13. KIRIKLIK

157 15 22
                                    


Güneş her daim aydınlatırdı yolumuzu , ısıtırdı bedenlerimizi. Bu doğru fakat kimi zaman ki kavururdu yakın mesafeden. Çok fazla yaklaşmıştı Dilber. Bu yakınlıktan gözleri kör olacak derecede kamaşıyor, yüreği kor olacak derecede kavruluyordu. Başta her şey yolunda gidiyordu. Öğretmen hanıma gitmiş, derdini açmıştı. O da yardımcı olabileceğini hatta bu konuda ona birinin daha yardım edebileceğini söylemişti. Bu kişinin Yaren olduğunu öğrenmesi ise çok geç beden bulmuştu. Denize düşenin artık yılana sarılmaktan başka çaresi kalmamıştı.

- Bak Dilber, bu Yaren. O da senin gibi benim öğrencimdi zamanında.

Dilber ismini duyan Yaren başta irkilse de bunun olacağına imkan vermeyerek gülümsemeye çalıştı.

- Memnun oldum Dilbercim. Hayat öğretmenimin çok büyük emeği vardır üstümde. Geleceğinizi haber verince çok mutlu oldum. Buyrun içeri geçelim hocam.

Dilber , henüz şaşkınlığını üzerinden atamamışken zoraki bir gülümseme satın aldı heybesinden. Gerilerde hareketsizce kendilerini izleyen İlyas'ı görmezden gelmeye çalıştı Yaren'in arkasından ilerlerken. Lakin bu imkansızdı. Hasret kaldığı o yüze bir saniye daha fazladan bakmak için adımlarını bile yavaşlattı. Neyse ki bunu fark eden olmamıştı. Salona geçtiklerinde İlyas'ın bir şey belli etmemesi için dualar yağdırıyordu Dilber. Zira ona çok, çok fazla kırgındı. Onu affetmeyi bile çıkarmıştı aklından.

- Ee anlat bakalım Dilber. Nerelisin, nereden geldin?

Cevap verse uçurumdan atlayacağını sezdi Dilber. Çünkü yalan söylemek istemiyordu. Doğruyu söylediği an ise İlyasla olan bağlantısı her an ortaya çıkabilirdi.

- Ben... Ben İç Anadolu dan gelirim.

- İç Anadolu'nun neresinden?

Dilber , bu soru üzerine gözlerini kaçırınca bir çift ela göze yakalandı gözleri. Kapının eşiğinde put gibi duran İlyas, öylece onları izlemeye devam ediyordu. İlyas'ın arkasından gelip içeri dalan yaşlı adamı kendine kurtarıcı belirledi Dilber. Belli ki konu dağılacaktı.

- Babacım, uyandın mı?

- Uyandım kızım, misafirlerin mi var?

- Evet babacım. Otur da tanıştırayım.

Babası koltuklara yönelirken arkasında duran İlyas'ı fark eden Yaren tuhaf bakışlarla süzdü İlyas'ı.

- İlyas? Bir şey mi söyleyecektin?

Hâlâ Dilber'in neden burada olduğunu kestiremeyen İlyas'ın dili tutulmuş gibiydi. Diline güç yettiremeyince zoraki bir iki adım atarak geri çekildi. Yalpaladığı için sadece görünmeyecek kadar uzaklaşabilmişti. Seslerini hâlâ duyabiliyordu.

Yaren, babasına misafirlerini tanıttıktan sonra Hayat Öğretmen'e döndü.

- Ne iyi ettiniz de geldiniz hocam. Uzun zamandır görüşemiyorduk.

- Haklısın görüşemiyoruz.

Kahveler gelince bir yandan kahvelerin içip bir yandan da havadan sudan konuşmaya başlamıştı Yaren ve Hayat Öğretmen. Dilber ise tıpkı Sadık Bey gibi boş gözlerle karşıya bakıyordu. Öyle derin dalmıştı ki boşluğa, boğulmaya yüz tutunca derin bir nefes alıp gözlerini kırpıştırdı. Öyle ki odadaki muhabbetin konusunun kendisine geldiğini anca fark edebildi. Alnında yanan soyut bir ateş vardı sanki.

- Demek okumak için buraya geldin. Öyleyse cesur bir kızsın Dilber. Ama bu şehirde tek başına ayakta durmak sadece cesaret değil, güç de gerektirir. Sen merak etme , ben senin yanında duracağım. Sen yeter ki iste, güçlü dur...

DİLBER  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin