~17.12.2011~
Apartmanımızın camından lapa lapa yağan kardan gözlerimi çekip annemin önüme koyduğu vanilyalı çayımdan bir yudum aldım. Diğer yandan ise testlerimi çözüyordum. Kış aylarını severdim. Dışarısı ne kadar soğuk olursa olsun evdeki aile sıcaklığı anında içimizi ısıtıyordu. Zil'in çalmasıyla düşüncelerimden ayrıldım. Gelen ablamdı. Karnı burnunda bir şekilde içeri girdiğinde hemen ayağa kalktım. Bugün bebeğin cinsiyetini öğreneceklerdi. Kendimi daha fazla tutamayıp karnına dokundum. "Teyzesinin tosbiğimi gelmiş!" dedim. "Ee abla? Neymiş cinsiyeti?"
Ablam gülümsedi. "Erkek!"
"Peki ne ismi koyacaksınız? Benim aklımda var aslında bir isim." dedim ve yerime oturdum. Benden cevap bekleyen ablama muzipçe bakıp, "Berk." dedim. Ablamın gözleri ışıldadı, sanki gözlerinde iki tane kalp varmış gibi. Bir yandan bana konuşuyordu, diğer yandansa yeni soğuktan çıkan ellerini şömineye uzatarak ısıtmaya çalışıyordu.
"Çok güzel bir isim, gerçekten. Sevdim bu ismi."
Annem kaşlarını çatarak araya girdi. "Dedenin ismini vermeyecekmisin kızım?" dedi. Ağzımdan istemeyerek bir kahkaha sesi çıktı.
"Anneciğim." dedim, ellerini tutarak. "Bu devirde kim çocuğunun ismini Hüsamettin koyar? Çocuğa yazık.."
"Niyeymiş o? İyi ki devir değişmiş. Başka bildiğiniz bir laf yok zaten."
"Aman Allahım! Bir junior Mustafamı dünyaya teşvik edecek!" Sırt çantasını yere koyarak salona giren Mustafaya baktı herkes. Siyah saçlarında kar izleri vardı.
"Gerek yok. Sen zaten dört kişiye bedelsin sevgili kardeşim." dedim kardeşime bakarak. O bana tüm nefret bakışlarını yollarken bende ona bir öpücük attım. Aramızda ki abla- kardeş bağı o kadar fevkalade ki. Sanırım hiç bir kardeş bizim kadar anlaşamıyordur.
-anlaştılar- Kitaplalarımıda yanıma alarak, "Size iyi akşamlar. Benim bitirmem gereken bir kaç proje var." diyerek odama çekildim.Kendimi yatağımın üstüne attım. Komidimin üstündeki telefonumu elime alıp gelen son aramalara baktım. Pelinin aradığını gördüğümde onu geri aradım.
"Duruu! Nerelerdesin kızım sen?" Az önce olan uykum Pelin'in sesiyle tamamen kaçmıştı.
"Evdeyim kanka. Haftaya için bitirmem gereken o kadar çok proje var ki. Bitmiyor bir türlü." Ağzımı büzerek bana bakan zalim ders kitaplarına baktım. Sonra gülümsedim. Pelin ile görüşmeyeli uzun bir zaman olmuştu.
"Yarın İstanbul'dayım!" dedi. "Okula devam edeceğim." Pelin bir ay önce okulu dondurup Ankaraya gitmişti. Aynı okula, aynı bölüme gidiyorduk. Yani artık yine gidiyoruz.
"İnanamıyorum! Şu an o kadar sevindim ki anlatamam. Boş boşuna gittin o zaman." dedim. "Herneyse, öyleyse yarın görüşüyoruz. Okul'a gel, daha sonra bir yerde otururuz."
"Anlaştık! Yarın görüşürüz çocukluğum." O görmese bile ben gülümsemiştim. Telefonu kapattım. Derin bir nefes alıp kendimi yatağımın üstüne attım. Onunla beraber yürüdük beraber düştük beraber büyüdük ve aynı ellerde büyüdük. Çocukluğum demiyimde ne diyim? Şimdilik daha önemli bir işim vardı. Oda projeleri yetiştirmemdi.
{...}
Boynumun tutulmasıyla uyandım. Başımdan aşağı kadar her yerim acıyordu. Sessizce inleyip başımı çalışma masamdan kaldırdım. Ne yani? Bütün geceyi burdamı geçirdim ben? Her tarafım tutulmuştu. Hiç kimsede odaya bakmamışki Duru ne yapiyor diye. Çocukken koltukta uyuya kaldığımda babam beni hep yatağıma taşırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğe Dokun
SpiritualBir gün olurda bir kelebek konarsa avuçlarının içine, ona dokun olurmu? Şanslısındır elbet. Çünkü o kelebek seni özenle seçmiştir. Fakat gideceğinide unutma. Onu hapsedersen ölür. Bırakırsan uçar gider. Sadece dokun. İncitmeden.. canını yakmadan. Ba...