștı. Jimin, kalbinin atışında takılı kaldığından, bunu fark etmemişti bile. Yoongi'yi hissetmek mükemmel bir histi. Vazgeçilmezi yapmak istese de, karısını daha fazla üzmek istemiyordu her ne kadar karısı bunu bilmese de. Oysa ki kalbinin sahibi çoktan Yoongi olmuștu bile.
-Yazım yanlışım varsa kusuruma bakmayın, kontrol edemiyorum. Diğer bölüm final olacak *-*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nepenthe .Yoonmin.
Fanfiction"Mutluluk, elde etmek için peşinden koşulacak; sonra da kaybetmemek için çaba sarfedilecek bir şey değildir. Mutluluk; senden bağımsız olarak, istediği zaman gelir, dokunur sana. Önemli olan, o eşsiz temas anının tadını çıkarmayı akıl edebilmektir...