10. HAYAL KIRIKLIĞI

208 19 33
                                    


Yüreğinin adını işittiği vakit yaprak gibi titrediği adama baktı Dilber. Titremekten öteydi yüreği şu an. Zelzeleye tutulmuş, sarsılmaya yorulmuş bir tezatlıkta kendini boşluğa sallandırıyordu.

Yaren'in önünde diz çökmüş ayağıyla ilgilenen İlyas'ın ise ne Dilber'den haberi vardı ne de yüreğinden. Bikaç metre ötesinde yaşanan yıkımı hissedemeyecek kadar unutmuş muydu Dilber'i yoksa? Gözlerinden yazın en sıcak günü gibi akan gözyaşlarını elinin tersiyle silmeye çalışarak hıçkırıklarını tuttu Dilber. Duymamalıydı onu kimse. Nasıl ki kalbindeki depremi duymayıp enkazı göremiyorlarsa, aynı şekilde kendisini de duymamalı ve görmemeliydiler. Nefes alışverişleri göğüs kafesini zorlarken dayandığı ağacın dibine çöktü. Farkında olmadan tırnaklarını toprağa geçirmeye başladı. Hastaneden kaçıp gelmişti buraya. İlyas'ı görmek için değeceğini düşünmüştü. Tıpkı köydeki o gece gelmesini beklerken hasta olduğuna değmediğini gördüğü gibi, bu gece bir kez daha anladı hata ettiğini.

Babasının her yerde onu aradığını düşündü. 'Şehri alt üst etmeye başlamıştır bile şimdiye' diye geçirdi içinden. Değmiş miydi peki? Bir kez daha sordu yüreğine. Fakat cevabı değişmedi ; yüreğini enkaza çeviren adamı görmeye değmemişti. Buna inat deli gibi seviyordu hâlâ onu. Son kez gönlünün bıçak delikanlısına bakmak için eğdi kafasını. Yaren'in koluna girmiş içeri girmesine yardım ediyordu. Belki de yardımdan öteydi bu yaptığı. İlgi, sevgi, merhamet... Düşündükçe nefesi daha da kesik kesik çıkıyordu. Nefes alışverişi, kafeste çırpınan bir kuşu andırıyordu.

- Hanımefendi iyi misiniz?

Hemen arkasından gelen sesle acı yerine korku sardı bir anda bedenini. Titremeye başladığında zor da olsa sesin geldiği yöne çevirdi korkak bakışlarını. Yanına iyice yaklaşan adam tereddütle süzüyordu Dilber'i.

- İyi misiniz?

Adam sorusunu yineleyince ayağa kalkmak istedi Dilber. Nefesi artık kesik kesik çıkmak yerine iyice sıklaşmıştı. Kolunu bile kaldıramayacağını anlayınca konuşmaya karar verdi.

- Ben... Yanlış bahçeye girdim sanırım. Pek iyi değilim.

Adam, eğilerek Dilberle yüzlerini aynı hizaya getirince birden gözleri parladı. Gözlerini parlatan Ay'ın ışığı mıydı yoksa karşısındaki kızın kendisine bakan bir çift yıldız gözleri miydi karar veremedi. Gayriihtiyari bir hayranlıkla izliyordu Dilber'i. Sonra bir anda karşısındaki yıldızlar sönüverince kendine geldi.

- Hanımefendi? Gözlerinizi açın lütfen, hastaneye götüreceğim sizi. Uyanın lütfen.

Bayıldığı kanısına vardığı Dilber'i kucakladığı gibi arabaya ilerledi. Nasıl binip, nasıl sürdüğünü bilmediği arabayı hastanenin önüne park ederek tekrar kucakladı Dilber'i.

- Yardım edin, sedye getirin.

- Nesi var?

- Bi... Bilmiyorum. İyi görünmüyordu, birden bayıldı.

Genç asistan, başını sallayıp hemşirelerin yardımıyla sedyeyi içeri sürdü. Bikaç kontrolden sonra tekrar kendisini bekleyen adama dönerek konuştu :

- Hemşirelerden biri hastanın zaten burada yatılı olarak göründüğünü söyledi. Sanırım taburcu olmadan çıkmış hastaneden. Henüz iyileşmediği için de bünyesi kaldırmamış ve bayılmış olmalı.

- Peki ne için yatılıymış burada? Hastalığı neymiş?

- Çok önemli bir şey değil , ağır üşütmüş sadece. Ama dikkat etmek lazım. Siz hastanın yakını mısınız?

DİLBER  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin