Hikayelerin arasına çok başarılı olmasa da 2-3 yıl evvel yazdığım bir masal eklemek istedim;
Küçük Tatlı Farecik
İlkin köyünün en derin yeşilliklerinde küçük mü küçük, tatlı mı tatlı bir fare yaşarmış. Bir gün bu köyün sessiz ağaçlarının gövdeleri kendi kendine oyulup bu küçük fareye ev olabilmek için çabalamaya başlamışlar.
Fare bu ağaçlardan sadece birini seçmeliymiş. Ağaçlar fareyi evine alabilmek için seferber olmuşlar. "Ne olur benim gövdemde yaşa" deyip durmuşlar. Fare bu durumdan iyice sıkılmış ve ormanı terk etmeyi düşünmüş. Köyden korkarak da olsa uzaklaşmaya başlamış. Kendine başka bir köy bulmak için bir oraya bir buraya koşup durmuş. Sonunda büyükçe bir köy bulmuş. Koskocaman ve binlerce ağacın bulunduğu bir köymüş bu. Küçük tatlı farecik bu ormana titreyerek yaklaşmış, böyle büyük bir orman hayatında görmemiş çünkü, en uç yerinden ormana girmiş ve yavaş yavaş yürümüş, karıncalarla tanışıp konuşmaya başlamış.
"Ne zamandır buradasınız?"
"Bu köyü biz inşa ettik, anlamışsındır."
"Evet anladım, peki nasıl bir köydür burası."
"İlk defa mı geliyorsun?" demiş karınca şaşırarak
"Evet ilk defa geliyorum." diye cevap vermiş küçük farecik
"Sevecen insanları olan bi köydür, hayvanları isee..."Tam da hayvanlarını anlatacakken karınca sürüleri bir anda yuvalarına doğru koşmaya başlamış, bütün küçük hayvanları bir telaş sarmış, farecik ne yapacağını şaşırmış, karınca yuvasına girmeyi denemiş ama sığamamış. "Neden kaçıyorsunuz?" Diye bağırmış telaşla ama cevap gelmemiş, çaresiz bir şekilde koşmaya başlamış, bir yeşilliğin içine gizlenip etrafına bakınmış, bir de ne görsün? Dinozor desen dinozor değil, fil desen fil değil. Hayatında hiç görmediği bir hayvanla karşı karşıya kalıvermiş. Ve bir çita hızıyla koşmaya başlamış, içinden " bu köyde de yaşayamayacağım galiba" diye geçirip ilerlemeye devam etmiş ve karşısına bir dere gelmiş. Nilüferinin üstünde duran bir kurbağa aniden farenin yanında belirivermiş.
"Hanımefendi, karşıya geçemediniz galiba?"
"Evet, hayatımda hiç görmediğim bir hayvan beni kovaladı ve buraya kadar geldim şimdi de karşıma bir dere çıktı, bu günlerde işlerim hiç rast gitmiyor"
"Korkmayın hanımefendi, gelin sizi sırtıma alıp karşıya kadar geçireyim, benim ilerde tatlı mı tatlı, sevecen insanları olan ve dost canlısı hayvanlar barındıran bir köyüm var. Sizi oraya götüreyim. Hem evimde var, orada konaklarsınız birkaç gece ha ne dersiniz?"
"Bilmem ki nasıl olur?"
"Ne olacak hanımefendi en azından sizi kovalayan şu hayatınızda hiç görmediğiniz hayvandan kurtulmuş olursunuz"
"Peki tamam, öyle olsun"Korkusundan teşekkür etmeyi bile unutmuştu küçük farecik, ilk defa böyle bir şey yaşıyordu, hayatında hiç görmediği bir hayvan tarafından kovalanacağı aklına bile gelmezdi aslında. Her neyse küçük farecik kurbağanın sırtına binmiş ve zıplaya zıplaya köye doğru ilerlemişler. Sonunda kurbağanın evine gelmişler, gerçekten mükemmel bir evmiş. Koltuklarla, ışıklarla, oyuncaklarla ve daha bir sürü güzel şeyle doluymuş içerisi. Kurbağa, küçük fareciğe köyü tanıtmış ve onu hayvanlarla tanıştırmış, gittikçe birbirlerine alışan bu hayvancıklar, beraberken çok eğlenmişler, gülüşmüşler oynaşmışlar. Bu köyde oldukça mutlu olan farecik, hiç gitmek istemezmiş. Tam o sırada kurbağa arkasından seslenmiş.
"Hey küçük farecik, sana çok kötü bir haberim var"
"Korkutma beni, neymiş o haber?" demiş farecik.
"Sanırım benim buradan taşınmam gerek"
"Neden?"
"Benim evimin bulunduğu o ağaç var ya"
"Evet?
"Onun kesilmesi gerekiyormuş, eğer o ağaç kesilmezse köyümüzü su basarmış ve hepimiz ölürmüşüz"
"Off, ben burayı çok sevmiştim, sen gittiğine göre artık benimde burada kalmamın bir anlamı yok."
"Kusura bakma farecik, böyle olacağını bilsem baştan getirmezdim seni buraya."
"Öyle deme ama, ben burada seninleyken çok eğlendim."Kurbağa, gittiği için çok üzülmüş, ama başka yapacak hiçbir şeyi yokmuş, bu arada söylemedim ama sanırım kurbağa fareciğe biraz aşık olmuş. Bu yüzden daha da çok üzülüyormuş. Kurbağa eşyalarını toplamış, ve zıplayarak köyden uzaklaşmaya karar vermiş. Kunduzlar da ağacı kesmişler ve köyü su basmaması için farecikle kurbağanın tanıştığı o dereye baraj yapmışlar, Farecik de yavaştan hazırlanmış ve yola çıkmış. Yürürken o kadar çok şey atlatmış ki az kalsın ölüyormuş bile, kediler kovalamış, dolu yağmış, bataklığa girmiş, ama bu kadar çok şey atlatmasına rağmen yine küçük bir köy bulmuş, adı Maveraymış, bu köyü de kuşlar yapmış. Evler altındanmış, gece de olsa gündüz de olsa parıl parıl parlarlar etrafa ışık saçarlarmış, Farecik burada bir başka fare ile tanışmış, bu fareye köyde sultanüşkare diye seslenirlermiş anlamı da aşçıların sultanı imiş, çok güzel yemek yaparmış ve köyün en hamarat faresiymiş ve konuşmaya başlamışlar;
"Merhaba" demiş farecik
"Merhaba"
"Ben bu köye yeni geldim, bana biraz anlatır mısın köyünüzü"
"Peki, ilk başta kendimden başlayayım, burada en güzel yemeği ben yaparım, bana aşçıların sultanı yanı sultanüşkare diye seslenirler, köyümüzdeki hayvanlarsa birbirleriyle oldukça iyi anlaşırlar, yani sana şöyle diyebilirim, bu köy buradaki köylerin neredeyse en güzelidir."
"Hmm.. anladım, çok memnun oldum tanıştığıma, peki burada kalabileceğim bir yer var mıdır?
"Evet, tabikide, yeni gelenler için ayırdığımız bir yer var orada kalabilirsin."
"Çok teşekkür ederim."
"Rica ederim, ne demek."Sultanüşkare, küçük fareciğe kalacağı yeri göstermiş ve gitmiş. Farecik bu köyü gerçekten çok beğenmiş. Ama nedense kurbağanın nereye gittiğini merak edip duruyormuş, hatta onu düşüneceğim diye gece geç saatlere kadar yatmamış. Bu köyde gündüzler çok uzun olurmuş, çünkü uçan atlar gündüzleri güneşin batmasına izin vermezmiş, güneşle muhabbet ederlermiş, geceleri de kısa sürermiş. Bir gün küçük farecik köyde dolanırken o tanıştığı kurbağaya benzer bir kurbağa görmüş, peşinden koşmaya başlamış ve durdurmuş.
"Sen o sun"
"Aaa.. Farecik sen de mi buraya geldin?"
"Evet, seni gördüğüme o kadar sevindim kii"
"Bende bende, hemde nasıl sevindim anlatamamm"Kurbağa o kadar mutu olmuş ki, hiç zıplamadığı kadar yükseklere zıplamış, koşmuş durmuş.
Ve o gün beraber gezmişler, eğlenmişler, gece olmuş ve evlerinde gitmişler, yeni gelenler aynı yerde kaldığı için, bu hayvancıklar da aynı yerde kalmışlar. Kurbağa "artık sevdiğimi söylemeliyim" diye geçirmiş içinden. Güneş tekrar doğmuş ve ilk işi bunu söylemek olmuş kurbağanın."Hey küçük farecik, sana acilen bir şey söylemem gerek"
"Söyle tabiki de"
"Haftalardır söyleyemiyordum ama sanırım bugün söyleyeceğim, beni dinliyorsun değil mi?"
"Evet, dinliyorum"
"Imm.. Şeyy.. Galiba ben seni seviyorum"
Farecik bunu duyunca şaşırmış ve çok heyecanlanmış, ne diyeceğini bilememiş.
"Cevap vermiycek misin?" demiş kurbağa
"Tabiki de vereceğim, sanırım ben de seni seviyorum"Kurbağa ve farecik el ele köyde gezmeye başlamışlar, görenler çok şaşırmış, ve kurbağa bağıra bağıra evleneceklerini söylemiş tüm köye, aradan 2-3 ay geçmiş ve düğün için hazırlanmışlar, fare o kadar güzel ve kurbağa o kadar yakışıklı olmuş ki, altından evler bile kıskanmış onları. Herkes bu hayvancıkları tebrik etmiş ve sultanüşkare pastayı getirmiş, pasta o kadar güzelmiş ki, yiyen herkes bir daha istiyormuş, pasta da bir türlü bitmiyormuş. Herkes tıka basa doymuş ve sonunda düğün bitmiş. Kurbağa ve farecik de yıllarca mutlu mesut yaşamışlar.
![](https://img.wattpad.com/cover/109419988-288-k866794.jpg)