Güne alarmın sağır edici sesiyle uyanmıştım. Telefonumdan her sabah için alarm kurardım. Bir tür alışkanlık olmuştu bu durum. Kaçta yatarsam yatayım, yine de aynı saatte beni alarmım uyandırırdı. Bir nevi ailemin yok oluş saati olduğu için uyumayı doğru bulmuyordum. Tam bu saatte ve şu dakikalarda küçük kardeşim kemerini takmamak için direndiğine emin olduğum sürelerdi ki camdan dışarıya fırlamış ve birkaç metre sürüklenmiş olacaktı. Annem babamı uyarmak adına kemerini açtığında çarpışmanın etkisiyle ön camın içinden geçmiş babam ise kemeri bozulduğundan dolayı bir şekilde boğulmuştu.
O dehşet anları orada yaşamadığım için belki de çok şanslıydım ama teyzem bana onlara ne olduğunu çok sonradan söyleyecekti. Ben camın önünde oturup heyecanla ailemi beklerken o beni ailemin cenazesine götürmek için hazırlanıyordu. Gerçi belki de böylesi daha iyi olmuştu, bilemiyorum.
Elimle saçlarımı geriye atarak yatakta doğruldum. Etrafıma bir süre boyunca anlamsızca baktıktan sonra ayaklarımı sürüyerek mutfağa girdim. Üzerimdeki uyku mahmurluğunu atamamıştım çünkü dün gerçekten yorucu bir gün olmuştu.
Yanlışlıkla dirseğimle bir şeye çarptığımda irkilerek arkaya döndüm. Yere düşerek bin parçaya ayrılan cam bardak bana buram buram bir rengi hatırlatıyordu.
Yeşil!
Çığlık atarak geriye çekildim. Sırtımı buzdolabına vererek soluklandıktan sonra zihnimdeki görüntüleri yok etmek adına kafamı iki yana salladım. Bu durum gittikçe daha kötü bir hal alıyordu.
Geçti, kızım.
Hızlıca yerleri topladım. Buzdolabını açıp içine göz attığımda sadece bir iki kahvaltılık yiyecek olduğunu fark ettim. Tekrar alışverişe çıkmam gerekiyordu anlaşılan.
Kısa bir duşun ardından üzerime siyah bit tayt ve gri salaş bir bluz geçirerek aşağıya indim. Hava sıcaktı ve daha Ağustos ayında böyle koyu renkler giymem bana bile tuhaf gelmişti ama ne bulursam giymiştim işte, bunda düşünecek bir şey yoktu. Moda ile çok alakadar olmasam bile genellikle canim sıkılınca girip göz attığım sosyal medya hesaplarımda karşılaştığım kızlarla aynı kıyafetleri nasılsa bulup alıyordum. Muhtemelen siyah olmaları beni çekiyordu. Her renkle iç içe olsam da koyu renkleri daha çok severdim. Koyu yeşil bordo ve siyah tonları... favorimdi. Zaten yazlık ve kışlık diye dolabımı ayırmadığımdan dolayı ve koyu renklere daha sevdalı olduğum için dolabımda böyle şeyler çok bulunuyordu.
Ağır adımlarla kaldırımda ilerleyerek bankamatiğin önüne geldim. Bir süre sıra bekledikten sonra hemen kendime yetecek kadar para çekip bu sefer de markete doğru yürümeye başladım. Doğrusu teyzem sayesinde bu kadar rahatım. Aslında önceden bir kafede kısa süreliğine çalışıyordum ama psikolojimin kötüye gitmesi hayatımın yönünü değiştirmişti.
Markette sepetime ne bulduysam atarak kasaya ilerledim. Uzun süre alışveriş yapmamanın bedeliydi bu. Kollarım ağrıyan kadar poşet taşımak zorundaydım.
Poşetleri zorlanarak da olsa elime almayı başardığımda yavaş bir şekilde ilerlemeye başladım. Kendimi zorlu bir ev yoluna hazırlıyordum. Yalnız, birden arkamdan duyduğum kalın erkek sesi neredeyse kendimden geçmeme sebep oluyordu.Zihnim yeşil, Yeşil! diye kırmızı alarm moduna geçerken gözlerimi kapatarak yere çöktüm.
Yeşil, SENİ SEVMİYORUM!
GİT! RAHAT BIRAK BENİ!
Gözlerim yanıyordu ağlamaya başlamıştım ve yine bir kriz beni bekliyordu. Yorgun bedenim buna daha fazla dayanamayacaktı ama kendimi zorladım. Ben kaçmaya çalıştıkça zihnim beni kovaladı. Bedenimi kastım. Nefes almam zorlaştığında deli gibi öksürmeye başladım. Ne olduğunu bile anlamamıştım. Neden o eşek sesli durduk yere bağırmıştı ki sanki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEŞİL
Fiksi UmumBen normal değilim. Ben farklıyım. Ama ben hasta değilim. Gördüklerim gerçek, hissettiklerim doğru. Yanılgı yok. Bana düşman bir renk var. Her şeyle başa çıkabilirim ama o beni savunmasız bırakıyor. Çaresizim evet ama yardım istemiyorum. Nefes alıy...