Bölüm 1: Orea Kopella

76 3 0
                                    


Gün 63

04.03 Pazartesi

Dönüm Noktası

Bir okul haftası daha başlıyor. Selçuk Lisesi'nde yeni bir hafta daha... Bu sene üçüncü yılım bu okulda ve artık herkes beni, ben de herkesi tanıyorum.

Bu sabah da her sabah gibi erkenden okula gittim. Biz sınıf olarak sabahları erken gelir biraz oturur konuşur, sohbet eder, güler, eğlenirdik. Her gün de bir gündem maddesi olurdu ama o günün konusu ben gelmeden belirlenmişti. Gazete manşeti okur gibiyim aynen şöyle: Şok Şok Şok !!! Okula yeni gelen bir çocuk var (bu garip) ve bizim buradan değil (bu daha da garip) ve bizim sınıfa gelecekmiş bugün. Dolayısıyla ünü ondan önce gelmiş. Bütün sınıf ondan bahsediyordu okul bahçesinde. Ben de yorum yok tabi. Olaydan haberim bile yok. Ama şunu fark ettim: kızlar bu işe sevinmiş ama erkeklerde öyle bir şey yok gibi. Bunun da sebebi sonradan belli oldu. Çocuk yakışıklıymış bayağı. Erkekler kıskanmış tabi yerleri sarsılacak ya. Tabi kızlarda nereden gördülerse artık...

İlk iki dersimiz edebiyattı, bugünün konusu da 'Garip Akımı' idi. Ama ilk ders konuya başlamadan önce esas olay çocuğun sınıfa gelmesi ve eyvahlar olsun boş olan tek yere benim yanıma oturmasıydı. Bu benim için çok kötü bir durum, çünkü ben yalnızken kendini daha iyi hisseden insanlardanım. Başka insanlar çok yakınımda olduğunda rahatsız, sinirli ve agresif birisi oluyorum. Bu durum emin olun psikolojik değil. Bunu kendim istiyorum ve kendim bilerek böyle davranıyorum. Çünkü şu hayatta öğrenmek zorunda kaldığım yegane şey; insanlara güvenilmeyeceği ve onlara bağlanılmaması gerektiğidir. Bu yüzden insanlarla samimi olmaya, onları yakında hissetmeye gerek yok. Sonuçta her insan yalnız ölmüyor mu? Neden yalnız da yaşanmasın ki? Bakmayın siz bu dediklerime, aslında sınıfta birçok arkadaşım var ve bunların içinde yeri ayrı olanlar da var. Fakat yine de tam anlamıyla kimseye güvenmiyorum ve her zaman herkesle arama bir mesafe koyuyorum. Ayrıca yeni gelen bu çocukla tanışma faslı da olacak ve illa ki bu süreçte ben de dersi kaçırmış olacağım. Bunu hiç istemiyorum. Çünkü insanlarla konuşmaktansa işe yarar bir şeyler öğrenmek her zaman için daha iyidir. Ve tabi ki kızlar... Eğer çocuk gerçekten yakışıklıysa onlardan çekeceğim var demektir. Neyse ki bu durumun uzun süreceğini sanmıyorum. Çünkü bütün hocalarım yalnız oturmak istediğimi bilir ve bir olay olmasın diye de beni yalnız otuttururlar. Eminim bunun için bir çözüm de illa ki bulacaklardır.

Ben bu düşüncelerde boğulurken, nihayet hepimiz sınıfa girdik ve yerleştik."Ne yapacak acaba?" düşüncesiyle herkes bana bakıyor. Ben de ise tık ses yok. Ne yapabilirim ki zaten, bir süre bu duruma katlanmaktan başka. Şimdilik her şey normalmiş gibi davranmaya çalışacağım, fazla agresif olamadan. Umarım, gelen çocuk da anlayışlı birisidir ki bu işi iyi kıvırabileyim.

Son zilinde çalmasıyla Kemal Hoca sınıfa yanında bir çocukla girdi. Yeni gelen çocuk... Kızlara hak verdim, çocuk harbi çok yakışıklıymış. Saçlar ve gözler simsiyah ama teni neredeyse hayalet beyazı, boyu ortalamanın çok çok üstünde.

Kemal Hoca onu tanıttıktan sonra benim yanıma yolladı. Adı: Mert Ali SAĞLAM. Bizim buradan değil. Zaten buradan olsa bilirdik. Çünkü burası küçük bir ilçe, hatta bana göre kasaba. İzmir'in Selçuk diye bir ilçesi, biraz emekli şehri gibidir; küçük, sessiz, sakin ve olabildiğince huzurlu. Yeni çocuk ise Yunanistan'dan gelmiş. Ama kendisi ve ailesi öz mü öz Türk'müş. Ailesi varlıklıymış. Durumları bayağı iyiymiş yani. Babasının işi gereği buraya gelmişler ve bir buçuk yıl kadar burada kalacaklarmış ve o da burada bir buçuk yıl, sadece ve sadece bir buçuk yıl okuyacakmış.

Kemal Hoca "Hayal'in yanına otur!" dedi nihayet. Ama ilk şok bu sözün arkasından geldi "O kim ve orası neresi?" dedi yeni gelen çocuk. (Bu çocuk kesinlikle saygısız.) Kemal Hoca bu sözler karşısında "Bir bak bakalım tek boş yeri görebilecek misin? Yoksa gözlerin iyi görmüyor mu, evlat?" diye sorunca bütün sınıf koptu ama şu da var ki çocuk da güldü ve sonra da "A şurada bir tane boş yer gördüm." dedi ve yanıma gelip oturdu.

Ne yapacağımı bilemedim ilk önce. Tanımadığım birisi gelip yanıma oturmuştu. Sonra kendi kendime salak dedim ilk önce tanışmalısınız. Seni yabani mi sansın çocuk?

"Merhaba. Ben Hayal."

"Merhaba da adının Hayal olduğunu biliyorum zaten. Bu gereksiz bilgiyi neden verdin şimdi anlamadım." dedi ve hafifçe gülümsedi. Tabi ben delirdim. Kibarlık etmiştim karşılığında ise kabalık gördüm. Olur şey değil. Genelde bunun tam tersi olurdu. Bir dakika bu benim adımı nerden biliyor?

"Aaa... şey... sen.." cümlemi yarı da bıraktım. İyi ki de bırakmışım yoksa resmen salak olduğumu kanıtlayacaktım. O benim adımı biliyor. Çünkü demin Kemal Hoca söyledi.

"Sana bir gereksiz bilgi daha; gerçi biliyorsun ama, ben de Mert." İçimden küfür etmek geldi ama bir yandan da gülesim geldi. Ben de ikisini karıştırıp yapmacık bir gülümseme yolladım ona. Ama laf sokmalarının altında kalamazdım.

"Lütfen susabilir misin? Dersi dinlemek istiyorum da." Böylelikle de idare et kısmı son bulmuş oldu. Artık her zaman ki gibi davranacaktım. Ters, soğuk, sinirli ve agresif...

"Tabi ki. Böylelikle sınıfın ineğiyle de tanışmış oldum."

"Ne? Sen kime dedin onu?"

"Sana. Öyle değil misin yoksa?"

"Ben... ben... Öyle olsam bile sana ne ki bundan?"

"Bak kızım, bundan sonra bir süre beraber oturacağız. Bu beni ilgilendirir. Çünkü ödevlerimi yapacak birisine ihtiyacım olacaktı. Neyse ki çok araştırmama gerek kalmadı. Sıra arkadaşım bu işi yapacak kadar becerikli çıktı."

"Çok bekle. Kendi ödevlerini kendin yaparsın."

"Hadi yapma. Eğer ödevlerimi yaparsan beraber bir şeylerde yapabiliriz. Sinemaya falan gideriz. Yemek falan yeriz. Anladın mı?" diyip göz kırptı ve duyduklarıma inanamadım ama anladığım şu oldu ki bu çocuğun biran önce benden uzaklaşması lazım ve bu çocuk kesinlikle kendinin ne olduğunu biliyor. Özgüveni ve egosu uzaya fırlatılmış bir roket gibi. Bunu her kelimesinden, konuşmasından ve hareketlerinden anlamayacak birisi değilim ben. Ama onun bu özgüvenine rağmen, kendimden vazgeçecek birisi de değilim.

"Ne ödevlerini yaparım, ne de senle bir şeyler yaparım. Kafanı yüzümden uzaklaştır da bir sınıfa bak. Herkes bu tarafa bakıyor. Neden acaba? Ben söyleyeyim. Çünkü senle şu an ne konuştuğumuzu merak ediyorlar ve emin ol şu an bu sınıftaki tüm kızlardan korkuyorum. Nedenini eminim biliyorsundur. Kendine olan özgüvenin tavanda ya hani. Gelelim anafikire benden uzak ol tamam mı? Ödevlerini de bu sınıftan ben hariç her kıza yaptırabilirsin hatta hepsine birden yaptırabilirsin. Onlara güvene de bilirsin çünkü kendi ödevlerini yapmazlar ama seninkini kesinlikle eksiksiz hazırlarlar. Bu benden sana tavsiye."

"Hadi ya. Hepsi yapabilir yani. Of bu çok iyi oldu. Teşekkür ederim." dedi ve yine göz kırptı. Bense dersin yarısını kaçırmıştım. Peki niçin? Bir hiç için. Konuştuğumuz şeyler saçmalıktan başka hiçbir şey değildi. Çocuğun ağzından saçmalıktan başka bir şey çıkmıyor ki. Ama belki de çocuk napacağını bilmiyor. Olamaz mı? Belki de afallamıştır. Benim yaptığım önyargı şu an o yüzden bekle bakalım kızım dedim kendi kendime.

O gün teneffüslerde hep birlikte onunla konuştuk. Tabi ben tek kelime etmedim. Dersde de öyleydik, tek kelime yok. Dersten sonra o hemen kimseye selam vermeden çekti gitti sınıftan. O gittikten sonra da sınıftakiler toplandı yanıma. Başladılar sorgu suale; "ne dedi?", "ne konuştunuz?", "nasıl biri?" vs. vs. vs. anlattım tüm konuştuklarımızı. "Anlayacağınız kendini beğenmiş züppenin teki" dedim. Kızlar hemen itirazdalar. "Yapma kızım. Çocuk yakışıklı. Esprili. Karizmatik. Hem alınacak ne var? Espri yapmış sen her zaman ki gibi anlamamışsın." dediler. Erkeklerse ayrı bir alem "Bu çocukla iyi anlaşacağız tam kafa dengi. Yakışıklı olmayaydı iyiydi. Neyse o da işe yarar. Onun sayesinde birçok kız gelir yanımıza."

Onlar böyle konuşadursun, ben eşyalarımı toparladım ve onlara hoşçakalın dedikten sonra da evimin yolunu tuttum.

Limon AğacımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin