1. VEDA

1.1K 55 40
                                    


Selamün aleyküm , akşamınız hayır olsun inşallah :) Evet, yeni kitabımı yazmaya başlamış bulunmaktayım. Severek okumanızı umut ediyorum tüm samimiyetimle. İlk bölümü tanıtım maksatlı yayınlıyorum ama ikinci bölüm malesef geç gelir. İkinci bölümden sonraki bölümler ise erken yayınlanacak inşallah. Umarım beğenirsiniz. En güzele emanetsiniz 💜

        Adam saatlerdir sürdüğü tarlaya söyleniyordu sanki onu duyacakmış gibi. O mu tarlayı sürüyordu yoksa tarla mı onu süründürüyordu karar verememişti. Sabahın 5'inde başlamıştı oysa ki işe. Kararlıydı bugün, güneş yine tam tepesine dikilmeden bitirecekti işini. Yine olmamıştı. Tarlanın suçuydu ona göre. Fakat dili olsaydı da konuşsaydı tarla. Allah bilir, o da pek becerikli sayılmazdı hani bu işte. Adam bir kez daha tarlayı suçlayarak doğruldu. Doğrulunca sırtının ağrısı daha çok belli etmişti kendini. Kavurucu sıcakta cebinden bir mendil çıkararak alnındaki teri sildi itinayla. Keza bir mendille olacak iş değildi bu. Tüm bedeni ter içinde kalmıştı. Sinirle elindeki tırmığı atıp bir kez daha tarlayı azarlayacakken uzaktan koşarak gelen babasının sesini işitti.

- İlyaaasss, İlyaaasss!

Yaşlı babasını daha fazla koşturmamak için ona doğru koştu İlyas. Soluk soluğa yanına varmıştı sonunda. Telaşlı görünüyordu babası.

- Hayrola baba. Bu ne telaştır?

- Bak oğul. Sana yeni havadislerim var.

Birkaç soluk alıp verdikten sonra nefesi yavaş yavaş düzene girmişti yaşlı adamın. Kolundan tuttuğu babasına başını eğmiş meraklı gözlerle bakan İlyas ne diyeceğini hayli merak ediyordu.
- Bu gece Istanbul'a bizim köyden bir dolmuş gidecek. Hani sen hep istersin ya gitmek , de izin veririm gayrı. Bu topraklardan artık pek bir ümidimiz kalmamıştır. Sen de şehre gidesin, orada temiz bir iş bulup ekmek parası kazanasın.

- De hele baba, doğru mu söylersin sen? İnanmam için kulaklarımın bir kere daha işitmesi gerek.

- Doğru derim elbette ki oğul. Çok düşündüm, neticede buna karar kıldım.

İlyas, duyduklarıyla sevinçten âdeta kuş olup kanatlanacaktı. Çocukluğundan beridir hayalini kurduğu şehre gitmekten bahsediyordu babası. Bu sevinçle hemen babasının elini öptü birkaç kez üst üste.

- Allah senden razı olsun babam. Bahtiyar ettin beni, sen de hem bu dünyada hem de ahirette bahtiyar olasın.

- Senden de razı olsun oğul. Amma bak beni iyi dinleyesin. Şehir insanları yutan bir kapan gibi tehlikeli olmuştur. Aman deyim İlyasım, çok dikkatli olasın. Şeytanın oyununa gelmeyesin. Sonra babam dediydi dersin.

- Sen merak etmeyesin baba. Burada ne isem , orada o olacağım inşAllah.

Sonunda çocukluğundan beridir hayalini kurduğu İstanbul'a gidecekti İlyas. Fakat sonra bir an aklına gelen sevdiceği gülümsemesini yüzünde soldurdu. Biricik yâr'i Dilber'i nasıl bırakıp gidecekti? Kına kokan ellerini, papatya kokan örgülü saçlarını, zümrüt zümrüt bakan yeşil gözlerini, gülümseyince insana cenneti vaat eden gamzesini, utangaç tavırlarıyla kısa bakışlar atan Dilber'ini nasıl bırakıp gidebilecekti? Söz vermişti ona; en kısa zamanda isteyecekti onu babasından. Şimdi nasıl derdi onu bırakıp gideceğini? Hem onsuz nefes alabilir miydi İlyas?

Babası şüpheyle İlyas'a baktı. Mutlu olmamış mıydı yoksa verdiği izne?

- İlyas, oğul. Gitmek istemez misin yoksa? Nedir bu yüzünün asıklığına sebep?

İlyas, bir an tedirgin oldu babası fark ettiği için. Fakat sonra derdini ona açmaya karar verdi. Hiçbir şey gizlemezdi o anasından , babasından . Hem zaten açacaktı babasına bu konuyu şu sıralar. Utana sıkıla kaçırdı bakışlarını babasından. Babasının kızacağından değil , edebindendi bu tedirginliği.

DİLBER  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin